Yanaklarından aşağı siyah sürmesi akıyordu ve kırmızı yanaklarla siyah sürme birbirine karışıyordu. Kirli bir renkti.
Prens Jongin gözlerini Güz Çiçeği'nin gözlerine dikti. Şaşkınlıktan çıplak beyaz beden karşısında sadee dikilebiliyordu. Gözlerini büyütmüş ve istemsizce ağzı açılmıştı. Sanki kendisinin de gözleri doluyor gibiydi. Güz Çiçeği seslice ağlamaya başladı. Küçük omuzları o nefes aldıkça havaya kalkıyor ve aslında sık sık da kasılıyor nefes alamıyordu.
Bir erkekti.
Ona, Jongin'e,bir prense hediye edilmişti.
Bir maldan farkı yoktu.
Değersizdi.
Prens Jongin'in ona yapacaklarını düşündüğünü için ağlıyordu aslında. Yani bir kız olsaydı. Şuanda esmer prensin koynunda olabilirdi.
Gururu ayaklar altında ve çıplak bedeni prensin karşısındaydı.
Hiçbir şeyi saklayamazdı şuan.
Prens Jongin kapının sürgüsünün sesini duydu. Nöbetçi muhafızların adım sesleri sertçe tahta zemini dövüyordu. Kapıyı sürgüsünde oynattılar ve Jongin anında Güz Çiçeği'ne doğru yaklaştı. Çıplak bedeni hanbokunun yeleğiyle sarmalaya çalışırken muhafızlardan odaya ilk girmeye çalışan kişi istemsizce Güz Çiçeği'nin beyaz kalçalarını görmüştü. Simsiyah uzun saçların uzandığı beyaz kalçalardı. Ama şimdi prensin yeleğiyle sarmalanmışlardı.
Muhafız hemen başını aşağıya doğru eğdi ve gür sesiyle konuştu.
''Efendim odanızdan ağlama sesleri geldiği için bir şey oldu sandı-''
Jongin öfkeden kuduracaktı.
''ÇIK DIŞARI!''
Muhafız eğilmiş özür dilerken Jongin bir kez daha bağırdı.
''HEMEN DEDİM!''
Kapının eşiğinde arka arkaya toplanmış muhafızlar afallayarak ve mahcup olarak kapıyı kapattılar. Ve Jongin yüzünü önüne doğru çevirdi.
Çenesinin hemen altında duran yüzü inceledi. Büyük gözleri önceden bu kadar yakından görememişti. Şimdi ne kadar da kırmızılardı. Artık saklayacak bir peçe de olmadığından yüzünü inceleyebiliyordu. Hatta vücudunda da hiçbir şey yoktu. Onu inceleyebilme fırsatı doğmuştu.
Ona çok öfkeli olsa da -öfkeliydi çünkü kandırılmıştı- içten içe yüzünün gerçekten güzel olduğunu düşündü. Büyük gözleri ve yine büyük olan dudaklarına kırmızı yanakları eşlik ediyordu. Kız kılığına girmenin onun için kolay olacağını düşündü. Prensin iki eli, Güz Çiçeği'nin kalçalarının hemen üstünde ince belindeydi. Yani yeleğin üstünden kalçanın çıkıklığı ve kalkıklığı hissedilebiliyordu. Dahası ona bu kadar yakın olduğu için vücudunun ısısı da hissediliyordu.
Gerçi Güz Çiçeği'nin bedeni sıcak olmak yerine soğuktu.
Prense bu kadar yakın olmak daha da ürpertiyordu.
Jongin, Güz Çiçeği adını verdiği erkeğin yüzüne daha iyi bakmak istiyordu. Küçük ve ince beden sanki kendi ayrık bacakları arasında kalmış gibiydi. Ellerini beyaz tenlinin bedeninden çekti ve kollarını kendi belinin yanına bıraktı. Ona zaten yakındı ama daha da yakınlaşmak için bir adım atınca Güz Çiçeği geriye doğru bir adım attı. Prens bir adım daha attıkça Güz Çiçeği geriye doğru iki adım attı. Ama Güz Çiçeği'nin kaçacak bir yeri yoktu. Kapının hemen yanındaki soğuk duvara sırtı değince iyice üşüdü. İki elini belinin yanında yumruk yapmıştı ve bacakları titriyordu.