-18-

29 2 0
                                    

Heey, naaabeer ? Evde internet yok, mobili sömürüyorum.. Herneyse, multi çok güzel değilmi? Birde biliyorum, 15 gün kadar oldu. Ama napalım, yazamıyorum, neyse hala okuyan varsa, iyi bölümler dksk

Gözlerimi açtığımda, hala yerdeydim. Başımda bana endişeyle bakan bir Michael, bir de görevli vardı. Anlaşılan, o kadar da sert düşmemiştim. Michael bana endişeyle bakıyordu, görevli ise omzumu dürtmeye devam ediyordu. Acıyla inleyebilecek kadar enerji bulduğumda, öyle yaptım. Bunu yapmamla genç görevli beni dürtmeyi bıraktı. Michael'sa endişeyle sordu. "Evelyn, iyi misin? Bir yerin acıyormu?"

Bunu sormasıyla, tekrardan inledim. Yine de görevli beni doğrulttu ve Michael ona doğru yaslanmamı sağladı. Gözlerimi zar zor açık tutuyordum ve canım çok acıyordu. Genç erkek görevli benimle sakince konuşmaya çalışıyordu. "Tamam, iyi misin?" Kafamı iki yana doğru salladığımda, istemsizce gözlerimden yaş aktı.

Adını bilmediğim gardiyan, dikkatlice beni gözden geçiriyordu. Anladığım kadarıyla kolum kanıyordu ve asıl durumu kötü olan bacağımdı. Çok fazla acıyordu ve bence, dışarıya doğru bükülmüş şekli hiç de iyiye alamet değildi. Gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken titreyen elimle bacağımı göstererek mırıldandım. "Bacağım, çok acıyor."

Koluma bakmaya çalışan görevli, mırıldanmaya karışık sesimle bacağıma dönerek yüzünü buruşturdu. O bacağımın durumuna bakarken, yanımıza daha kıdemli biri geldi. Koca göbeği, belinden sallanan anahtarları ve cilalanmış ayakkabılarıyla bu şefti. Genelde odasında oturup lanet çöreklerden yerdi ama bu sefer biri ona haber vermiş olmalıydı. Yerde oturmakta olan bana doğru biraz daha eğildiğinde, bacağımı ve kolumu görüp tekrardan doğruldu.

"Ne oldu burada?" Benim yerime Michael başını kaldırarak şefe cevap verdi. "Merdivenlerden yuvarlandı. Hastaneye gitmesi gerek." Sesi en başta hafif titrerken, sonradan güçlenmişti. Gerçekten hastaneye gitmeye ihtiyacım vardı, bana ağrı kesici vermeleri için.

Berbat durumda olan ayağımdaki incelemesi bitmiş olmalı ki, en baştan beri yanımızda olan görevli ayağa kalkıp ellerindeki hayali tozları silkeledi. Daha az kıdemli olmasına rağmen, bir şeyleri gerçekten biliyormuş gibi konuşmaya başladı. "Ayağı kırılmış, kolunu revirde halledebilirdik ama ayağının alçıya alınması gerek. Yani; her türlü hastaneye gitmeliyiz."

Gerçek adını bilmediğim şef, kafasını yavaşça sallayarak kemerine takılı olan telsizi aldı. "2.katta birisi düştü. 2.katta birisi düştü. Kev, Tom kıçınızı kaldırıp buraya gelin ve biriniz ambulans çağırsın!" Burada en tepede olan adam, en azından gardiyanlar arasında, şüphesiz şefti. Zaten bu yüzden ona şef diyorlardı. Telsizde söylediği sert sözlerin üzerinden, daha iki dakika geçmemişti ki; Kev ve Tom geldi.

Aralarından daha uzunu, Tom, konuşmaya başladı. "Şef, ambulans şimdi geliyor. Kızı aşağıya indirsek iyi olur." Onun Tom olduğu biliyordum çünkü Kev'i, daha doğrusu Kevin'i tanıyordum. Şef tam da 'Sedye getirin!' diye bağırdı sırada gözüm koluma takıldı. Açık pembe etimi, derimin yüzülmüş kısmını ve kanı görebiliyordum. Miğdemin daha fazla bulanmaması için başımı çevirmeye çalışırken, bu sefer de ayağımı gördüm. Berbat haldeydim ve görüşüm bulanıklaşmaya başlamıştı.

Gördüğüm son şey ise, yuvarlandığım merdivenlerin köşesindeki kanım oldu.

Mental Home | m.cHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin