Önüne dizilen kahvaltılıklarla ilgilenemeyecek kadar meşguldü beyni. Hem de petek bala rağmen. Bandıra bandıra ye beni doyamazsın tadıma, diyen kızarmış ekmeklere rağmen ve o masumluk abidesi olan bembeyaz teneke peynire rağmen. Burnu yanlış koku almıyorsa krepte vardı. Tam bir ziyafet çekmişti anneciği. Ama gel gör ki karnında uçuşan kelebekler tamamen başka mevzuya odaklanmıştı. Açlıktan değildi o guruldamalar. Heyecandandı, heyecandan!
Adam ile röportaj yapmak için en basit yolu seçmiş, gözlerini yeni güne açar açmaz sekreterini aramıştı. Başta başından savmak için yok dedirttiğini düşünse de öyle olmadığını sabah gazete haberlerini görünce anlamıştı. Yüzü de anında düşmüştü tabi.
Tüm enerjisini alıp götürmüştü sanki evren. Kaçan balık büyük olduğundandı belki de bu hayal kırıklığı. Eliyle çenesini destekleyen kız kara kara alternatif yöntemler düşünmeye başlamıştı. Elma deyince ortaya çıkabilseydi keşke de, sobeleseydi onu.
Ah ah, çocukluğumuzun gözünü seveyim ben. Şimdi ne yağ satan var ne de bal satan!
******
Uraz ise daha şanslıydı Bilun'a göre. O da tecrübesinden kaynaklanıyordu elbette. Bir de yakışıklılığından sanırım. Ona henüz hayır diyen bir kız çıkmamıştı. Burak Saygın'ın boşboğazlık eden sekreteri de onlardan sadece biriydi. Normalde bu tarz şeylerle asla ilgilenmezdi. O ve aşk, etrafındaki insanlar tarafından kusursuz kelimesi ile özdeşleştirilirken kendisi pek öyle düşünmüyordu. Ama özenmiyordu da denilmezdi. En yakın arkadaşı geçen aylarda evlenmiş, şimdi de baba olacak olmanın heyecanını yaşıyordu. Bazen öyle ballandıra ballandıra anlatıyordu ki dostu, ilk bulduğu kızla nikah masasına doğru koşturası geliyordu Uraz'ın. Ama kendi mesleğinde bunlara da pek yer yoktu. Ne gecesi ne gündüzü belliydi. Hatta bir gün İstanbul'da yarın Afrika'da olma ihtimali bile vardı! Böyle düzensizlikte düzenlilik çok zordu kısacası. O yüzden olabildiğince uzak duruyordu duygusal yükümlülüklerden.
Kağıtta yazılanları yeniden okumak isteyen Uraz elini cebine attı. Tereyağından kıl çeker gibi halletmişti bu işi de. Onun için bu tarz şeyler çocuk oyuncağıydı zaten. Kadınlar asla çenesini tutamazdı Uraz'a göre. Ve az önce bunu bir kez daha test etmiş bulunuyordu. Bir akşam yemeği randevusuyla avına ulaşmıştı. Gülümsemesi sinsiliğini korurken eline gelen başka kart ile kalakalmıştı. Önce üzerinde yazan ismi okumuştu, sonra o gün yaşadıkları kaza canlanmıştı gözünde. Kısılan gözleriyle kağıda bakmaya devam ederken dikkatle inceledi bu kez. Bu kız bir gazeteciydi! Gazeteci! Ve aynı ajansın bir başka gazetesinde çalışıyordu! İnanamıyordu genç adam. Kaşları çatıldı nedensizce. Trafik canavarı ile meslektaş çıkmak nedense hoşuna gitmemişti.
'' Bizim trafik canavarına bak sen; gazeteciymiş. Yani, görmemiş, okumamış değilmiş! Vay benim İstanbulumun canını emanet ettiği trafiğine karışan insanlarına,'' derken gülümsemesine de engel olmamıştı. O kemerle olan mücadelesi ne kadar inatçı olduğunu gösterse de kızda hoşuna gitmeyen zilyon tane şey vardı. Mesela zeytin yağı gibi üste çıkması, gereksiz çıkışlarıyla karşısındaki insanları ezme gayreti ve mesleklerine yakışmayacak derecede ukala oluşu! Belki de tam olarak ne oldum delisiydi ? Ben niye bu kadar kafa yorduysam. Bana ne, derken esas işine koyulmuş, o kartı da yumalayıp çöp tenekesinin içine yuvarlamıştı. Hemen akabinde de cep telefonuyla uçak ve otel rezervasyonunu yaptırmıştı.
'' Antalya'ya yarın için bir bilet lütfen. Uraz Arslan adına olacak. Evet,'' diyerek ilerlerken arabasına yanaşmış ve kapısına uzanmıştı. Gelen cevaba teşekkür edip görüşmeyi sonlandırmıştı.
'' Bekle beni, Burak Saygın!''
******
Bulin gene eli boş dönmüştü eve. Açtığı her kapının, her ihtimalin yüzüne acımasızca kapanmasıydı belki de canını bu denli sıkan şey...Anlaşılan o ki kimse yükselmesini, bu alanda ihtisas yapmasını istemiyordu. Ve en önemlisi de çekilemediğini kesinkes olarak anlamıştı. Hoş, bunlar rekabetin olduğu yerde olabilecek şeylerdi. Özellikle de çırak ustayı geçtimi! Omuz silkti tembelce. Kafasında yapacaklarının üzerinden geçerken internette bulduğu ip uçları ile bu sabah az da olsa elde ettiği bilgileri eşleştirmeye başladı. Ama o adamı kendisine getirecek, daha doğrusu kendisini ona götürecek puzzle parçalarını ne yaparsa yapsın bir türlü tamamlayamıyordu. Çünkü aklı tam olarak burada değildi.
O adam neden aramamıştı acaba ? Bugün tam tamına bir hafta olmuştu. Oysa tüm masrafları karşılayacaktı genç kız, söylemişti! Şimdi böyle içine vicdan azabı yer ettiyse hep o adam yüzündendi! Tamam, sahibi biraz kaba hatta görgüsüzün teki olabilirdi; ama haksız olan taraf kendisiydi.
'' Ne diye plakasını almadım ki! O kendini beğenmişin beni aramayacağını bilmem lazımdı.''
'' Aman canım, kendi bilir! Durumu o kadar da kötü değildi zaten. Altına öyle pahalı bir araba çektiğine göre epey zengin olmalı! Açtığım ufacık hasar cebini mi delecek sanki. Peh! ''
Adamın o sinirli hali gözünün önüne geldikçe elinde olmadan pis pis sırıtası geliyor ve kendini tutamayıp kıkırdıyordu. Sonra istemsizce duraklayıp saçma sapan şeyleri düşlerken buluyordu kendini. Ablası da evlenip yuvadan uçunca kalmıştı bir başına. Sabahları çatacağı, eşek şakalarıyla uyandıracağı, kapı ardından dinlemiş gibi yapıp onu kızdıracağı ve onlarla tehdit edeceği kimse kalmamıştı odasında! En adam olmaz bundan dedikleri bile birer yuva kurup kendi yuvasına uçarken Bilun Kaya'nın olduğu yerde sayması vallahi de billahi de haksızlıktı! Günlerdir arayıp bulamadığı eksik olan şey, sahiden de bu olabilir miydi ?
Yalnızlık değil de sensizlik! Hani şu 'biz' olabilmek adına saklambaç edasında cümlelerimizin ardına saklanan 'sen'i bir türlü sobeleyemediğimiz o gizli özne...
Sanırım ben yalnız öleceğim! O kadar umutsuz vakayım, diye veryansın eden iç sesine terbiyesi müsaade etseydi şayet sayıp sövecek, el hareketiyle de naş naş diyecekti. Ama dua etsin ki Bilun Kaya ve uzuvları bunları pek beceremiyordu!
Acaba şu annesine sürekli; 'Falan filanın oğlu sizin kızdan çok hoşlanmış. Bir görmeye gelsinler mi ?' diyen dedikoducu teyzelere kulak mı kabartsaydı ?
'' Yok canım, daha neler!'' deyip anında silkelendi. Aklı son günlerde yine beş karış havadaydı. Onun havasını söndürecek tek şey de acımasızlığını konuşturmayı pek seven sivri diliydi.
'' Hey, bırak bu aşk methiyelerini de şu adamı bul! Yoksa işsiz de kalacaksın!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kariyerim Aşk /TAMAMLANDI
Short StoryUraz hayranlıkla kızı dinlemişti. Kendini öyle güzel ifade etmişti ki doğrusu bu kadarını beklememişti. Basit bir istektir diye ummuştu. Şimdi öyle olmadığını net bir şekilde görüyordu. '' Yani, kariyerim aşk diyorsun ? '' '' Belki. Ama bunu ismim d...