3. Bölüm

103 8 4
                                    

" Sonsuza dek yatabilen ölü değildir,
ve tuhaf zamanlarda ölüm bile ölebilir."
Cthulhu'nun Çağrısı - H.P. Lovecraft

İnsan ilişkileri hissedildiğinden çok daha kırılgandır. Karamsarlık tohumu, hiç çaktırmadan büyür ve sporları, başka yüreklerde kök salmak üzere herhangi bir bulaşıcı hastalıktan daha hızlı yayılır. Tuhaf zamanlarda mantıkla bağdaşmayan enteresan şeyler olur.

Oksijene aç ciğerlerinin havayı hunharca içine çekmesiyle gözlerini araladı oğlan. Kapana kısılmışlık ve sıkışmışlık hissi kalbinden vücuduna pompalanırken nefes almakta güçlük çekiyordu. Hava olması gerektiğinden daha az yoğundu sanki.

Solukları biraz düzene girdikten sonra etrafına göz gezdirdi. Nerede olduğunu bilemiyordu. Görüş mesafesini burnun ucuna indiren bir sisin ortasındaydı çünkü. Sıkıntıyla üfleyerek kaşlarını çattı. Oldu olası sislerden hoşlanmazdı. En güvendiği duyusu, keskinliğiyle övündüğü gözleri sisteyken iş görmüyordu. Ayrıca sisin içinden neyin çıkıp geleceğini hiçbir zaman kestiremezdiniz.

Canlıymışçasına sürekli hareket eden beyaz-gri perdenin ardını merak ederek yavaş ve temkinli birkaç adım attı. Durup dinledi. Etrafa uzun süre katlanılamayacak bir sükunet hakimdi. Sert toprak zeminde yürüyor olmasına rağmen hava ya da yerkürenin kendisi ayak seslerini emip yok ediyordu.

Yanından geçtiği çıplak bir ağaç, avazı çıktığı kadar bağırıp koşmasına neden olacaktı neredeyse. Korkaklığın alemi yok diyerek kendini teskin etti. Muhtemelen sisin üzerine çöreklendiği bir ormandaydı. Yalnız, keskinleşen hisleri siste yanlış bir şeyler olduğunu söylüyordu. Stratus bulutunun yere yakın seviyede oluşmasına benzemiyordu pek. Yürüdükçe dağılmıyordu aksine yerden duman duman yükselerek yoğunlaşıyordu.

Ne kadar yürüdüğünden ve ne bulmayı umduğundan emin değildi. Dal kırılmasına benzeyen bir sesle bir ayağı havada donakaldı. Ses yakından mı gelmişti yoksa uzaklardan mı yankılanmıştı? Sis tüm gerçekliği çarpıttığı gibi akustiği de bozuyordu.

Beyni olası tahminlerde bulunup bunlara nasıl tepki vereceği üzerine deli gibi düşünürken, endokrin sistemi adrenalin salgılamakla meşguldü. Bu arada vücudu kendini de şaşırtarak dövüş adımı pozisyonuna gelmek için harekete geçti.

Sol ayağı ileride, bacaklarını omuz genişliğinde açtı. Dengesini mükemmel sağlayacak şekilde dizlerini hafifçe büktü. Yumruk yaptığı ellerini göğüs hizasına kaldırdı. Gözleriyle sisin içini tarayarak herhangi bir saldırıyı savuşturmaya hazır beklemeye başladı.

"Hey sen!" diye bağırdı Alice Harikalar Diyarında'ki sırıtkan cheshire kedisi gibi bir ses oğlanın arkasından. Ispanak yedikten sonra insanın ağzında rahatsız edici bir tat kalır ya, kulaklarında öyle dişlerini kamaştıran bir his bırakmıştı.

Dönüp baktı oğlan. Ömrü boyunca kimseden böyle içini karıncılandıracak kadar sinsi bir ses duymamıştı. Bu nedenle sesin sahibine hayatta güvenemezdi.

Sağ eliyle kendini işaret edip kaşlarını kaldırarak hafifçe havaya kafa attı. Yani vücut diliyle "Ben mi?" diye sordu. Mantıksız bir soruydu ama zaten ortada artık mantıklı bir şey kalmamıştı.

"Evet evet sen" dedi adam sisin dağılmaya başladığı taraftan. Oğlanla aralarında on metre var yoktu. Siyah simokin giymiş ve papyon takmıştı. Genç olan yüzü hiç de genç olmayan bir ifadeye sahipti. Gerçekten de pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Siyah saçları özenle tıraş edilip geriye doğru taranmıştı. Buz mavisi gözleri adına yakışır soğukluktaydı. Jilet gibi giyimine inat tavşan kulakları olan bir taç takmıştı.

Kurt MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin