Kaydettiğim navigasyon tam olarakta burayı gösteriyordu. Etrafa göz gezdirdim. Bir an "onu ormandaki ağaç evimin altında ki açtığım ölüm kuyusuna" sözcükleri kulağımda yankılandı.
-Derin kapıda mı bekleyeceksin?
-Ne? Yani şey, hayır. Geliyorum.
Eve girdiğimde suratıma ağır bir koku çarptı. Küf değildi. Eskimişlik, kullanılmamazlık sanki... ölüm. Annem ve babamdan sonra ev buram buram ölüm kokuyordu işte. Ev oldukça büyüktü ve renkli döşenmişti. Hemde Can'ın evine göre oldukça renkli. Can elimden tuttu. Beni merdivenlere götürdüp üst kata çıkardı. Merdivenin duvar tarafı resimlerle doluydu. Sanırım bunlar dün gece rüyamda gördüğüm insandı, yani annem ve babam. Bir anda yanağım ıslanmıştı. Gözlerimden aşağı yaşlar süzülüyordu. Can geri dönüp bana baktı. Elleriyle gözlerimdeki yaşları sildi. Hadi dercesine kafasını salladı. Elini tutup hızlıca peşinden çıktım. Bir odanın kapısına geldik. Can hareket etmiyordu.
-Bir şey mi oldu Can?
-Burası senin odan.
Önümden çekildi. Elimi kapının koluna uzatırken ellerim titriyordu.Neden bu kadar heyecan yapmıştım ki, anlamıyordum. Kapıyı açıp içeri girdim. Oda oldukça genişti. İki duvarda yerden tavana kadar tıklım tıklım kitapla dolu kitaplık vardı. Kitaplık kahve rengiydi. Kalan bir duvarda renkli kağıtlarla yazılmış küçük notlar vardı. Diğer duvar yani yatağın olduğu taraf boştu. Hemde bomboş. Her yeri tıklım tıklım doldurmuştum ama orası boştu. Sadece bej renkli duvarda dikdörtgen şeklinde iz vardı. Notlarım dosyalar hatta son okuduğum kitap bile yerinde duruyordu. Elimi duvarda ki izin üzerinde gezdirdim. Sonra renkli not kağıtlarıyla dolu olan duvarda ki kapıyı açtık. Elimi duvarda gezdirdim. Biraz ışığı bulana kadar uğraşmıştım. Işığı yaktımda uzun bir koidor dolusu kıyafet buldum. Cidden bunlar benim miydi? Aslında ben az vardır diye düşünmüştüm. Bunları Can'ın evine götüremezdim. En azından hepsini. Kenarda valiz gördüm. Can'a döndüm. -Tekrar sana mı gideceğiz? Ben burada da kalabilirim.
-Yok bir kaç gün daha bende kal. En azından evi temizletene kadar.
-Tamam kıyafet alayım mı?
-Al, bir valiz falan.
Tamam dercesine kafamı salladım. Elime gördüğüm valizi aldım. Ellerimi kıyafetlerde gezdiriyordum. Pek renkli değillerdi. Geneli koyu tonlar. Bende Can gibi dizmiştim eşyaları. Renklerine göre ayırmıştım. Özellikle siyah ve gri tonlarından oldukça fazla kıyafet vardı. İki tane siyah tişört almıştım. Bir tanede gri swet almıştım. Altımada gri siyah lacivert tayt aldım. Yeterdi herhalde. 2 haftadır zaten 3 tişörtle yetiniyordum. Eşyalarımı toparlayıp giyinme odasından hoş oda değildi bildiğin koridordu ama her neyse çıktım. Can telefonla konuşuyordu. Karşısındakine tamam diyerek telefonu kapadı.
-Yarın evini temizlemek için bir ekip gelecek. Hazır mısın, istersen çıkıp yemeğe gidelim.
-Tamam Can.
Eve son bir göz gezdirdim. Hiç bir şey hatırlamamam çok kötüydü. Sanki yabancı bir evdeymişim gibi. Can'la evden çıktık. Eve tekrar dışarıdan baktım. Vay be, biz ne kadar zenginmişiz böyle. Yani neymiş para mutluluk getirmiyormuş. Neymiş para sağlık da getirmiyormuş. Arabaya binerken arkamızda kalan evime baktım. 2 -çatı katı hariç- katlıydı. Dışı oldukça gösterişliydi. Hemde abartılacak seviyede. Dışı geneli beyazdan oluşan ama arada açık mavileri olan yalıtım malzemesiyle kaplıydı. Arka bahçesi de vardı. Olmasada bişi fark etmezdi herhalde. Kocaman orman vardı yanında yani. Bahçe istersem oraya gidebilirdim. Zaten ben burda oturursam bahçeye değilde ormana çıkarım. Nedeni belli; çünkü orman daha huzur verici. Hele evin bahçelerinde elle şekile sokulan ağaçlar yok mu, ki şuan ne hale gelmiştir o ağaçlar ama herneyse ne halde olurlarsa olsunlar iğrençtiler. Fakat bunun önemi yoktu. Sonuçta burası artık benim himayem altındaydı. Hava kararmıştı ve biz hala orman yolundan ilerliyorduk. Gözlerim kendiliğinden kapanmaya başladı. Zorla açık tutmaya çalışssamda olmadı.* * *
Nefes nefese gözlerimi açtım.Gözlerimi açtığımda anda ilk ışık gözlerimi kamaştırmıştı. Ardından terle kaplandığımı fark ettim.Belimi dolayan elin sıcaklığını hissediyordum. Kendimi biraz geri doğru itip sırtımı Can'ın göğüsüne yapıştırmıştım ki kıpırdandı. Uyandığını düşünüp nefes almayı bile bıraktım. Ama uyanmanın aksine belimi dolayan elini daha çok sıkıp o bana sokuldu. Kafasını yine her zamanki gibi saçlarıma gömmüştü. Bende şuanın verdiği huzurla tekrar gözlerimi kapadım. Gördüğüm rüyadan bahsetmeyeceğim bile. Şuan o rüyayı tekrar düşünüp uyumazlık yapamazdım. Bu yüzden az önce gördüğüm rüyayı hiçe sayıp tekrar uykuya daldım.* * *
"Baba, nerdesin? Anne? Nerdesiniz, söylesenize!?
