Üstümdeki havluya sıkıca sarılarak bana kötü bakışlar atan kişiye baktım. Yakışıklı bir yüzü vardı fakat gülmek ona daha çok yakışacak gibi duruyordu. Zaten kime asık surat yakışırdı ki? Onun hakkındaki düşüncelerimi bırakmamı söyleyen beynime hak verip kendi halimi düşünmeye başladım. Nasıl bir anda buraya gelebilmiştim?
Hangi zamandaydık?
Bu yakışıklı çocuk kimdi?
"Kimsin sen ve evimde ne işin var?" diye sordu sanki kafamın içindeki sorgulamayı duymuş gibi.
"Adım Byun Baekhyun. Fakat sanırım şu an bildiğim tek şey bu."
Adamın kaşları daha da çatıldı. Kenardaki tahta askılıkta duran paltosunu alıp kapıya doğru yöneldiğinde arkasından bağırmadan edememiştim. Beni böyle çıplak bırakmamalıydı. Hem daha onun kim olduğunu da öğrenmemiştim ki! Belki de her şey onun suçuydu. Sonuçta bu hayatta kime güvenebilirdim ki yeni ihanete uğramışken?
"Ya! Nereye gidiyorsun?"
Tam çıkmak üzereyken yüzünü bana döndürüp yan ağzıyla güldü. Resmen bana günümü gösterecekmiş gibi tavırlar sergiliyordu ve bundan korkuyordum açıkçası. Benim evime de izinsiz girseler aynı tepkiyi vereceğim kesindi fakat en azından birazcık dinleyemez miydi?
"Polise. Seni alıp götürsünler buradan. Artık idam mı edilirsin, yakılır mısın bilemem."
Kapıyı açıp dışarı adımı attığında ben de hemen ona doğru koştum. Acele ettiğimden havlu düşmüştü ve yine çıplak kalmıştım! Ancak umurumda değildi. Beni polise teslim ederse durumumu açıklayacak cümle kurmayı bile beceremezdim. Kolunu tutup kendime döndürdüğümde vücudumun bir kısmının dışarıdaki insanlar tarafından görülmesine aldırmadan ona baktım.
Beni bu halde gördüğünde gözlerinin kırmızı bir ateş altında olduğunu fark etmiştim. Kapıyı hızla kapatıp beni duvara sıkıştırdı. Boyu hakkındaki düşüncelerim şimdi oturabilmişti. Gerçekten de iki katımdaydı. Kısa bir insan değildim ama bu adamın yanında çocuğu gibi kalıyordum neredeyse. Boynumu hafif acımasına rağmen yukarı kaldırıp bana çok da uzak olmayan yüzüne odaklandım.
Kaşları geçen seferkinden daha farklı bir şekilde çatılmıştı. Sanki asıl şimdi kızmış gibiydi. Nedeninin peşinden gelmem olduğunu düşündüğümde, aklıma başka bir şey gelmiyordu zaten. Bir süre bakıştıktan sonra onu ittim ve içeri geçip yere düşen havlumu yerden aldım. Arkamı dönüp geliyor mu diye baktığımda onun mutfak olduğunu düşündüğüm yere gittiğini gördüm.
Geri döndüğünde elinde bir bardak su vardı. Onu dudaklarına götürdüğünde istemsizce ben de susadığımı hissettim. Dilim aç bir tilki gibi dudaklarımda dolaşırken yaptığımı fark edip elindeki bardağı bana uzattı yabancı. Gülümseyerek teşekkür ettim ve ardından koca bardaktaki bütün suyu içtim. Yeni bir tane daha almak için kalkacakken o niyetimi anlayıp oturmamı işaret etti.
Bana hizmet etmesine gerek yok gibi düşünceler beynimi işgal etmeden önce çıplak olduğumu hatırlayıp yanaklarımın pembeleşmesine izin verdim. Adam tabi ki evinde anadan doğma gezinen birini istemeyecekti. Getirdiği bardağın içindeki suyu da tükettiğimde doyduğumu hissediyordum. O da bunu anlayıp karşıma oturdu ve zar zor kapattığım bacaklarımdan başlayarak beni tepeden tırnağa incelemeye başladı. Yanaklarım iyice yanmaya başlamıştı artık. Normalde olsa ne yapacağımı bilirdim fakat bunun normal bir durum olmadığını fark edecek kadar zekiydim.
"Sen adını söylemeyecek misin?" dedim konuyu değiştirmeye çalışarak. Mora dönmek istemiyordum.
Gülümsedi ilk önce bana. Düşüncelerimde haklı olduğumu fark edince bir sevinç dalgası vurdu kalbime. Gerçekten de gülmek ona çok yakışıyordu. Ben de geri gülümsedim istemsizce. Bulaşıcı bir gülüşü vardı sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Time Travel With Byun Baekhyun // ChanBaek
FanfictionBir gün kendini hiç bilmediğim bir yerde, hiç tanışmadığı bir adamla bulan Baekhyun olanların hepsine kader diyecekti. İnancına sığınacaktı belki de. Fakat sonuç onu yalanlarla yüzleştirdiğinde gitmek kolay olacak mıydı? Bildiğiniz gerçekliği kaybed...