Onuncu Bölüm

11 2 1
                                    

Hareketlenmişti ama bu hareket camdan gelen sesten dolayı değilmiş. Bana daha sıkı sarılmak içinmiş. Hafifçe kıkırdadım. Bunu neden yaptım ki şimdi? Hem bir de  yanaklarım yanıyordu. Kendimi bir türlü inandıramasamda utanmıştım. Derin bir nefes alıp kokusunu içime çektim. Gözlerim yavaşça kapanırken kendimi uykunun kollarına bırakmıştım. Can uyumuştu. Çünkü nefes alış verişi düzene girmişti. Aniden camdan bir ses geldi. Az öncekiyle aynıydı. Kafamı biraz daha Can'ın boynuna soktuğumda tekrar aynı ses oldu. Dışarıya baktığımda bir şey fark ettim. Camın önünde bir ağaç yoktu.  Bu evdeki ağaçlar arka bahçedeydi sadece ve bu pencere Can'ın penceresiydi. Ön tarafa bakıyordu. Lanet olsun. Kalkıp bakmamam gerektiğini biliyordum. Ama ben asla yapmam gerekenleri yapmam. Can'ın kollarından sıyrılıp pencereye doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Tahtalar gıcırdıyordu ve bu beni ürpertiyordu. Can'ı mı uyandırsaydım? En azından o bir erkek. Daha güçlü benden. Hem onu kaldırsam iki kişi olurduk. Herneyse ben yapabilirdim. En azından öyle düşünüyorum. Derin bir nefes aldım. Yapabilirsin . İçimden bu kelimeyi tekrar ediyordum. Tam cama yaklaşırken az önceki sesle aynı bir ses daha geldiğini duyunca kendimi geriye doğru, pencereden uzak bir  yere attım. Böylece götümün üzerine düşmem bir oldu. Canım yanmıştı. Ama şuan düşünmem gereken daha önemli bir problemim vardı. Cama bakıyordum ve o sesin çıkması için hiç bir şey olmamıştı. Ne taş ne dal ne de bir yaratık falan. Tabii ki yaratıklara inanmıyorum. Saçmalamayın. Sadece, neyse. Can'ın kıpırdandığını duyuyordum ama hala uyanmamıştı. Ne yapacaktım ya da ne  yapmalıydım?  Bakmamalıydım. Ama baktım. Ve aşağıda hiç bir şey yoktu. Bir insan gölgesi dışında. Hassiktir işte. Hırsız mıydı, bizi öldürecek biri, o salak defterdeki katil? Şuan yaşasaydı 48 yaşlarında falandı. Geri geri emekleyerek yatağın yanına gidip Can'ı dürttüm. Uyanmıyordu ve benim adrenalin hormonum tavan yapmıştı. Korkudan terliyordum. Hadi ama can uyansana, diye mırıldandım. Kalkıp beni koruması lazımdı. Evin içinden sesler geliyordu. Aman Allah'ım.
"Can!"
Çığlığımla Can'ın uyanması bir oldu. İçerden bir kapının çarptığını duyunca Can hızla yataktan kalkıp odadan dışarı çıktı. Ah Can, lanet olsun beni tek bıraktın. Şimdi ya tuzaksa iki kişilerse biri beni öldürebilirdi. Ben güçlü biriyim bir erkeğe göre de fakat o erkek kendini geliştirmişse hiçbir şey yapamazdım. Korkuyordum. Can'ın bir an önce gelmesi için duâlar ediyordum. Hadi ama gel artık Can. Dış kapının kilitlenme sesini duyunca tüm bedenim ürperdi. İnşallah bu Can'dır. Yoksa bu sefer ölürdüm. Odaya Can'ın girmesiyle yerimden kalkarak ona sarılmam bir oldu. Can kollarıyla beni sararken ben de iyisin diye mırıldanıyordum. Yani ne olacaktı ki? Kendi başının çaresine bakabilirdi.
"Ses rüzgardan falan çıkmıştır. Korkma. "
"Aşağıda birinin gölgesini gördüm."
Can boğazını temizledi. Bu neydi şimdi bir an da ciddileşmişti.
"Bir şey yoktur. Sana öyle gelmiştir. Hadi gir yatağa ben su içip geleyim."
Tamam dercesine kafamı salladım. Odadan çıkarken kapıyı peşinden çekip tam kapanmadan bıraktı. Yatağa gidip oturdum. Yukarıdan ayak sesleri geliyordu. Ve mutfak bu  odaya benim odamdan daha yakındı. İsterse üç bardak su içebilirdi şimdiye kadar. Dışarıda gördüğüm gölgeyi aklıma getirdim. Saçları... saçları uzundu. Yani bir kadın olabilirdi. Hafifçe bel kısmından çöküktü. Bu da..  odaya Can'ın girmesiyle yerimden zıplamam bir oldu neredeyse. Korkmuştum. Ben bu son günlerde sanırım korkaklığın zirvesini yaşıyordum. Can gülümseyip belime kollarını doladı. İşte bu benim sevdiğim Can'dı. Kafamı boyun girintisine yerleştirdim.
"Hadi uyu ben senin uyumanı beklerim. Sen korkma diye canım."
Canım mı? Canım demesiyle yüzüme yayılan sırıtışı toparlamaya çalıştım. Ama olmuyordu. Hızlı hızlı nefes aldım. Zar zor ağzımdan "Tamam" kelimesi çıktı. Yine utanmıştım. Aslında bu durumda uyuyamazdım. Fakat bedeninin sıcaklığı ve o tanıdık kokusuyla gözlerim istemsizce kapandı.

                         *     *     *

Uyandığımda Can yanımdaydı. Hala uyuyordu. Yüzü çok şirin bir hal almış,  ağzı hafif açıktı. Bir anda aklıma onunla daha önce yani ben hafızamı kaybetmeden önce neler yaşadığımız geldi. Hiç öpüşmüş muyduk? Bunun cevabı kesinlikle evettir de neyse. Peki ya hiç birlikte olmuş muyduk? Hayır hayır, ben öyle bir kız değildirim herhalde. Hm, acaba düğün kararı falan almış mıydık? Bence buda hayır. Oflayarak yatakta oturur vaziyete geldim. Ellerimi o kumral gibi saçlarına daldırdım. Yumşacık ve dalgalıydı. Saçlarını okşadığımda ince uzun dudakları hafifçe kıvrıldı. Gülüş yerinin orda gamze ortaya çıktı. Çok belli olmuyordu ama sadece gülünce ortaya çıkıyordu. Sevgilim olduğunu öğrendiğim günden beri o kadar olay oluyordu ki yakınlaşamamıştık bile. Onun saçlarını bırakmak istemesemde o uyanmadan banyoya girmeliydim. Yataktan yavaşça kalktım. Havluyu ve bir kaç parça kıyafet alarak banyoya girdim. Suyu ılığa ayarlamak yerine sıcağı seçtim. Şuan sabahtı ve ben üşüyordum. Suyun altına yavaşça girerken bedenim suyun çarpması ile irkildi. Ama uzun sürmedi  birkaç salise anca. İçerden sesler duyduğumda Can'ın uyandığını anladım. İçerden bağırıyordu.
"Nerdesin hayatım?"
Ups! Hayatım dedi, bana dedi. Sakinleşmek lazım. O benim kim bilir ne zamandır sevgilim bana canım veya hayatım demesi normal. Utançtan kırmızının tonlarına dönüşmeme gerek yok.
"Bensiz banyoya mı girdin?"
"Ne? Affedersinde ben ne zaman senle banyoya girdim acaba beyfendi? Ben niye hatırlamıyorum diyeceğim ama ironi olacağı için susuyorum."
"Her zaman demesemde bir iki belki üç kere girmişizdir."
"Ciddi misin Can? "
"Tabi ki bebeğim. Neden sana yalan söyleyeyim?"
"Beni çıplak falan görmek için olabilir."
"Ah, haklısın. Ama ciddiydim."
Ciddiydim kısmını banyoya girdiği zaman demişti. Önceden birlikte ne yaptıysak yapalım umrumda değildi. Şuan utanıyordum ve o bunun farkına varmalıydı. Cidden. Üzerini çıkartığını buğlanmış duşakabin camından bile fark edebiliyordum. Ve işte bütün lanet olası kasları ortadaydı. Ben "Girme!" diye çığlık atıyordum ve o umursamıyordu. Ciddi miydi bu? Bu zamana kadar hiç bir şey yapmamıştık şimdi aynı banyoyu paylaşıyorduk. İçeri girdiğinde "Çık!" diye bağırıyordum ama nafile. Ellerimle kendimi kapamaya çalışıyordum ama işe yaramıyordu denilebilir. Beni bir anda kolumdan tutup kendine doğru çevirdi. Şuan ona sırtım dönüktü. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarparken o gülüyordu. Pislik. Utanmadan gülüyordu bide.
Kulağıma eğilip tahrik edici sesiyle konuşmaya başladı. Konuşurken dudağı kulaklarıma değiyordu.
"Seninle banyoya birlikte girdiğimiz konusunda ufak bir yalan söylemiş olabilirim..."sinirden gerilmiştim. Nasıl beni kandırırdı ki? "...ama nedeni seni özlemiş olmam. Ne zamandır böyle olamadık. Uzun süredir devam eden bir ilişkimiz var ve biz..."
"Biz ne?  Sence dediğine inanır mıyım bundan sonra? Sence ben cidden aptal mıyım?"
"Bebeğim bir san..."
"Bir saniye mi? Şuan ne kadar utandığımı anlayamıyor musun?"
"Hayatım bırak anlatayım."
"Yalan söylemediğini nereden anlayayım?"
"Bana güven. O yaptığım sadece biraz aramızdaki buzları yok etmek ve sana kavuşmak içindi. Her neyse. En son şey demek istiyordum. Yani şeyi..." Derin bir nefes aldı. Herhalde bu gece anlatamayacak. Ona inanıyordum ama beni sürekli kandırmaması için biraz burnunun sürtmesini istiyordum o kadar. Hadi dercesine ofladım. Artık anlatmalıydı.
"Evlenme kararı aldık. Oh be, söyledim rahatladım. İnanır mısın evlilik teklifi ederken bu kadar heyecanlanmamıştım."
Lafını bitirdikten sonra kıkırdadı. Derin bir nefes aldım. Kalp kalbe karşıymış çünkü sabah bende düşünmüştüm bunu. Ciddi olduğu gözlerinden anlaşılıyordu. Ama bunu neden söylemişti ki şimdi? Hemde burada. Banyoda. Ne bileyim, yemeğe çıkabilirdik. Daha ciddi bir ortam olabilirdi.
"Bunu söylemek için banyodan başka yer bulamadın mı? Ya da benim giyinik olduğum bir zaman?"
"Sen orda banyoya gireceksin ve ben orada öylece seni bekleyeceğim. Başka? Zaten kazadan sonra hiç yaklaşamadım sana. Özledim."
"Çıplak olmadığımız bir zaman özlem giderebilirdik Can."
" Hayatım düzeltiyorum, ben çıplak olmadığım bir zaman demeliydin. Çünkü ben yarı giyiniğim. Pantalon hala üzerimde. "
Pislik işte ne olacak. Sırıtıyordu bir de üstüne üstlük. Dirseğimi geri karnına geçirdim öksürükle karışık kıkırdadı. Bu haline istemsizce bende güldüm.
"Eskisi gibisin."
Cümlesini bitirir bitirmez omzuma öpücükler kondurdu. Bu bir çift kelime beni rahatlatmıştı. Zira ben eski Derin olamayacağım için çok korkuyordum. Geri giderek bedenimi ona yasladım. Bu hareketler, gülmeler falan hep istemsizce oluyordu. Allah affetsin artık.
"Artık çıksan, bende giyinsem."
Yalvarırcasına söylemiştim. Çünkü çok utanıyordum. Gözlerini kapayıp el yordamıyla bana bornozu verdi.
"Giy üzerini de gözlerimi açayım."
Nasıl yani buraya girdiğinden beri kapalı mıydı gözleri? Oha, işte bu inanılmazdı. Bornozu hızlıca üzerime geçirdim ve ona döndüm.
"Hiç bakmadın mı?"
Ses tonum o kadar zayıf ve utanancımı ortaya koyarak çıkmıştı ki sesime lanetler okudum. Gözlerini açtı. Mükemmel gülüşüyle kıkırdadı.
"Seni çıplak görmeyi çok istesemde sen utanırsan bir daha suratıma bakamassın diye bakmadım."
"Seni seviyorum."
Tamamen fısıltıyla çıkan bu ses istemsizdi. Oh Allah'ım, kendime gelmem gerek acilen. Dudakları sinsice denilebilecek şekilde kıvrıldı. Gözlerindeki zevkten bahsetmiyorum bile. O ince uzun dudaklarını arayıp tahrik edici bir şekilde fısıldadı.
"Bende seni seviyorum can içim. "
Vaov, can içim mi!? Bu güzeldi işte. O da üzerine bir havlu sarıp banyodan çıktı. Ah Allah'ım, teninden akan su damlaları bile mükemmel olmuştu ona. Banyadon çıkışını izledikten sonra bende çıkıp kurulandım. Saçlarımı kurutmak için saç kurutma makinesini prize taktım. Ilık rüzgâr bedenime çarparken daha da rahatladım. Bedenimi saran rahatlama hissiyle yüzümde salakça bir gülümseme oluştu. Saçlarımı bir yana atıp taytımı üzerime geçirdim. Onun üstüne de grimsi bir kazak  geçirdim. Hava sıcak değildi. Oldukça da soğuktu bu gün.  Üşümem doğaldı. Ve saçlarım oldukça seksi gösteriyordu beni. Acaba Can'da böyle düşünüyor mudur? Tabi düşünüyordur sonuçta sevgilim. Yani düşünmese neden sevgili olsun ki benimle. Yatağın üzerinde mayışmış bir Can buldum. Uyuyup uyumadığından emin olmak istiyordum. Üzerini eğilerek yüzüne baktım. Ağzını yerim ama ben onun. Dudaklarını birbirine sıkıca bastırmıştı. Bir bacağı yorganın üzerinde diğeri ise altındaydı. Çok şirin durduğumu söylemiş miydim? Sırt üstü yatmıştı. Ve kesinlikle uyumuyordu. Yatağın boş duran tarafına yattım. Bu arada biz uyanıp geri uyuyuyorduk habire bu ne? Ayı gibiyiz sanırım 3 ay kış uykusuna yatmamız lazım. Neyse konumuz bu değil. Yatmamla elini belime dolayıp çekmesi bir oldu. İki elini de dolayıp sıkıcı kavradı beni. Uyumuyor demiştim ama ben. Çünkü uyanıp geri uyuma gibi ihtimali yoktu. Hemde sabah olmuştu. Her neyse uyumadığı bu anın tadını çıkaramayacağım anlamına gelmez. Bedenimi ona yaslayıp gözlerimi kapadım. Kafamı boyun girintisine soktum. Burnum onun kokusuyla dolarken nefeslerini saçlarımda hisediyordum. Burnunu saçlarıma yasladı. Bir şeyler mırıldanıyordu ama anlamıyordum. Saçlarımı öpüyordu.
"Seni kandırdım. Uyumuyordum."
Hafifçe kıkırdadı. Ben demiştim demek istemiyorum ama ben demiştim. Gülmeye başladım. Sonra o da eşlik etti. Odanın içinde ikimizin gülmesi yankılanıyordu. Telefonu çalmaya başladı. Neden ama neden!?
Zaten sabah olmuştu. Kalkıp kahvaltı hazırlayayım. Sonra hazırlanıp evime giderim. Yapacak başka bir şeyde yok. Şey var aslında o defter de yapacak bir şey. Ama şimdi o defterdeki yerde benim evim oralar. Merak da ediyorum evimin yanlarında neler olmuş diye. Ama şöyle bir şey vardı ki benim evimin ordaysa kesinlikle benimle alakalıydı. Böyle  bir psikopatım benimle alakası olması ürkünçtü. Ne olur bu psikopat babam falan çıkmasın. Tanımıyorum ama onlar olamaz. Olmamalı. Kalkıp mutfağa gittim. Can arkamdan konuşarak gelmişti. Telefondaki kişiye çok uzun cevaplar vermiyordu; tamam,  evet, anladım vb. şeyler diyordu. Yine beni bırakıp çıkıcaktı. Anlamak pek zor değildi. Kahvaltı hazırlamaya gerek yoktu. Laptopu masadan aldım.
