Kime Sofi Denir? -I-

694 21 28
                                    

Tasavvuf, topluca tevbe etmek, birlikte zikretmek, şeytanlara karşı birleşmek, Hakk için birbirini desteklemek ve cemaat halinde Allah yolunda yürümektir. Tevbe etmek ve dini öğrenmek tasavvufun başı, zikir ve tefekkürle ilerlemek bu yolun adabıdır.

Tasavvuf, bir yolculuktur. Kötü halden iyi bir hale, günahtan sevaba, güzel işlerden, daha güzel işlere yolculuktur. Bu yolculuğun mekânı kalp, aracı; zikir ve tefekkürdür. Allah’ı zikretmenin ve tefekkürün faydaları anlatılmakla bitmez. Zikreden şahıs takva kapısını açar, şeytanın vesvesesinden kurtulur. Takva, Allah Tealâ’nın emir ve yasaklarına itibar etmek, yaşayışı ile O’nun hükümlerine bağlanmaktır.

Tasavvuf kısaca Resulullah’ın (a.s) ahlakıyla ahlaklanmaktır. Resululah’ın ahlakı (a.s) bizzat Kur'an idi. O'nun ahlakına bürünen Kur'an ile ahlaklanmış olur, onunla istikamet bulup hakka yürüdüğü takdirde canlı bir Kur'an haline gelir -ki bu ne büyük bir saadettir. Nitekim Hz.Aişe (r.anh) annemizin şu hadisi meşhurdur; Kendisine Efendimiz (s.a.v)'in ahlakı sorulduğunda, "Siz hiç Kur'an okumuyor musunuz?" Demiş ve O'nun ahlakının Kur'an olduğunu belirtmiştir.

Kuran-ı Kerim'de, Sultan-ı Levlak’ın ahlakı şöyle ifade edilir:
Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.

Gavs-ı Sani Hz. (k.s) Kimdir?

Gavs-ı Sani Hz. (k.s) Resulullah’ın (a.s) ehlibeytinden, 15. kuşaktan torunudur. Adıyaman’ın Kahta ilçesinin Menzil köyünde ikamet eder, dergahı oradadır. Allah dostudur, mürşid-i kamildir, velidir.
Veli, âlemlerin sahibi Yüce Allah’ın dostu demektir. Dolayısıyla Allah’ın dostu olan bir kimse, her mü'min için büyük önem taşır. Zira O, Yüce Rabbi tarafından seçilmiş, sevilmiş bir kuldur. O'nun şahsiyetinde ve hayatında insanlara gerçek kulluk, hakiki dostluk gösterilmektedir. Bu yüzden veli, Yüce Allah’ın varlığını ispat etmede ve ilahi emirlerin hakikatini anlamada insanlar için, en büyük delildir.

Gerçi, her mümin Allah’ın velisidir, dostudur. Fakat bizim burada konu ettiğimiz velilik, Allah yolunda irşat yetkisi, manevi terbiyede rehberlik ve takvada önder olan velidir. Bu özel bir makamdır. O makamda bulunan kimse, kamil insandır. Bu velâyet, Hz. Peygamber’in (s.a.v) ümmeti terbiye işine varis olmaktır. Bu ise, insanların irşadını üstlenmek, kalpleri manevi kirlerden temizlemek ve azgın nefisleri terbiye etmek için yetkilendirilmek demektir. Bir mümin olarak bize de, O'nu dost etmek ve sevmek düşer.

Sofi Nedir?

Günümüzde ‘Sofi’ kavramı Gavs-ı Sani Hz’ni (k.s) mürşidliğe kabul etmiş, ona intisap etmiş kişilere verilen isim olarak anılıyor.

Yolumuzun büyüklerinden Seyyid Sıbgatullahi Arvasi Hz. (k.s), sofiliği şöyle tanımlamıştır: "Sofi, tavus kuşu gibi olana derler. Nasıl ki, tavus kuşu, ayaklarının siyahlığını görünce, vücudunun güzelliğini görmez. İşte sofi de, bu düşünce ve bu hal üzere olan kişidir. Bunun aksi olarak iyi haline bakmak, kibir ve gurura sebep olur.

