Heyecan

65 10 26
                                    

Merhabaa. Söz verdiğim gibi 2 gün sonra karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz. İyiki varsınız. Yorum ve voteleri eksik etmeyin. Şarkı da her zaman ki gibi hediye :) Yorumlar çok düşük. Yorumlar artarsa yeni bölüm gelir. Umarım bunu hakediyorumdur... Birdahaki bölümde İrem'in Buse'yi hazırlayışını okuyacaksınız. Multi Emre ve Buse. Malum telefondan yazıyorum...Sürçü lisan edersek affola...

Emre'den

Omzundan tuttum ve gözlerinin içine baktım.
"Önemli."
Buse,gözlerime endişeyle baktı. Tam o sırada Simge'nin bana doğru yürüdüğünü gördüm. Yüzündeki samimiyetsiz gülümsemesiyle "Emre!" dedi ellerini uzatarak. Kollarını iki yana açmış bana doğru geliyordu. Ondan kurtulmanın tek bir yolu vardı... Buse'yi öpmek.
"Özür dilerim. Bunu yapmak zorundayım. Her şeyi açıklayacağıma söz veriyorum."
"Ne ? Neyi a..."
Son kelimeyi söylemesine izin vermeyerek omzundan tutarak sertçe kendime çektim. Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdım. Kalbim heyecandan patlayacak gibi olmuştu. Neden bu kadar heyecanlandım ki? Gözlerinin içine baktım ve...
"Hayır, seni bunun için kullanamam."
Ona değer veriyor muyum bilmiyorum ama o farklı. Zaten bunu yaparsam Simge cenazeme gelir. Buse beni önce bıçaklar sonra çivili koltuğa oturtur, tasma takar sokakta gezdirir. Delinin teki.
Gözlerinde siniri görmem gerekirken endişe görüyordum. Endişe ve heyecan... Vay be! Buse Gürsoy ona yaklaşmamdan etkilendi öyle mi? Ne oldu senin ego sevgili Gürsoy?
'Şuan başımda bir bela var ve onunla uğraşmalıyım...' diye düşünerek Simge 'ye döndüm.
Simge benim çocukluk... Yok yok hatta bebeklik arkadaşım... 5 yaşımdayken onu öpmüşüm. Hala unutmamış. Ailesi varlıklıdır ve bunun getirdiği bir şımarıklık var kızda... İstediği her şeyi alabileceğini sanıyor, beni bile! Tamam Buse de şımarık ama ne bileyim... Gururlu. Ayrıca da kimsenin yakasına 'Bana aşık ol!' diye yapışacak bir kız değil. İnsanları aşağılıyor. Ya da aşağılamıyor. Kırılmak istemediği için kırıyor. Bir dakika bir dakika... Ben niye ikisini karşılaştırıyorum ?
"Aşkım, geçen gün ailenden kampa gittiğini öğrendim. Neden bana haber vermedin ?"
"Canım öyle istedi Simge."
"Ya aşkım, yapma böyle lütfen. Hadi bir şeyler yapalım. Lunaparka ne dersin?"
"Simge, benim Buse'yle ders çalışmam gerek. Yarın matematik sınavı var. Bak sen şu şansa!"
Buse kollarını göğsünde birleştirmiş bizi izliyordu. Gözlerini kıstı ve "Evet Simgeciğim. Sevgilin düşük not alsın istemezsin dimi?"
Aslında matematik sınavı falan yoktu. Buse bana ufak bir yardımda bulunmuştu. Göz kırparak teşekkür ettim. Bunu neden yaptığını bilmiyordum ama işe yaramıştı.
"Peki o zaman. Ben gidiyorum."
Tam gidecekken arkasını döndü.
"Bakalım yarın nasıl bir bahane bulacaksın. Benden kurtulamazsın Emre. Okey?"
"Hı hı. Okey." diyerek taklidini yaptım. Mini elbisesini düzeltip topuklu ayakkabısının sesleri eşliğinde yanımızdan uzaklaştı.
"Bak Buse..." diyerek ona döndüm. Dönmez olsaydım.
Pat! Sağlam bir tokat yedim. Önceki hayatında kareteci falan mıydı bu kız. Sağ yanak komple gitti benim. Uyuştu, hissetmiyorum.
"Hey! Bana iyi bak Sezemoğlu. Bir daha beni oyunlarına alet edersen çok kötü olur. Anladın mı beni!"
Bir şey söyleyecektim ki işaret parmağını dudağına götürerek devam etti. "Sus. Kalbimi kırmana izin vermeyeceğim. Ayrıca da Arda'yla olan meselemi kendim hallederim. Sakın bir daha benimle konuşmaya kalkma. Benim kimsenin yardımına ihtiyacım yok."
Hızlı adımlarla taksi çevirdi ve yanımdan uzaklaştı.
Kaldırımın ortasında araba sesleri eşleğinde kala kaldım. İrem koşar adımlarla yanıma geldi. "Emre, Buse nereye kayboldu?"
"Gitti."
Telaşlanarak cep telefonunu eline aldı ve Buse'yi aradı.
"Kuzum,neredesin? Bu Emre sana ne yaptı?"
"Hey! Ben bir şey yapmadım. Bari gözümün önünde çekiştirmeyin beni."
Eliyle sus işareti yaparak telefonla konuşmaya devam etti.
"Yanına gelmemi ister misin? Peki öyleyse. Dikkat et kendine. Görüşürüz."
"Ne olmuş? Neredeymiş?"
"Sana ne."
"Bana ne mi?"
"Evet sana ne. Belli ki kızı üzmüşsün. Hayvan herif hepiniz aynısınız."
"Git be. Deli. Arkadaşın zaten çektiriyor bir sen kalmıştın."
Ağzımı buruşturarak kafeye geri döndüm. Üzerimdeki siyah yeleği hızlıca fırlattım. Zaten hiç yakışmamıştı. Ulan Buse'yi kaçırmasınlar diye ne hallere düştük. Yok arkadaş Buse'yi kaçırmak isteyene halısı benden hediye. Sarıp sarıp kaçırsınlar. Acaba İrem'i arasam numarasını verir mi ki? Vermez o cadı. Kimin kankası sonuçta. Bir dakika... İrem geçen sene Ömer'den hoşlanıyordu. Ömer isterse kesin verir.
Telefonu elime alarak hızlıca Ömer'i aradım.
"Naber ayol?"
"Emre, beni işletmeye çalışmaktan bıkmadın mı kardeşim?"
"Tamam kes. İrem'i arayıp Buse'nin numarasını istemen lazım."
"50 liraya hallederiz."
"Pü! Senin gibi kanka olmaz olsun. Hain kanka. Kapat lan telefonu."
"İyi kapatıyım."
"Şaka şaka. Canım kardeşim, kıvırcık salatam, küfrettirme hadi."
"Emre farkında mısın bilmem ama İrem benim eski sevgilim. Onu aramam ne kadar doğru?"
"Amma nazlandın be oğlum. Benimle evlenir misin demeyeceksin Buse'nin numarasını isteyeceksin. Hadi kapatıyorum. 5 dakika içinde mesaj gelmiş olsun. Yoksa... Yoksa seni öperim. Hadi kardeşim."
Bir şey söylemesine izin vermeden suratına kapattım. Hadi Ömer göreyim seni.
Acaba Buse neredeydi? Salak kız. Vallahi salak. İyi ki Simge'yi def etmek için Buse'yi öpmek istedim. Ne var yani? Ne olmuş? Kızıp gitmek mi gerek? Evet. Kızıp gitmek gerek. Gitmeyiverseydi. Daha arabayla ezme olayını da açıklayamadım. Söyleceklerim de içimde kaldı. Tom ve Jerry gibiyiz. O kaçıyor ben kovalıyorum.
5 dakika içinde mesaj geldi. Sırıtarak mesajı açtım.
"Allah senin belanı vermesin Emre. Evde kal evleneme Emre. Emeklilik yaşın gelsin emekli olama, kısır kal Emre. İrem bir ton sövdü. Değerini bil. Al bu da numara 053..."
'Adamsın sen adam.' diyerek numarayı tuşladım. Hadi bismillah. Sonumuz hayrola.
"Alo."
"Buse, nasılsın?"
"Emre ! Beni ne yüzle aradın sen? Ayrıca numaramı nereden buldun? Rahat yok mu senden?"
"Buse, tamam dur. Ne desen haklısın. Seninle konuşmak istiyorum. Lütfen. Sadece konuşacağız. Sana her şeyi anlatacağım. Akşam 8'de seni kapıdan alırım. Adresi atman yeterli."
"Emre sen iyi misin? Benim bir abim var. Çocuktaki cesarete bak. Öldürür seni be. Etlerini köpeklere dağıtır."
"Ha iyi o zaman görüşürüz."
"Ayı."
"Şaka şaka. Adresi vereyim sen gel o zaman."
"Evine mi geleceğim senin. Sapık! Sen beni..."
"Oha Buse. Fesatlıktan öleceksin. Mezar taşına fesatlıktan gitti yazdırırım artık. Sahile ulan sahile."
"Tamam. Sanma ki seni affettim. Sadece bakalım ne konuşacakmışsın bu kadar önemli."
"Peki. Görüşürüz öyleyse. Adresi mesaj atıyorum ben."
"Tamam."
"Peki."
"Peki."
"Kapatsana şu telefonu manyak herif."
"Yhaa önce sen kapat."
"Emre git başımdan. Hadi kapattım. Dıt dıt dıt..."
Kapattı be. Hain kız. Gidip eve hazırlanıyım bari ben de.
Arka tarafa park ettiğim arabama atlayarak eve doğru sürmeye başladım. Kurallara göre ehliyet almama 1 yıl var. Kurallara göre... Kuralları kim takar?
Eve geldiğimde annem mutfakta yemek yapıyordu.
"Oğlum geldin mi?"
"Hayır."
"Of Emre."
"Ben odama çıkıyorum İkbal Sultan... Hazırlanmam gerek."
"Bak sen... Neye hazırlanman gerekmiş?"
Ellerini beline koymuş arkamdan geliyordu.
"Anneciğim. Giyinmem gerek. Acaba diyorum akşam gelince konuşsak? Saat 7 olmuş bile. 1 saatim var. Gel bir öpeyim seni."
Sarılıp öptüm.
"Oh. Aşkım benim. Hadi görüşürüz."
"Öyle olsun bakalım..."
Dolaptan lacivert gömleğimi çıkarttım. Altına da krem rengi tonlarında dar paça bir pantolon... Lacivert bağcıklı spor ayakkabılar... Kahverengi saatimizi de taktık mı tamamdır.
Hızlıca üstümü giyindim. Saçlarıma fön çekip, saatimi taktım. Aynanın karşısına geçip kendime iltifatlar yağdırma zamanıydı.
"Üf ne yakışlıyım be. "
Hızlıca parfümümü sıktım. Sıktım mı dedim? Sanırım parfümü üstüme boşalttım. Hızlı adımlarla evden çıktım.

Dünya DönüyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin