Zaman kendi ölçeğiyle akmaya devam ederken, Hermione Jean Granger hayatına devam etti. Halkla İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı olarak artık eskisinden iki kat daha fazla işi, daha geniş bir iş çevresi, kendine ait bir odası, şahsi asistanı ve milimetrik hesaplarla yürüyen bir günlük programı oldu. Sabah erkenden uyanıyor, kahvaltı bile yapmadan giyinip şirkete geliyor, odasında aldırdığı sandviçle kahvaltısını yaparken çalışmaya başlıyordu. Mevkisi uzunca süredir boş olduğundan birikmiş işler vardı ve Tanrı biliyor ya, gece geç saatlere kadar çalışıp, sonra da adeta sızarak uykuya dalsa da, Hermione bundan hiç mi hiç şikâyetçi değildi. Çalışmak, düşünmesini, hissetmesini engelleyen tek şeydi. Çalışmak, hatırlamasını engelleyen tek şeydi.
Süreç içinde, Hermione yeni çalışma ortamına uyum sağladı. Bütün çalışanların ismini öğrendi, Genel Müdür'ün neleri sevip sevmediğini, işlerin nasıl yürüdüğünü ve benzeri şeyleri de. Müdürü, orta yaşlı, şişman, sevimli bir adamdı, Horace Slughorn. Hermione adamın babacan tavırlarının ve müşfik imajının da pr çalışmasının bir parçası olabileceğini düşünmüştü ilk başta, zira Slughorn sahiden de yabancılar için güvenilir bir portre çizebilirdi. Ancak tanıdıkça bu adamı çok da sevemediğini hissetti. Çalışanlara bir baba havasıyla yaklaşan, iyi niyetli biri olsa da, onun keyfine ve rahatına düşkünlüğü ile buna bağlı olarak art niyetsiz de olsa adam kayırması ve bir genel müdürden ziyade emekli amca görüntüsü ve tavırları Hermione'ye itici geliyordu. Özellikle de ona yağ çekilmesine hiç itiraz etmemesi, hatta açıkça bundan hoşlanması mide bulandırıcıydı. Böyle zamanlarda Hermione Mr. Potter'ı hatırlamaktan kendini alamıyordu, ister istemez. Ne kadar kusuru olsa da, onun yalakalığa pabuç bırakmamasını hep takdir etmişti.
İşte mükemmel gidiyor gibi görünen yeni düzeninin yerle bir olduğu anlar, bu ve benzeri hatırlama anlarıydı. Küçücük bir şeyin ona yönetim katını hatırlatmasından nefret ediyordu Hermione. Tam aklından çıkardığını sanırken bir şey oluyordu, birisi bir şey diyordu ya da ve birden Hermione yönetim katından bir ayrıntıyı, ona Mr. Potter'ı çağrıştıran bir ayrıntıyı hatırlıyordu ve bu, onu dağıtıyordu.
En zoru buydu zaten. Tam unuttuğuna kendini ikna edecekken, küçük bir ayrıntıyla aklına düşmesi.
Neden onu görmekten veya düşünmekten kaçtığını kendisine bile açıklayamazdı. Ancak Mr. Potter'la karşılaşmaktan özenle kaçındı. Nedenini bilmese de içinde bir kötü bir his vardı: Karşılaştıklarında ne olacağını kontrol edemeyecekti...
***
Görev yeri değişeli tam bir ay olmuştu. Hermione kafa karışıklığından kurtulmak için çabalarına devam ediyordu, hâlâ doğru yapıp yapmadığından emin değildi. Aslında emindi, aklen. Ancak içinde sürekli konuşup aklını yenmeye çalışan yeri –her neresiyse- henüz susturamamıştı. Bir aydır yönetim katına hiç çıkmaması ve Mr. Potter'ı bir kez olsun görmemesi bile işe yaramıyordu. Hâlâ daha bazen yaşadıklarını anımsamaktan ya da onu düşünmekten kendini alamıyordu.
"Granger, ben yemeğe gidiyorum, Crabbe'nin dediğine göre bugün yemekte risotto varmış..."diye seslendi neşeyle, enine boyutundan rahatlıkla tanıdığı arkası dönük bir Slughorn, kapıdan çıkarken. Adamın iflah olmaz iştahı ve görüp göreceği en yalaka personel olan Crabbe'nin adının geçmesiyle yüzünü buruşturan Hermione odasının açık kapısından onun gidişini izlerken cevap vermeye lüzum duymadı. Öğle yemeğine gitmeyecekti.
Ancak yarım saat sonra, artık kendini meşgul edebileceği başka bir iş kalmadığını kabul etmek zorundaydı. Sıkıntıyla başını bitirdiği rapordan kaldırıp arkasına yaslandı. Midesi açlık sinyalleri vermeye başlayalı çok oluyordu, sabahleyin yediği küçük poğaça çoktan devre dışı kalmıştı anlaşılan. Bir müddet kendi kendisiyle didişse de, sonunda yemek yemesi gerektiği gerçeğini kabullendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Patron
FanficGenç, hırslı ve kariyerine odaklı bir asistan... Umursamaz zengin bir patron... Aniden gelen önemli misafirler… İş dünyasının acımasız çarkları arasında, Hermione Jean Granger, prensiplerine sadık kalmayı başarabilecek mi? Not: 2012'de yazılıp bitmi...