Çoğu insan zanneder ki sofilik, çok ilim ve menkıbe bilmekle olur. Öyle değil... Bunları bilmenin elbette faydası vardır ama esas olan, bildikleriyle ahlâkını güzelleştirmektir. Sofi mürşidinin kemalâtından aldığı ölçüde olgunlaşır, iyi olur. Allah Tealâ buyurur: “Erkek ve kadın mü'min olarak kim iyi bir amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayatla yaşatırız.” (Nahl 97)

Şu halde Allah yolundaki sofinin yetişmişliğinin ölçüsü, terazisi vardır. Herkes kendini o terazide tartsın. Allah’ın ilminden, büyüklerin kemalâtından kendisinde ne kadar güzel sıfat ortaya çıktıysa iyidir. Güzel vasıflar oluşmamış, günahı hayrı karıştırmış ise aldanmıştır. Onun için; “Yirmi senelik, otuz senelik sofiyim!” demekle olmaz.

Sofiliğe girdiğinde yüz çeşit günahın varken bunu, otuza yirmiye indirebildinse sofilik olur. “Kâmil şeyh buldum!” demekle de her şey hallolmaz. Böyle olsaydı peygamberlerin oğulları peygamber, gavsların oğullarının da hep gavs olması gerekirdi. Hatırlamak lazım; Nuh Aleyhisselam’ın oğlu Kenan, babasının gemisine binmemiştir.

Allah kâmil sofinin kemalâtını, yemeye-içmeye-çaya-sohbete-ilahiye değil; amel-i salihe, itaate bağlamıştır. Tasavvuf büyüklerinin söylediği gibi "Yeme, içme, giyme,evlenme ve barınma ihtiyaç oranında olursa, dine uygundur. İslâm’ın hakikatine aykırı değildir. Bu Dünya hazlarından uzak kalmak mümkün olsaydı, insan onları terketmeyi, faydalanmamayı fırsat bilirdi. Lakin insan bedeninin gücünü sıhhatini korumaya muhtaçtır.

İnsan yemekle içmekle uyumakla sıhhat kazanır. Bedene iyi bakılırsa Allah’a itaat ve ibadetini de güzel yapar. Beden, tıpkı bir binek gibidir. Bakılmaz harap bırakılırsa, Dünya'ya da, Ahirete de yaramaz. İslâm’a uygun şekilde yemek içmek evlenmek ve barınmak makbuldur. İslâmî ölçülere uymazsa, vebal olur.

Kişinin kendisini ilgilendirmeyen işlerden, mevzulardan uzaklaşması da güzel müslüman oluşundandır. Kendisini ilgilndirmeyen boş meselelerle ömrünü tüketenler, ziyan içindendir. Kendisini ilgilendiren İslâm hükümlerine göre hayatını tanzim etmesi gerekir.

Müslüman kişi, aile hukukuna bu hükümlere göre dikkat eder. Rızkını kazanması ve kimseye muhtaç olmaması onun, en büyük saadetidir. Muhtaç olanlara yardım etmek ise, mü'minin yapacağı en güzel işlerden biridir.

Sofi iyi bilmelidir ki işin esası, yaratılışımızdaki nefsi terakki ettirmektir. Eğer nefsler terakki etmeseydi, Allah bizi bununla mükellef kılmazdı. Nefsi terakki ettirmek Nefs-i Emmare'den Levvame'ye, Mülhime'ye vs. geçmekle olur.

Nefs, evin kirliliği gibi süpürgeyle temizlenmez. Nefsin sıfatlarını değiştirmek gerekir. İnsan nefsini güzel ahlâk, ibadet ve taat ile temizlerse terakki eder. Nefs yaratıldığı sıfatla kendi haline bırakılırsa, Ahsen-i Takvim (en güzel yaratılış) sırrından uzaklaşır, Esfel-i Sâfilîn'e (aşağılar aşağısına) düşer.

Allah Tealâ buyuruyor: “…Bir toplum kendilerinde bulunan özellikleri değiştirinceye kadar, Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. …” (Ra’d 11)

Bunun gibi insan kötü ve çirkin hallerini değiştirip Allah’ın rızasına uygun hale getirmedikçe sofi olmaz-olamaz. Kalb-i Selim'e ulaşmanın birinci yolu da, gayret etmektir. Dinini kendi aklına göre değil, ilmihal kitaplarında alimlerin bildirdiği gibi yaşayıp, tasavvuf ilminin de usullerine göre vazifelerini yerine getirmektir.

Bayanlar da Sofi Olabilir mi?

Nasıl Resulullah (a.s) zamanında herkes; bayan, erkek sahabe olup O’na tabi oluyorsa, bu zamanda da Resulullah’ ın (a.s) sünneti yolunda giden bayanlar da sofi olabilir.

Bütün bunlardan anlıyoruz ki; sofi, yola çıkmış, yolda yürüyen demektir. Peki bu yolun adını biliyor muyuz?

-II- Bölümde buluşalım...

Sofi'nin Çalışma MasasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin