2. Bölüm

97 10 2
                                    

Türk kozmolojisinde evren çark şeklindedir. Devasa bir ejderha bu çarkı çevirir. Zaten evren, çevirmek sözcüğünden gelmektedir. Bir anlamı kainatken diğer anlamı ejderhadır.

Dünya üç katmanlıdır. Yaşam Ağacı'nın dallarında sonsuz gökyüzü ülkesi Üst Dünya bulunur. Burada iyicil kutsal ruhlar oturur. Gövdesinde insanların yaşadığı Orta Dünya vardır. Kökleri yeraltına, kötülerin ve lanetlilerin sürüldüğü Alt Dünyaya uzanır. Yaşam ağacı hem dünyaları bir arada tutar hem de aralarındaki bağlantıyı sağlar.

Yaşam döngüsü, zıtların birlikteliği üzerine kurulmuştur. İyilikle kötülük sürekli bir mücadele içindedir. Bu karşıtlıkta iyilik ve aydınlık hep bir adım öndedir. Ülgen kesinlikle Erlik'ten çok daha güçlüdür. Gerçi ikisi de çoktan öldüler.

Zaman ilerledi. Kendilerine Ülgen'le Erlik'in kadim mücadelesinde, iyilik safında rol biçen bireyler, Şeytan kralı ve onun canavarlarını yenebileceklerine inanmaya başladılar. Dünyayı kurtarma amacını üstlenen bu kişiler ellerine geçirdikleri silahlarla, pürüzsüz ciltteki sivilce kadar insana rahatsızlık veren kara saraya akın etmeye başladılar. Böylece yakın çağ sona erdi, kahramanlar çağı başladı.

Ailesinin dağ evinde, dünya karanlığa gömüldüğünden beri tek başına yaşayan oğlan "Kimse beni sevmiyor, kimse benden nefret etmiyor. Varlığım birgün silinip yok olacak, bir hayal gibi kaybolup gidecek. Geriye benden bir şey kalmayacak." diye düşünüyordu.

Liseyi yeni bitirmişti ama bu gidişle üniversiteye gitmesi mümkün olmayacaktı. Her ergen gibi dünyanın kendi çevresinde dönmesini istiyor, yine de bir hiç gibi hissetmekten kendini alamıyordu. Yüzyıllar boyunca unutulmayacak bir şey yapmalıydı. Eliyle, geçmeye yüz tutmuş sivilceli alnına yavaşça vurdu. Tabi ya, dedi kendi kendine. Artık yapılması gereken tek bir şey vardı: Dünyayı kurtarmak.

İlkokuldayken tekvandoya gitmişti. Lisedeyken basketbol oynamıştı. Uzun boylu ve yapılıydı. Gücüne güveniyordu. Yalnız, bir silaha ihtiyacı vardı. Bu silah tabanca veya bazuka gibi barutun icadından sonra üretilmiş olmamalıydı. Bir kılıç, diye düşündü. Olması gereken buydu, öyle hissediyordu. Yalnız ufacık bir sorun vardı. Bir kılıcı nereden bulacaktı?

Midesinden gelen gurultu onu içine daldığı hayal aleminden çekip aldı. İki göz evin mutfak olarak kullanılan tarafına geçti. Tezgahın altına çiçek desenli lacivert bir örtü gerilmişti.

Çömelip örtüyü kaldırdı. Taze hiçbir şey yoktu, onlarca konserve köşeye yığılmıştı. Rastgele birini eline alıp doğruldu. Şimdilik yiyecek sıkıntısı olmayabilirdi ama eninde sonunda stokladığı konserveler tükenecekti.

Dünyanın neredeyse sonunun gelmiş olması dehşet vericiydi. Ve bunu tek başına hazmetmeye çalışmak gerçekten çok zordu.

Ton balığını çatallarken iç çekti.

Annesi seks işçisi, babasıysa uzaylıydı. Melahat, hayatının baharında evden kaçmış, yıllar sonra karnı burnunda geri dönmüştü. Doğum yaptıktan sonra bebeğini anne babasına emanet edip ortadan kaybolmuştu.

Onu annanesiyle dedesi büyütmüştü. Annesi ara sıra para göndermeye devam etmiş ama bir kere bile oğlunu görmeye gelmemişti. Şimdi muhtemelen Türkiye'nin herhangi bir yerindeydi, babası da kendi gezegeninde olmalıydı. Çok sevdiği annanesiyle dedesi de o onuncu sınıftayken birer hafta arayla vefat etmişlerdi, kalp krizinden. Üzerinden üç yıl geçmiş olmasına rağmen onların eksikliğini hala iliklerine kadar hissediyordu.

Balığı bitirince boş konserve kutusunu çöpe attı. Biraz önceki heyecanından eser kalmamıştı. Geçmişin hayaleti beynine dadanmış, üzerine karabasan gibi bir hüzün çökmüştü. Kalbine oturan bir ağırlık vardı.

En iyisi yatmak diye düşündü. Ne zaman bir sıkıntısı olsa, sabah ola hayrola derdi dedesi. Diğer odaya geçerek dünden kalan toplanmamış yer yatağına fırlatırcasına attı bedenini.

Günleri yanlış hesaplamadıysa aralıkta falan olmalıydılar. Ama havalar hala temmuzcasına sıcaktı. Şeytan kral yalnızca alacakaranlığı değil sıcaklığı da sabitlemişti anlaşılan.

Üstünü ört, uyuyanın üzerine kar yağar, diyen ananesinin hayalet sesi uzaklardan kulağına çalınırken rahatsız bir uykuya daldı.

Bilgi Notu: Yaşam Ağacı sembolüne başta Asya toplumları olmak üzere birçok kültürde rastlanır.

Yakut ve Altay Türkleri'nde yaşam ağacına Dünya Ağacı da denir. Eski Türk geleneğine göre, bu, Dünya'yı ortasından öte-âleme ve Demir-Kazık Yıldızı'na bağlayan, dalları vasıtasıyla şamanlara yeryüzünden yüksek âlemlere yolculuk yapma olanağı sağlayan bir ağaçtır. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Yaşam_ağacı)

Ülgen, Türk ve Altay mitolojisinde İyilik Tanrısıdır. Erlik ise, kötülük yapan Tanrı ruhu ve yeraltı aleminin efendisidir.

Kurt MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin