Güzel kız bu sabah farklı uyandı hayata. Daha neşeli, etrafa gülücükler saçıyor ve içinde kocaman bir huzur vardı. Hemen banyoya gidip yüzünü yıkadı ve hazırlanmaya koyuldu. Bir an önce işinin bitmesini ve yıllarca birlikte olduğu sevgilisinin kollarında bulmak istiyordu kendini. İşi bitti ve zaman yaklaşıyordu, hemen çıktı evden.
O kadar güzel gülüyordu ki, güneşin sıcaklığı bile halt eder yanında. İnsanın içini ısıtan ve hayat dolu bir gülümseme, kumral ve dalgalı saçlarının beline kadar uzunluğu, yemyeşil gözlerinde ki o parıltı, beyaz ve pürüzsüz bir ten, dolgun göğüsler ve kalçaları... Bakanın dönüp birdaha baktığı biriydi.
Görüşme yerine yaklaştıkça heyecanı artıyordu. Yıllarca birlikteydiler ama bu hevesi hiç geçmemişti. Hala ilk gün ki gibi seviyor, yanında bile olsa onu özlüyor ve hislerini hergün üstüne daha da katarak yaşıyordu. Buluşma yerine geldi ve vakit tamamdı. Gözleri onu arıyor, sabırsızlanıyordu.
- ' Acaba koşa koşa boynuna atlayıp sarılsam beli ağrır mı? ' diye düşünüp, gülümsüyordu.
Gözleri sonunda aradığını buldu ve koşa koşa gidip atladı boynuna, az önce ki düşüncesini bir tarafa atıp. Lâkin çocuk bu sefer kemiklerini kırarcasına sarılmadı kıza, olağanüstü bir soğukluk ve ciddiyet vardı. Kız ürperdi bir anda;
- Neden sarılmadın bana, özlemedin mi yoksa?
Çocuk soğuk bir şekilde;
- Özledim.
Kız soğukluğa aldırmadan;
- Yaaaa! Sarıl o zaman. Hem sen sarılınca, ben huzur doluyorum deli.
Çocuk cevap vermedi ve yürümeye başladılar. Kız neşeli bir şekilde konuşuyor, birşeyler anlatıyordu. Ancak çocuğun başı sürekli yerde, gülmüyordu hatta bazen dinlemiyordu bile. Birden kız durdu, sitemli bir şekilde;
- Anlat lütfen! Sana ne oldu
- Hiç... Hiçbirşey! Ne olabilir?
- Bilmiyorum bir derdin var, geldiğinden beri düşünüyorsun. Korkuyorum!
Çocuk cevap vermedi, kızın yüzüne bakamıyordu. Umursamaz bir şekilde;
- Birşey yok dedim sana! Beni bunaltma, yok birşey!
Kız birden duraksadı. Bir türlü anlam veremiyordu. Bir derdi olsa da hemen anlatırdı, bu sefer farklı birşey olduğunu düşünüyordu. Her buluşma da onu eğlendiren çocuk gitmis, yerine ise umursamayan bir çocuk gelmişti. Düşünceler sarmıştı kızı, o güzel gülüşünün üstünü korku ve merak kaplamıştı. Bir süre sustular ve yürümeye devam ettiler. Çaresiz kız bir umut çabalıyordu...
- Sevgilim sinemaya gidelim mi ?
- Hayır.
- Peki o zaman, arkadaşlarımızı çağıralım. Bir yere oturur, oyun oynarız.
- Hayır. Yalnız olsak daha iyi, boşver.
- Peki ne yapmak istiyorsun, lütfen üzme beni ve söyle!
Çocuk durdu birden ve kıza baktı;
- Peki! Daha fazla uzatmayacağım.
- Evet seni dinliyorum sevgilim, lütfen anlat bana.
- Ben daha fazla yürütemeyeceğim, ayrılmak istiyorum. Birden o yemyeşil gözleri büyüdü kızın. Şaşkınlıktan yutkunamadı, böyle birşey beklemiyordu. Ağlamaklı bir şekilde;
- Peki neden? Onca yılı bu kadar kolay nasıl çöpe atıyorsun!? Ne değişti? Bana bir sebep söyle.
Çocuk hala etrafa bakıyor, bitse de gitsem tarzı davranışlarıyla umursamıyordu bile kızı. Alaycı bir tavırla;
- Sıkıldım.
Kız çıldırmak üzereydi, konuşmak istiyordu ama kelimeler zorla çıkıyordu ağzından.
- Sıkılmak mı? Neler söylüyorsun sen! Mutluyuz, hiç bir engelimiz yok ve tamamen birbirimize aitiz. Ne yaptım ben sana, neyden sıkıldın? Lütfen konuş benimle!
- Onca yıl geçti evet ama artık başkasına ilgi duyuyorum. Bunaltmaların, kıskançlıkların... Sıkıldım işte!Kız duyduğu karşısında iyice yıkıldı. Güveni, mutluluğu, kısacası herşeyi olan o çocuk artık başkasına gülümseyecek ve onu sevecekti.
- Söz veriyorum değişeceğim. Bambaşka biri olacağım söz veriyorum ne olur gitme! Anıları, yaşanmışlıkları bir kenara atma böyle ne olur.
Karşısın da ağlayan kıza acıma duygusuyla bakıyordu. Onca yılı çoktan kenara atmış ve ondan tamamen bağlantısını kesmişti artık. Yüksek bir ses tonuyla;
- Değiş ya da değişme umurumda değil artık! Artık seni sevmiyorum, artık seni istemiyorum! Yeter artık! Hosçakal!
Arkasından bakakaldı öylece... Bu kadar hırpalanmamıştı hiç, gururu bu kadar incinmemişti güzel kızın... Bundan sonra ne yapacaktı? Artık kimseye güvenemeyeceğini düşünüyor ve daha önce hiç olmamış gibi yıllar sonra ağlamayı tadıyordu... Olduğu yere oturdu bir müddet. Çevresinde acır gibi bakışlara aldırmadan kalktı ayağa ve evin yolunu tuttu.
Zaman geçtikçe biraz daha kendine geliyordu. Öfke ve kendine yediremediği bir duygu vardı içinde. Artık kimsesi yoktu, hayata karşı tek başına dimdik durmak zorundaydı. Bu çaresizliği bir an önce atlatması gerektiğini biliyordu ama yeterli gücü yoktu. Kolay kolay kimseye güvenemeyecegini biliyordu artık. İçini kocaman bir ön yargı kapladı. Herkese karşı öfkeliydi ve herkesin onun gibi olduğunu düşünüyordu. Onun kişilik faturasını başkalarına kesmesi elbette yanlıştı ama sarsılmıstı ve ne yapacağını bilmiyordu. Karamsarlığı, düşüncelerini ve umutlarını örmüştü adeta. Bunların geçeceğini, zamanın fazlasıyla ona iyi gelecegini biliyordu ama bir türlü kendine kabul ettiremiyordu.Günler hızlıca geçip gitmişti. Güzel kız artık kendine gelmis, her sabah sporunu yapıyor ve eğlenmeyi asla ihmal etmiyordu. Her gün aynı saatte bir kafeye gider kahvesini içerdi. Daha tedbirli, kendinden emin bir şekilde davranıyor, daha olgun ve profesyoneldi artık. Artık bir sorumluluğu yoktu, rahattı. Yalnızlığı sevmişti ve artık daha mutluydu.