Kahve hazırlayıp arka bahçeye çıktım. Kafamı toplayıp sağlam kafayla düşünmem lazımdı. Laptopu açtığımda ekrana gazete kupürü geldi. Ah bunlar gerçekten yaşanıyor muydu? Eğer öyleyse çözmem gereken bir sır var. Öncelikle olanları not etmem gerekti. Laptopun not kısmını açtım. Her şeyi en başından yazdım. Defterin çıktığı ev Can'ın eviydi. Yapan Can olamazdı. Annesi bildiğim kadarıyla yatalaktı. Peki babası? Hiç söz etmemişti. Belki amcası, dayısı, halası vardır, olamaz mı? Ya da annesinin yasak aşkı? Bunları kenara not aldım. Evime gitmem lazımdı. O ormanda bahsedilen evi bulmam lazımdı. Az önceki düşündüklerimden sonra bu evde tek başıma kalmak bile istemiyordum. Laptopu, telefonumu ve anahtarları alıp evden dışarı çıktım. Evin arazısının dışında büyük bir kalabalık vardı. Can'ın anlattığına göre bunlar haber muhabiriydiler. Ünlü bir insan olunca demekki böyle oluyormuş. Bir kaçı arabının önüne atladılar. İsmimi bağırıp cama mikrafonları vuruyordular. Az kalsa bir orta boylu esmer adamı arabının altına alacaktım. Lanet olasıca. Şuan iki metreyi 7 dakikada geçmek zorundaydım sayelerinde. Kornaya basarak homurdanıyordum. Sonunda arabanın önü açılınca gazı kökledim. Uzun orman yolunda ilerliyordum. Gittiğim yolları tek seferde ezberler ve asla unnutmazdım yani hafızamı kaybetmezsem asla unutmam. Araba kullanamayacağımı düşünmüştüm evden çıkarken. Sonuçta hafızamı kaybettim. Ama beyin sadece hatırlamıyormuş. Bir zaman sonra hatırlayacakmışım doğru çağrışımı algıladığım zaman. O zamana kadar hatırladıklarım kısıtlıymış. Bunlar; yaptığım eylemler (araba sürmek, yüzmek, okumak ya da yazmak vb.), beni çok etkileyen kokular(bir kokunun tanıdık gelmesi) ve aklıma kazınmış bazı cümleler. Artık şu lanet olası işkencenin bitmesi için her şeyi verebilirim. Sevgilime bile bazen güvenememek, beni doğuran anneyi büyüten babayı hatırlamamak çok iğrenç. Lanet olası beynimin bir bok yapmadığını düşünmekten, bazen tükendiğimi hissetmekten, umutsuzluğa kapılmaktan nefret ediyorum. Bağırarak direksiyona yumruk attım. Kafam dağılmıştı ve arada direksiyonun kontrolünü kaybetip tekrar toparlıyordum. Sağa çekmessem büyük ihtimalle öleceğim. Arabayı kenara çektim. Başım ağrımıyor resmen kopartılıyor gibiydi. Gözlerimi kapatıp direksiyonun üzerine koydum. Şimdi de baş ağrısından öleceğim şu işe bak! Bir anda gözlerimin önüne bir şeyler geldi ve bu başımın sancısını artırdı. Bu da neydi şimdi? Yaşlı bir kadın gördüm bir an gözlerimi kapayınca. Tam emin değilim hayal meyal bir anıydı. Yüzü yaşlı, beli bükük ve uzun saçlı bir kadın. Babam -bundan pek emin değilim. Zira babam hafızamı kaybettiğim o kazada öldüğü için hiç görmedim.- sinirli duruyordu. Ama o yaşlı kadın kahkaha atıp bir şeyler söylüyordu. Babam bir anda öfkeyle bağırıp çağırmaya başladı. Yaşlı kadını kolundan tutup itmeye başladı. Şimdi bir de bu kadının kim olduğunu bul. Kadın babamın kolundan kurtulup bağırmaya başladı.
"Kızın oğlumdan uzak dursun her işe burnunu sokmasın. Yoksa ölür."
Kadın acı bir kahkaha attı. Sonrası bulakık. Bu teyzede neyin nesiydi şimdi. İşim gücüm yok sanki başımda bir de bu teyze eklendi. Ouf ouff!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 13, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YENİDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin