Bezi tekrar leğenin içindeki suya sokup sıktım ve kurşunun etrafını temizledim. Chanyeol'ü eve getirebilmiştik. Şimdi de Jongin içindeki fazlalığı çıkarmaya çalışıyordu. İlk önce doktor çağırmamız gerektiği hakkında kavga etmiştik tabi ki. Fakat Jongin bana sürekli kendisinin doktor olduğunu ayrıca gizliliklerini sürdürmeleri gerektiğini söylemişti.
Bana kalsa bu bir bahaneydi. Doktor falan olduğu yoktu bu çocuğun. Yine de ona güvenmek zorundaydım. Bu süre içinde Soo'nun hiç sesi çıkmamıştı. O dövülmüş çocukla ilgilenmeye çalışıyordu. İki saate kalmaz onu ailesine teslim edecekti. Onların olduğu tarafa baktığımda planımızın başarısı aklıma geliyor ve seviniyordum ancak önüme döndüğümde ölümle pençeleşen Chanyeol'ün bedeni bütün mutluluğumu kamçılıyordu.
Kanı temizlemeyi bırakıp elini tuttum. Benden güç alacağı falan yoktu. Muhtemelen hissetmiyordu bile. Halbuki benim deli gibi onun burada olduğunu, elinin hala sıcak olduğunu hissetmeye ihtiyacım vardı. Bu aptal planı ben yapmıştım ve hiç gediklerini düşünmemiştim. Benim yüzümden...
"Dayan Yeol. Lütfen."
Yarım saat daha süren operasyonun ardından -kısaca toparlarsak üç saatin- sonunda kurşun çıkmış, nefes alış-verişi, kalp atışı ve daha birçok şeyi düzelmişti ev arkadaşımın. Vücudunu sargıyla sardıktan sonra herkes bana sabır dileyerek evine dağılmıştı. Küçük çocuğun son kez sarılıp teşekkür etmesiyle onları yolcu edip yaralının yanına gittim.
Yerdeki yatağında boylu boyunca uzanıyordu. Kendi yastığımı diğer odadan alıp ben de onun yanına kıvrıldım. Gece bir şeye ihtiyacı olabilirdi. Onun olmasa bile ben bunu yapmazsam delireceğimden emindim.
***
Sabah yanağımı dürten sert parmakların yumuşak dokunuşuyla uyandım. Gözlerimi açtığımda karşımda bir tavan ya da duvar olmasını beklerken yüzüme sadece birkaç santim uzak Chanyeol'ü gördüm. İlk tepkim çığlık atmak, geri çekilmek ya da ona vurmak olabilirdi. Fakat ben uyku sersemliğiyle gülümsemeyi seçmiştim.
"Günaydın." Dedim iğrenç boğuk sesimle. Travesti gibiydi sesim adeta. Yanlış anlaşılmasın bir düşmanlığım yok ama hormonlarım henüz o kadar karışmadı birbirine.
"Günaydın Baekkie. Nasıl hissediyorsun?"
Bana sorduğu şu soruya bakın! Bir de aegyo kullanıyordu yetmiyor gibi. Bu haldeyken bile beni merak ediyordu resmen. Acaba vurulduğunun farkında mıydı? Hiçbir yeri ağrımıyor muydu? Neden bana bu kadar dikkatli bakıyordu ki?
"Bütün vücudumu izlemeyi kesip cevap verecek misin tatlım?"
Gözlerimi hemen gözlerine taşıdım. Onu incelediğimin farkında bile değildim. Hem utanmıştım hem de kızgındım. Her zamanki gibi.
"Ya! Park! Vurulan sensin, bana neden soruyorsun nasıl olduğumu?"
"Soğuk tarafta yatmışsın, belki bir ağrın ya da halsizliğin vardır diye sormuştum." Dedi sanki çok mantıklı bir şey söylermiş gibi. Pencere odanın diğer ucunda kalıyordu. Ne alakası vardı şimdi dediğinin durumumuzla?
"Bana öyle bakma doğruyu söylüyorum!"
Gözlerimi sıkıca kapatıp kafamı aşağı yukarı salladım. Bu ona "sallama" deme şeklimdi. Göz kapaklarım ortadan kalktığında yüzünde saniyelik bir gülümseme gördüğümden emindim. Ancak şimdi ciddiyetle bana bakıyordu.
"Peki o zaman Park. Sen de yaralı tarafa yatmışsın. Nasıl hissediyorsun?"
Son cümlemi alayla çıkarmaya çalışmıştım ağzımdan fakat endişeleniyordum ve bu da ister istemez yansıyordu sesime. Tek bir cümlesiyle beni her duruma sokabilen bu herife karşı nasıl bir tavır takınmam gerektiğinden emin değildim artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Time Travel With Byun Baekhyun // ChanBaek
FanfictionBir gün kendini hiç bilmediğim bir yerde, hiç tanışmadığı bir adamla bulan Baekhyun olanların hepsine kader diyecekti. İnancına sığınacaktı belki de. Fakat sonuç onu yalanlarla yüzleştirdiğinde gitmek kolay olacak mıydı? Bildiğiniz gerçekliği kaybed...