"Yani başından beri her şeyin suçlusu üçünüzsünüz."
Hepsine bakıp ne yapacağıma karar vermeye çalışıyordum. Çokça üzülmüştüm şu günlerde. Hayatım geçmişe gitmeden önce de pek güzel geçmiyordu ama kafamı karıştıran birçok şey yaşamıştım 18. Yüzyılda. Oturduğum gri koltukta duruşumu düzelterek onların yüzlerini okumaya çalıştım. Benimle oynayıp oynamadıkları merak konusuydu.
Chanyeol'ün kalbimi kırdığı bir gerçekti. Beni kandırmak yerine yanıma bir erkek gibi gelip hislerini ifade edebilirdim. Geçmişte bulunduğum günleri onsuz nasıl geçireceğimi düşünerek harcamazdım böylece. Kyungsoo ise güvendiğim tek insandı. Bana böyle ihanet edebilmiş olması komik geliyordu. Muhtemelen sevgilisi ve arkadaşının lafına uymuştu.
Bazen ağzının açılıp kapanmasının sebebi buydu demek ki. Bana anlatmak istemişti. Bunu biliyor, onu suçlamıyordum. Yine de gözlerimin içine bakıp yalan söyleyebilmesi...
Ne yapacağımı bilemeyerek dudaklarımı dişledim. Beynim çok fazla gerçekle karşı karşıya kalmıştı. Daha zaman yolculuğu yapabilme konusu vardı, bahsedilmesi gereken. Birkaç deri parçasını kopartmamın ardından uzatılan peçeteyle düşünce dünyamdan çıktım. Jongin dudağımı işaret edince metalik tat geldi ağzıma. Kanatmış olmalıydım. Bu aralar dudaklarımla çok uğraşıyor ve sürekli yara bere içinde bırakıyordum onları.
Teşekkür edip ona baktım. Bunca zaman beni Yi Fan'ı sevmekle suçlayan, sevgilisi için her şeyi yapabilecek bu hırçın kişi şu an ufak bir kedi gibi sessizdi. Planın hayata geçirilmesinde en büyük desteği onun verdiği belli oluyordu. Belki de en çok sinirlendiğin oydu içlerinden. Zeytinyağı gibi üste çıkmıştı her zaman çünkü.
Yine de arkadaşını kollamak herkesin yapacağı bir işti. Eğer benim de bir arkadaşım olsaydı anlardım bu durumu sanırım.
Luhan'ın bakışlarından anladığım kadarıyla kafası benimkinden çok daha karışmıştı. Olayları bizzat yaşamamış olmanın da verdiği yetkiyle tanıdık olmayan bu simalar hakkında ne düşünmesi gerektiğini bilemiyordu. Yalnızca Wu'yu ilk gördüğünde aklına dolan birkaç silik anının olduğunu söylemişti. Sevdiceği ona heyecanla yaklaşsa da kendini geri çekmemekten alıkoyamamıştı ama.
Chanyeol ise bana yıllardır görüşmüyormuşuz gibi bakıyordu. Benim de öyle baktığımdan adım gibi emindim. Teknik olarak yıllar geçmişti aslında ancak bizimkisi yıllar gibi geçen birkaç gündü. Ona duyduğum özlem, bir daha göremeyecek olma ihtimalinin verdiği endişe beni günlerce yakıp kavurmuştu. Şimdi karşımda pişmiş kelle gibi bütün gerçekleri utanmadan anlatsa bile kızamıyordum ona. Yalnızca üzgün hissediyordum. Yalanlar ruhumu yıpratmış gibiydi.
Ayağa kalktım dudağımda kurumaya yüz tutmuş kanı temizleyip. Diğerleri de benimle dikilmişti. Luhan'a minik bir bakışımla ne olduğunu anlamış ve bedenini hemen kapıya çevirmişti.
"Benim biraz zamana ihtiyacım var. Düşünmek ve bir karar vermek için."
Kimse itiraz etmemişti dediğime. Haklı olduğumu onlar da biliyordu çünkü. Bu hasrete çok fazla dayanamayacağım kesindi. Lakin bir karar vermekti şu anki önceliğim.
Her ne kadar Chanyeol'ün kollarına atlamamak için kendimi zor tutsam da.
***
Altı gün geçmişti ben kendimi eve kapatalı. Sihirli duvarlara bakıp odaları karıştırmıştım bir şey bulabilir miyim diye. Bu sırada işten de izin almış, kendimi tamamen geleceğimi düşünmeye vermiştim. Luhan'ın aramalarından çoğunu cevaplayamamıştım bile aklım karışık olduğundan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Time Travel With Byun Baekhyun // ChanBaek
FanfictionBir gün kendini hiç bilmediğim bir yerde, hiç tanışmadığı bir adamla bulan Baekhyun olanların hepsine kader diyecekti. İnancına sığınacaktı belki de. Fakat sonuç onu yalanlarla yüzleştirdiğinde gitmek kolay olacak mıydı? Bildiğiniz gerçekliği kaybed...