Bölüm 4: Asansör

1.7K 99 24
                                    

Kırmızı abiye... Fazla iddialı. Siyah kısa elbise, kurtarıcı? Ah, hayır, siyah fazla soğuk. Kot pantolon üzerine bluz giyse? Hımm, özensiz görünür. Etek-ceket ya da pantolon-ceket takım? Çok resmi...

Hermione ardına kadar açık gardırobun önünde sıkıntıyla ofladı. Tanrı aşkına, bunun bu kadar zor olmaması gerekiyordu! Alt tarafı patronuyla bir akşam yemeğine çıkacaktı, bir randevu bile değildi, yani çıkma anlamında değil... Ama Hermione ne giyeceğine karar veremiyordu bir türlü. Bu yemek için fazla hevesli görünmek istemiyordu, ama umurunda değilmiş gibi görünmek de istemiyordu. Kararsızlıkla elini yeni yıkadığı saçlarından geçirdi. Niye bu kadar heyecanlanıyordu?

Sonunda, onlarca farklı kombinasyonun ardından karar kıldığı gece mavisi, yakası u şeklinde açık elbisesine aynada bir göz attı. Saçlarını basitçe toplamış, sallantılı bir çift küpe –ki çok sık takmazdı- ve ince bir kemerle kıyafetini tamamlamıştı. Küçük el çantasını kontrol edip lame topuklu ayakkabılarını giyerek beklemeye başladı, saat 8'e 5 vardı. Gerginlikten içi içini yiyerek salonda volta atarken, kapının zili çaldı.

***

"Çok hoş görünüyorsun."dedi Harry servisi beklerken onu süzerek. Hermione küçük bir gülümsemeyle iltifatı kabul ederken onun yine kravat takmadığını fark etti.

"Kravatınız cebinizde mi?"

"Ah, hayır. Takmamı istemeyeceksin, değil mi?"

Hermione onun çocuksu telaşına güldü.

"Hayır, Mr. Potter. Ama neden kravat sevmediğinizi merak ediyorum doğrusu."

"Beni boğuyor."diye omzunu silkti Harry.

"Sizi her şey boğuyor, Mr. Potter."dedi Hermione dilini tutamayarak. Harry bu dürüst gerçek karşısında gülümsedi.

"Doğru."

Zaman geçtikçe Hermione yavaş yavaş stresinden sıyrıldığını hissediyordu, çok da zor değildi aslında, iki normal arkadaşmış gibi konuşabiliyorlardı. Elbette Mr. Potter'ın onu pek de arkadaşça olmayan şekillerde süzdüğünün farkındaydı ama hiç değilse bir şey demiyordu. İçten içe beğenisinden gurur duymuyor da değildi aslında...

Onlar konuşurken, garson yemeklerini getirmişti. Servis yapılırken sessiz kaldılar, Harry garsona teşekkür edip gönderince Hermione'ye baktı, yemeğe başlamadan.

"Biliyor musun Hermione, seni bu yemeğe çıkarmamın asıl sebebi, senin hakkında hiçbir şey bilmediğimi fark etmemdi."

Hermione kaşlarını kaldırdı.

"Yani demek istediğim, seni daha iyi tanımak istiyorum. Aylardır benimle çalışıyorsun ama seni tanıyor sayılmam. Bana kendini anlatmanı istiyorum..."diye devam etti açıklayarak. Hermione kararsızca onun etkileyici gülümsemesine baktı, kendini anlatmaktan pek hoşlanmazdı ama olmaz demek de kabalık olacaktı.

"Pekâlâ."dedi kurnazca. "Anlatırım ama siz de anlatacaksınız."

Harry başının küçük bir hareketiyle kabul ettiğini belirtirken, Hermione onunla ne ara bu kadar samimileştiğini kendisine sorduğunu belli etmeyerek konuşmaya başladı.

***

Bir saat kadar sonra, tabaklarda tek bir kırıntı kalmamışken artık kahkahalar duyulmaya başlamıştı. Hermione, içtiği şaraptan da olabileceğini düşünüyordu, kendini artık çok daha rahat hissediyordu. Çocukken yaptığı saçma sapan yaramazlıklara kadar anlatmıştı konu ilerledikçe, liseyi, üniversiteyi ne kadar zorlukla okuduğunu, hayallerini... Tabi bu arada Mr. Potter'ın da özgeçmişine bir bakma fırsatı edinmişti, Hermione onun 17 yaşına kadar İsviçre'de yaşadığını duyunca şaşırmıştı, ayrıca yüzmeyi sevdiğini ve bir dönem o dalda yarıştığını da bilmiyordu. Ama en büyük şaşkınlığı...

PatronHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin