Öğlen vaktiydi. Sabahki serinlik gitmiş yerini güneş almıştı.
Teca Yunho ( Teca : veliaht prens ) hafifçe kaşlarını çatmış hep resim yaptığı odadaydı. Karşısında Bon Gyul ve Tobang'ın (elit muhafızlar birliği) başkanı Geonheob oturuyordu.
Yunho ısırdığı alt dudağını bıraktı.
"Birliğe kaç kişi katıldı?"
Geonheob mahcuptu. Başını kaldıramıyordu.
Yavaşça parmaklarını sakallarında gezdirdi.
"Şuan 10 gencimiz var,majesteler."
Sözünü bitirince de bir cevap alma umuduyla prensin yüzüne baktı.Yunho'nun yüz ifadesinden memnun olmadığı belliydi.
"2 tanesi soylu ailelerden gelme. Hatta birisi savaş bakanının oğlu. Kendilerini sizi korumaya adayacaklarını söylediler. "
İhtiyar Bon Gyul lafa girdi.
"Prensim...ülkenin ne halde olduğunu bugün gördünüz..."
Prens Yunho bugün tebdili kıyafetlerini giyinmiş ve sarayın duvarları dışına çıkmıştı uzun süreden sonra. Kimsenin bundan haberi yoktu.
Sarayın civarını biraz aştıktan sonra bile ülkenin kan ağladığı ortadaydı.
Ikincil başkentlerden biri olan Namgyeong'a (Seul) gitmişlerdi ve prens halkının acınacak haline şahit olmuştu.
Yuanlılardan yıllarca çeken halkta bir kıtlık yaşanıyordu. Hatta bir bölgede salgın hastalık da başlamıştı. Hekimlerin sayısı çok azdı.Hastalık yeni başlasa da kaybedilen kişiler de azımsanamayacak kadardı.
Eskiden sokakta süslü hanboklarıyla ve kağıttan şemsiyeleriyle cilve yapan gisengler artık mahcup geziyordu. Hata gisenglerin haricinde de genç kız yoktu. Yaşı gelenlerin hepsi toplanıp yine Yuan Sarayı'na yollanmıştı. Genç kızların kaderi önceden yazılmıştı.
Ya odalık,cariye olacaklardı. Ya da saray görevlisi. Şansı olan terfi edip saray hanımı olabilirdi. Ya da bir soylunun gönlünü çelebilirdi.
Ama bütün bunlar kraliçenin ya da genç gözde cariyelerin köpeği olmaya bakıyordu. Kim bilir kaç Goryolu kız entrikanın kurbanı oluyordu. Mücevherler gözlerini boyuyordu.Saray köşelerinde kendilerini sallandıran (!) gençler çoktu.
Bon Gyul, Yunho ' dan bir tepki bekliyordu.
"Prensim,bugünkü genç delikanlıları gördünüz. Onlar ailelerinin yanında kalıp evlerinin direkleri olmuşlar..."
Yunho dudaklarını araladı. Lafını toparlayınca da devam etti.
"Haklısın...onlardan bize katılmalarını nasıl isteyebilirim ki ? Dahası...Bu kıtlığa bir çare bulunmalı. Sarayın giderlerine en kısa sürede bakmamız lazım. "
Tobang başkanı başını sallayarak onayladı.
''Yani...fikriniz...sarayın hazinesini mi kullanmak?''
Yunho arkasındaki yer koltuğuna yaslandı.
''Gerekirse ipek giymeyeceğiz,et yemeyip Yüce Buda'ya şükranlarımızı sunup oruç tutacağız. Kendimizden kısmak bizim yüce görevimiz. Halkımız artık kalkınmalı. Bir savaşın daha geleceğini biliyoruz...kapıda...O zamana kadar güçlenmemiz gerekiyor.''
Başını tavana dikti.
''Bir gelir yaratmamız gerekiyor...''
Seslice nefes aldı ve Bon Gyulla Tobang başkanına yalnız kalmak istediğini söyledi. Kapı sürgüsünde oynayınca eşikte beliren saray hanımına arpa çayı istediğini söyledi.