1.0: Camping

19 3 3
                                    


"Çok çılgın bir fikrim var."

Kızlarla buluşacağım kafeye girdikten sonra onları sohbet ederken gördüm ve söylediğim ilk cümle bu oldu. İkisi de hayır diye bağırdığında kaşlarımı çattım.

"Hadi ama bu mükemmel, yemin ederim."

Olivia gözlerini devirdi ve kollarını göğsünde birleştirdi. Marine ise sesli bir nefes verdi. "Anlat." dedi tok bir sesle.

"Pekala, buradan yaklaşık 30 km ileride eğimi %52 olan bir dağ var ve biz oraya kamp gideceğiz." dedim heyecanlı bir şekilde.

Olivia'nın gözleri parladı; Mari'nin yüzü korkudan beyaz oldu.

"Hadi ama Mari çok eğlenceli olacak."

Uzun ısrarlarım sonunda kızlar beni kıramamış ve evlerine dönüp hazırlanmaya başlamışlardı. Bu akşamüstü gidip yerleşecek ve haftasonu boyunca orada kalacaktık.

Küçükken izlediğim filmlerde hep çocuklar arkadaşlarıyla birlikte kampa giderlerdi, ben de onlara hep özenirdim. Ölmeden önce o kamp ateşinin sıcağını yüzümde hissetmek, korkunç hikayeler anlatmak falan istiyordum.

Yüzümü buruşturdum, yakında ölecektim. Krizlerim artmaya başlamış, ağrılarım şiddetleniyordu. Ama umrumda değildi; son zamanlarımı acı içinde kıvranarak değil, mutlulukla geçirecektim. En azından bunu hak ediyordum.

Öğleden sonra Marine'in evine gittim. Kapıda beni çok seven annesiyle selamlaştım ve düzgün bir görüntü vermeye çalıştım. Oysa kadın bana kızını kaçıracakmışım gibi bakıyordu. Yani, bir insan benim gibi efendi bir çocuğa neden böyle kötü bakardı ki acaba? Tuhaf varlık, diye içimden geçirdim ve Marine'in odasına yöneldim. Kapıyı çocukken kararlaştırdığımız şekilde tıklattım ve onaylayan sesinden sonra içeri daldım.

"Selam, bebeğim." dedim ve ona sıkı sıkı sarıldım. Son zamanlarda fazlasıyla sevgi dolu ve nazik olmaya çalışıyordum, geleceği telafi edebilmek için. Oysa kendimden uzaklaştırmam gerekirdi. Şu kanserli kızın dediği gibi, ben bir saatli bombaydım ve bir gün patladığımda etrafımdaki herşeyi mahvedecektim.

Marine huzursuzlukla geri çekildi, "Gitmek istemiyorum, Carly. Öyle yerleri sevmediğimi biliyorsun. Kocaman yerde hem karanlıkta olacağız hem de tamamen yalnız olacağız. Ve ayılar olacak ve, ve..."

Elimi ağzına kapatıp onu susturdum ve tek kelime daha edeyim deme, der gibi gözlerinin içine baktım. Marine kocaman gözlerini açıp, kafasını yavaşça aşağı yukarı salladığında elimi temkinli bir şekilde çektim.

Bir saniye sonra tekrar konuştu, "Lütfen, lütfen, lütfen, lütfen..." dedi sondaki ünlü harfi uzatarak. Bende kararlılıkla başımı olumsuz anlamda salladım. Oraya gitmeyi çok istiyordum.

Marine hazırlandığında birlikte Olivia'yı almaya gittik. Olivia, bizi kapıda kocaman sırıtışıyla karşıladı. Ellerini çırpıyor ve heyecanını dile getiriyor, bir yandan da çantasını kapatmaya çalışıyordu. "Yanıma birsürü yemek aldım, böylece bir kısmını kamp ateşine atıp tanrılara adayabiliriz. Ve yemekten sonra kamp ateşinin önünde oturup şarkı söyleriz ve yeni kehanet üzerine düşünürüz! Tanrım, çok heyecanlıyım!"

Marine'in suratına baktım, o da bana aynı şekilde bakıyordu. Ne diyor bu kız? Olivia'nın suratına ikimiz de anlamamış gibi bakınca ağzını kocaman açtı ve bizi ayıplar gibi bir iki hareket yaptı, "Albızlar alsın canınızı." dedi ve onaylamaz gibi başını sallayıp bizden uzaklaştı.

Kızların çantalarını bagaja sığdırma çabalarımın ardından, sonunda arabayı boş yolda sürmeye başladım. Olivia son ses açtığı Bohemian Rhapsody şarkısını söyleyip dans ediyor, Marine ise sessizce oturuyordu.

Kaşlarımı çatıp Marine'e baktım. "Ne oldu?" diye sordu.

Omzumu silkeledim, "Heyecanlı değil gibisin?" dedim.

Bayıldığım gülümsemelerinden birini gösterdi, "Heyecanlıyım, ama biliyorsun, biraz korkuyorum." dedi ve yanağıma bir öpücük kondurdu.

Olivia muzip bir tavırla bizi süzdü. Alaycı bir ses tonuyla, "Mari ve Carl ağacın altında oturmuş öpüşüyorlar." dedi ve güldü. Marine kızarıp yerine sindi ve ben de pişmiş kelle gibi sırıttım.

Ne? Elbette sırıtacaktım. Marine'i seviyordum, en küçük hareketi bile beni uçurmaya yetiyordu.

-----

2 saat sonra kamp yapacağımız alana gelmiştik. Olivia heyecanlı bir şekilde dışarı çıkıp çantaları taşımaya başlamıştı. Marine hala isteksiz biçimde çadırları kucağına alıp düz alana yürümeye başladı. Kalan son birkaç çantayı sırtıma aldım ve Marine'in kafasını okşayıp Olivia'nın beğendiği yere doğru ilerledim.

Çantaları yere bırakıp taze havayı kokladım. İçimden mükemmel olacağını söyledim ve Marine'in yere fırlatırcasına bıraktığı çadırları aldım. Bu sırada Marine bulduğu bir çimlik alanda oturmuş telefonununa çekmesi için havaya kaldırıp küfürler ediyordu.

Burada olmaktan memnun değil.

İç sesimin haklı olmasına küfrettim. Çadırları kurarken onu neşelendirmek için fikirler düşünüyordum.

Hadi ama şu an Luke ile olsa daha az sıkılırdı.

Olivia'ya seslenip çadırı kurmak için yardım istedim. İkimiz birlikte çalışıp kolayca çadır kurmayı bitirince Mari'nin yanına oturdum ve kolumu omzuna attım. Kafasını boynuma gömdü.

"Seni zorla getirdiğim için üzgünüm." dedim. Sırıttı ve boynuma öpücük bıraktı ve sorun olmadığını söyledi.

"Aman Tanrım lütfen gerçekten öpüşmeyin arabada şaka yapmıştım." dedi Olivia ve öğürme sesi çıkardı. İkimiz de buna kahkaha attık. "Hadi gel daha ateş yakıp şu tanrılı şeyi yapacağız." diyip Olivia'ya küçük bir bakış gönderdim. Marine daha büyük bir kahkaha atıp uzattığım eli tuttu ve benden güç alarak ayağa kalktı. En yakın arkadaşının boynuna atladı ve nefessiz kalana kadar birbirlerine sarıldılar. Onların bu haline gülüp telefonumla bir fotoğraflarını çektim.

"Beni de alın." diye bağırıp yanlarına koştum ve onlara sarıldım.

Dünyanın en mükemmel anı işte tam olarak bu.

thereallrain tşk cnm nbr.
(Arkadaş biraz yardım etti ehehe)

Gecikti biraz özür diliyorum.

Wish ListHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin