Merhaba arkadaşlar. Bölüm biraz geç geldi üzgünüm:(
Keyifli okumalar..
Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin
Bakışları değişti sanki ya da bana öyle geldi bilmiyorum. Neden bilmiyorum ama Bulut'un başına birşey geleceği düşüncesi kalbimi parçalara ayırıyor.
"Sen Oğuz'un ölümüne bile katlandın küçüğüm bana hayli hayli katlanırsın."dedi rahatlıkla. Kalbimi acıtıyordu bu sözleri. Sözleri asit gibiydi. Tam o kapanmaz derin yaralara dökülüyordu sanki. Bilmiyor ki her kelimede daha çok yanıyor canım, bilmiyor ki her kelimesinde daha keskin bir kan kokusu geliyor burnuma. Biliyorum işte kan var biliyorum. Her zerresi mavi olan bu gözlerde bile kanın tüyler ürperten kızılığı var..
"Biliyor musun bırakıp gitmek istiyorum bazen. Bütün gururumu burada bırakıp tekrar o eve gitmek istiyorum. Ama seni görünce, bu gözlerindeki intikam aşkını görünce vazgeçiyorum."dedim öyleydi de. Beni hiç düşünmeyen o ailenin yanına gitmeyi bile düşünüyorum. Bu ben değilim ki. Eski ben nerede kaldı? Oguz'da mı kaldı? Toprağın altında mı kaldı yoksa? Eski ben olsa ne yapardı acaba. Ruhsuzca güldüm kendi kendime. O aileye bir kum tanesi kadar nefret duyardım herhalde. Bende o kum tanesi gibi küçüğüm kalbim de o kum tanesi kadar küçük ama asla onu parçalara ayıramaz kimse benim nefretimi de kimse ayıramazdı parçalara. Daha küçük nefretler oluşmazdı. Peki ya şimdi? Şimdi neden nefret yok. Bu boşluktansa nefret duymak isterdim. En azından bir yaşam belirtisi gösterirdim. Nefret etmeyi bile bilmeyen herşeyi eline yüzüne bulaştıran küçük bir kız çocuğuyum ben ya da imkansızı başarıp parçalara ayrılan bir kum tanesi.
Bulut'a baktığımda yatağıma uzandığını gördüm. Bende hemen yanına uzandım. Bari sabaha kadar güven hissedeyim. Bulut kollarını belime doladı.
...
"Bir kızın odasına bu şekilde dalamazsın"
"Senin burda ne işin var?"
Kulaklarımı dolduran sesler ile gözlerimi açtım. Arda odanın ortasında şaşkın gözlerle bize bakıyordu. Hemen dogruldum yerimde.
"Seni ne ilgilendirir lan? Neyin oluyor da karışıyorsun?"diye bağırdı Bulut. Şimdi herkes benim odamdaydı. Ama kapının hemen önünde durmayı tercih ediyorlardı. Herkesin yüzünden korku okunuyordu. Birazdan ne olacağını kimse bilmiyordu. Yiğit Bulut'a bakıyordu. 'Sakin ol' der gibi bir hali vardı. Yine olaya en mantıklı yönden bakan Yiğit'ti galiba. Ama herkes ciddiydi. Aras ve Efsun bile. Aslında herkes bunu bekliyordu. Ama böyle değil, bu kadar erken değil. Aslında ne olacağını bilmiyorum çünkü şuan çok farklı bir durumdayız. Bulut'un Arda'ya bağırma sebebi Yağmur değil ki. Herkes yanlış anladığı için korkuyor belki. Ya ben , ben neden korkuyorum? Okyanus mavisi gözlerin biraz önce gözlerimle buluşan tonu korkutuyor beni.. Sanki 'daha fazla dayanamayacağım' der gibi bakıyordu kanın kızıllığını mavi dünyaya hapseden gözler. Ama hayır böyle olmamalıydı. Karanlığın bile korktuğu bir karanlık kapladı o an kalbimi. Kanım siyah oldu sanki. Arda boğazını temizleyince bütün gözler ona döndü. Önce arkasını dönüp herkese baktı sonra Bulut'a en son da bana baktı. Bana baktı ve gözleri takıldı.
"Ben buraya geldiğimden buyana Rüya'dan çok hoşlanıyorum. Bu sessiz kızın içindeki çığlıkları duyuyorum ben. "Durdu ve gözlerimin içine baktı. Olumlu bir bakış bekliyordu biliyorum ama ben henüz duyduklarımın şokunu atlatamamıştım. Bana yaklaştı ve konuşmaya devam etti.
"Sevgilim ol. Bu gözler sadece benim olsun. Seni gör.."
"Lan sen ne diyorsun lan!"diye bağırarak sözünü kesti Bulut. Beni kolumdan tutup kendine çekti.
"Onu da mı Yağmur gibi kandıracaksın lan? Onunda mı sonu olacaksın?"diye bağırmaya devam etti. Sesi yerimde sıçramama sebep olacak kadar yüksek çıkıyordu. Arkası bana dönüktü. İlk defa gözlerini görmekten bu kadar korkuyordum. Çok büyük bir fırtına vardı bu sefer. O fırtınanın arasında hâlâ yüzmeye çalışan bir kayıktım ben. Umut o kadar azdı işte. Sağa sola savrulup duruyorum. Yavaş yavaş su beni ele geçiriyor. Elimi yanaklarıma götürdüm ve göz yaşlarımı sildim yerini yenilerinin alacağını bile bile.
"Sen onun da sonu olmadan ben senin sonun olacağım!"diye bağırdı Bulut tekrar bir yandan da yastığımın altından bir şey çıkarıyordu. Elinde tuttuğu silahı görünce nefesim kesildi bir an. Namlu tam Arda'ya bakıyordu. Birazdan o namlunun ucundan fırlayıp hedefini şaşırmadan ilerleyecek olan o kurşunu kıskanıyorum şimdi. Ben nereye gidecegini, ne yapacağını bilmeden sağa sola savrulan küçük bir kayıktım belki. Belki de paramparça olmuş bir kum tanesi. Titreyen elimi Bulut'un koluna çıkardım. Silah hedefinden bir milim şaşmazken Bulut başını bana çevirdi.
"Yapma"diyebildim sadece kendimi zorlayarak. Herşey çok ani gelişmişti. Aklım hâlâ bu yaşananları kabul etmiyordu. Dolu dolu olan gözlerime baktı bir süre. Bana yıllar gibi gelen birkaç saniye o sonsuz maviliğin içinde kayboldum. Ama memnundum halimden. Kimse beni bulmasın istedim. Gerçek dünya ile buluşmak zor gelirdi bu masallara layık gözlerden sonra. Ama kulakları sağır eden o uğursuz ses gerçek dünyanın tam ortasına düştüğümün habercisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZ
RomanceYalnız kalmaya mahkum bir kız. "İntikam mı aşk mı"diye düşünen bir adam. Onlar hayatın belki en büyük acılarıyla karşılaştılar ve yalnız kalmak onlar için bir tercih değil mecburiyet.