Bölüm 2: Yemek

1.8K 96 4
                                    

Hermione otelin geniş lobisinde durmuş, kurtarıcı siyah elbisesiyle her zamankinden farklı ama yine de ciddi bir hava taşırken yanındaki genç adama bakmamaya gayret ediyordu. Mr. Potter ondan beklemediği derecede özen gösteriyordu bu misafirler için, işin ilginç yanı bunu hiç belli etmiyor oluşuydu. Genç kadın ağırlama programında hiçbir aksaklık olmaması için bütün gün deli gibi oradan oraya koşturmuşken Harry ise odasından bile çıkmamıştı ancak Hermione ufak tefek pürüzlerin mucizevî şekilde hallolduğunu fark etmişti hayretle. Yan gözle yanındaki siyah saçlı adama baktı, eğer istese holdingi dünyanın zirvesine taşıyacak kadar zeki olabilirdi ancak fena halde tembel ve umursamaz oluşu zekâsının hünerini bileyerek meydana çıkarmasını engelliyordu. Onu neyin bu kadar isteksiz yaptığını merak etti bir an, ama sonra anında kafasından bu düşünceyi uzaklaştırdı, ona neydi, şımarık patronunun ruhsal tahliline girişene kadar ilgilenmesi gereken birçok başka şey vardı.

Fransız ekip neredeyse yarım saat gecikmişti, Hermione içi içini kemirerek Harry'ye sordu.

"Şoförü arayayım mı? Geciktiler."

"Trafiğe takılmışlardır. Arama."dedi Harry sakince, ona bakmadan gömleğinin kol ağzını düzeltirken. Hermione ona bir şeyle vurmamak için kendini zor tutarak sessiz kalmayı başardı. Harry dönüp onun dudaklarını kemiren profiline baktı.

"Ne güzel olmuşsun böyle..."

Hermione terslememesi gerektiğini kendine hatırlatarak –sonuçta basit bir iltifattı sadece- kibarca gülümsedi.

"Teşekkür ederim, Mr. Potter."

"O sıkıcı tayyörün altında ne sakladığını hep merak etmişimdir."dedi Harry muzip bir ses tonuyla. "Fransızlarda iyi bir izlenim bırakabileceğin konusunda endişeliydim."

Hermione onun iltifat mı yoksa hakaret mi ettiğine karar veremeyerek düşündü bir an.

"Müstakbel Fransız ortaklarımızın işi bize vermelerinde benim elbisemin ya da fiziğimin önemli bir etken olacağını düşünmüyorum efendim."dedi nazikçe ama iğneleyen bir sesle. Harry dudağı eğlenen bir gülümsemeyle kıvrılırken cevapladı.

"Fransızlar için, güzel olan her şey önemlidir küçük hanım."

Hermione bu sefer yanaklarının pembeleşmesini engelleyemezken –ki bu duruma düşmekten nefret ediyordu- uzatmamaya karar verdi. Karşısındaki dünyaca ünlü bir çapkındı sonuçta, demagoji ustası olmalıydı. Harry onun cevap vermediğini görünce yüzünde kibirli bir gülümseme belirdi.

Hermione bu sırıtışı onun yüzünden silebilmek için söyleyecek bir şey arayarak dönüp onu süzdü. Lacivert takım elbisesi içinde epey şık görünüyordu –başka kadınların şık yerine başka bir kelime kullanacağını biliyordu-, siyah, her zamanki gibi dağınık saçları arkaya doğru taranılmaya çalışılmıştı, beyaz gömleği olması gerektiği gibi-ve olağan günlerde olmadığı şekilde- ütülüydü. Hermione bir eksiklik var mı diye alışkanlıkla kontrol ederken onun ne kadar hoş göründüğünü itiraf etmek zorundaydı, gerçekten. Şu ana dek her şey kusursuz gibiydi de, gözleri cilalı rugan ayakkabılardan fit kesim takım elbiseye, ceket cebindeki mendile kadar dolaştı, gömlekte leke olup olmadığını kontr- Hermione kaşlarını çattı.

"Ne oldu?"diye sordu Harry eğilip üzerine bakarak. "Yine ne eksik buldun, Bayan mükemmel?"

"Mr. Potter, kravatınız nerede?"diye sordu Hermione. Harry elini saçından geçirirken ahladı.

"Tamamen unuttum onu. Takmak zorunda mıydım?"

"Elbette takmalıydınız!"dedi Hermione. "Mr. Potter, bu önemli bir durum!"

PatronHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin