Bazen olaylar üst üste gelir ve sığınacak bir insan ararız.O insanın hep yanıbaşınızda olması dileğiyle...Yazığım en uzun bölümdü.Şarkıyı es geçmeyin! Yorumlara devam...Teşekkür ederim :)
Çığlık atacaktım ki çadırın fermuarı açılmaya başladı.Eğer çığlık atarsam gördüğüm gölgenin ne veya kim olduğu hakkında hiçbir zaman bir fikre sahip olamayacaktım.Merağım korkumu yenmeye başladı.Sessizce fermuarın sonuna kadar açılmasını bekledim.Bedenimin yarısı korkudan titrerken diğer yarısı meraktan çırpınıyordu.İkilemde kalmayı hiçbirzaman sevmemişimdir.Böyle bir durumda tek bir düşünceye sahip olmamam benim belkide ölümüme sebep olacaktı...Fermuarı ustalıkla aşağı doğru çekiyordu.Sessizliği bozmak istemiyordu demek ki.
Neden hep kötüyü düşünüyorum ki?Belki de sınıf arkadaşlarımdan birisidir.Senem'dir belki de...Umarım Senem'dir...Lütfen Senem olsun...
Ben bunları düşünürken çadırın fermuarı tamamen açıldı.Karşımda siyah giyimli,kar maskesi takmış,zayıf biri vardı.Deri siyah eldivenleriyle profesyonel bir katil imaji çizmişti.Elindeki şey tahmin ettiğim gibi bıçak değildi.Uzun yeşil bir mendildi.Gözleri kötü bakmıyordu hatta iyi de bakmıyordu.BOMBOŞ BAKIYORDU.Sanki korkudan titreyen bir kıza bakıyor gibi değildi...Duvara bakar gibi bakıyordu bana.Ne yapacağımı kestiremiyordum...Aklıma gelen ilk şey çığlık atmak oldu...Merakımın bedeli canım olmamalıydı...Daha yeni ölümden dönmüş bir kız tekrar ölümle karşı karşıya gelmeyi haketmiyor diye düşündüm.Bunları hakedecek kadar kötü biri miydim ben?
Tüm gücümü toplayarak bakışlarımı yanımda uyuyan İrem'e çevirdim.Birden elindeki mendili ağzıma kapattı.Kahretsin! Boş bulunmuştum...İrem'e bakmamı fırsat bilmişti.Allah kahre...
Uyandığımda ensemde feci bir ağrı vardı.Yer,zaman,kişiler,olaylar herşey birbirine girmişti.Ense kökümdeki ağrı gittikçe artıyordu.Boynumu sağa sola çevirerek biraz da olsa rahatlamak istedim.Etrafım zifiri karanlıktı.Ya bir yatağın ya da bir koltuğun üzerindeydim.Oturduğum yer yumuşak ve rahattı.Etraf o kadar karanlıktı ki neyin üzerinde olduğumu bile doğru düzgün seçemiyordum...Gözüm sadece sağımda kalan kırmızı bir ışığı görüyordu.Işık yanıp sönen cinstendi.Belki de bir bombayla aynı odadaydım...Saat kaçtı?Ertesi gün olmuş muydu?Hiçbirşey bilmiyordum...
Son zamanlarda kimseye kötülüğüm dokunmamıştı...KİM,NEDEN BENİ BU ODAYA KAPATTI?Neden?Neden?
5 dakika hiç kıpırdamadım.Ellerimi başımın arkasına alarak uzandım.'Belki de ölmem gerekliydi.Azrailden kaçmak olmazdı sonuçta değil mi?Madem ölmem gerekiyordu ben de ölümü bekleyeyim bari.'
Diyeceğimi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz...Unuttunuz mu ? AŞK OLSUN! Buse Gürsoy asla pes etmez.
Birşeyler düşünmeliydim...Burdan kurtulmalıydım.Bulunduğum yer yerden yüksekteydi.Aşağı indim.Ayakta yürürken kafamı biryere çarpma ihtimalim vardı.'Belki kapıyı kapatmayı unutmuşlardır...' diye iç geçirdim.
Umut...Umudumuz olmasa neye yarardık ki?Hayatta olmamızı, hayatta olduğumuz sürece hayata daha çok bağlanmamızı sağlayan umuttur.Bir okula başladığınızda ne derler?
"Umarım iyi yerlere gelirsin,çok iyi bir iş edinirsin..."
En tembel öğrenciye bile söylenen cümlelerdir bunlar...Umut budur işte...
"Zaten senden hiçbirşey olmaz bırak okulu gir bir işe..." bu da umutsuzluktur.Güçsüzlük,tükenmişliktir,0 olmaktır.
Bitti dediğiniz anda "Hayır,bitmedi!Kalk ayağa ve dimdik devam et!" diyen sizin umudunuzdur...Umudunuz sizin en iyi dostunuzdur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünya Dönüyor
Mizah"Gizem" denince akla hep kötülük ve kötü insanlar gelir.Aşk hayatı ,aile hayatı ve arkadaş ilişkilerindeki gizemler onu bambaşka bir insana dönüştürebilir. Sevginin,mutluluğun,korkunun,hüznün,gizemin ta kendisi.Bu hikaye; "BUSE GÜRSOY'un" hikayesi...