-Koltuğun önüne yatın!
Ne koltuğu baba, nerdesin?
-Açılmıyor, kemer açılmıyor.
Anne? Ne oluyor, siz... siz nerdesiniz?
-Derin, yat dedim!
HAYIR, YATMAYACAĞIM. Baba benide alın, bırakmayın ne olur.
-Açılmıyor, kemer açılmıyor.
Anne, ne kemeri. Delirceceğim. Baba ne olur bişi de.
-Koltuğun önüne yatın.
Ağlamaya başladım. Sonra bir ismimi duymaya başladım. Derin, Derin ... Derin.* * *
Gözlerimi açtığımda Can'la göz gözeydik. Hiç bir şey soramadan ben ona sıkıca sarıldım. Can hemen tıpık hareketini yapıp burnunu saçlarıma gömdü. Ben hıçkırarak ağlamaya başladım. Can kendince mırıldanıyordu. Hiç bir şey anlamadığımı kendiside biliyordu büyük ihtimal. Sadece teselli etmeye çalışıyordu işte. Gözlerimi kapatıp susmaya çalıştım. Ama gözlerimi durdurmak pekte kolay değildi. Can omuzumdan geri çekerek, beni kendinden uzaklaştırıp önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Hafif tebessümle bana bakıyordu. Tebessümü sayesinde içim ısınmıştı ama şuan konumuz o değildi. Yoksa o muydu? Allah'ım nasıl bir çelişkideyim?
İç sesim devrim yapmaya hazırlanıyordu sanki. Bu ne böyle iç sesim. Can gülünce dudaklarının yanında hafif gamze gibi şeyler oluşuyordu. Gamze gibi dedim evet. Çünkü gamze değildi. Ama benziyordu. Ellerini yüzümde gezdirdi. Ardından konuşmaya başladı.
-Rüyanı anlatmana gerek yok. Sokaktan geçen her hangi biri bile duymuştur zaten.
Gülümsedim.
-Bak birde sırıtıyor? Kızım, senin amacın ne? Sesini duyan erkekleri öldürmemi falan mı istiyorsun? Eğer öyleyse birinin kafasına ev telefonunu attım. Bir dahakini Allah kayıra.
-Ciddi misin sen?
Hoşuma gitmişti. Hemde çok. Evet dercesine kafasını sallamıştı. Gözlerini yere indirmişti. Gülümsedim. Can'a yaklaşıp kafamı omzuna koydum. Omuzu sanki biri başınını koysun diye geniş ve kaslıydı. En çok da bu özelliğini seviyordum işte. Oda elini belime dolayıp kendine çekmişti. İkimizde oturduğumuz için biraz mesafeliydik. Ben oturduğum yerden kalkıp yanına -hatta biraz kucağına- oturdum. Bu yine kafasını saçlarıma gömdü. Biraz öyle kaldıktan sonra Can bana doladığı kollarını sıkarak kendini yatağa doğru attı. Attı diyorum çünki cidden attı. Yoksa ikimizide böyle yatağa yatıramazdı.İkimizde Can'ın bu yaptığına gülmeye başladık. Hatta kahkaha atıyorduk.Can elini dudaklarına götürerek sus işareti yaptı. Ama kendisi bile susmuyordu.
-Hadi ama Derin saat geç oldu. Susmalıyız.
Tamam dercesine kafamı sallayıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Ama nefes almam zorlaşmıştı böylede. Sakinleşince ve nefessizlikten ölmeden hemen önce dudaklarımı serbest bıraktım. Can'la hala sarılıyorduk. Kafamı oynatıp iyice boyun boşluğuna soktum. Bu arada fark etmediyseniz ben söyleyeyim Can beni arabadan eve taşımıştı. Arabada uyuyup evde uyanmak gibi bir mucizem yok. Cama vuran ağaç dalı sesi evde yankıkanmıştı. Ağaç dalı olduğunu bildiğim halde irkilmiştim. Can'da hafiften hareketlenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİDEN
Mystery / ThrillerBelki de o kaza, kaza değildi. Sarpa saran olayları çözmek hiç de kolay olmayacak.