Mevsimlerden yaz. Karanlık ülkenin semalarında kızgın güneş, ağaçlar fısıldaşıyor. Bulutlar inzivaya çekilmiş. Komşunun köpeği dalgın. Kapıyı sessizce kapatıp çıkıyorum, sanki birileri beni izliyor ve her an "nereye gidiyorsun?" diye soracak gibi. Eğer bana bu soru sorulsa ne diyebilirdim ki?
Hiçbir yere,evet hiçbir yere gidiyorum. Oysa öyle bir semt, öyle bir sokak, öyle bir şehir, hiçbir yer diye hiçbir yer yok. Zaten bana bu soruyu soracak birinin, olacağı da yok.Biraz yürüdükten sonra yaklaşık 35 dakika sonra hiçbir yere varmış gibi his ettim.
Etrafım evlerle sarılmış, hepsi tek katlı, damlarının üzerinde büyük gri su depoları olan, gecekondular. Evlerin duvarlarından sarkan sarı-beyaz çiçekler yeşil yapraklarının arasından "merhaba" der gibi. Bazı evlerin bahçelerinden gelen bağrışmalar, kimisi müzik dinliyor, evet evet büyük ihtimalle müziğe eşlik edenler de vardır ama ben yürüyorum. Yolumu kaybetmek istercesine yürüyorum, tanımadığım bu semtin sokaklarında amaçsızca yürüyorum. Asla kaybetmediğim bir şeyi arar gibi yürüyorum. Alnımda ter damlaları. Yüzüme güneşin öfkesi çarparken, gelen bir "merhaba". Hemen çiçeklere dönüyorum, hayır hayır bunu onlar söylemiş olamaz. Arkamdan gelen adımları fark ediyorum, arkama dönüyorum. Kıvırcık saçları dalga dalga, rüzgar rüzgar. Gözleri gecenin damlası, hüznün lekesi. Gözlerime değdiği o an, ben umarsız uçan karga, o umut dağıtan güvercin gibi, geldi durdu karşımda, hiçbir sokakta aradığım, ve asla kaybetmediğim şeyi bulmuş gibi, telaşlı açarken kanatlarımı, farkında değilim duygularımın. Henüz hiçbir şey sormamışken bile, aniden düğümlenen boğazım, hiç konuşamayacağım ve sorusunu cevaplayamayacağım hissi varken güzel sesini yeniden duydum.
Bağrışmalar, müzik sesi arasında ufak bir mola gibiydi onun sesi, korku kalabalığının ortasında kalmış küçük çocuğun ellerinden tutulması gibiydi.
Dudakları hareket ederken sadece bakıyordum, dudaklarına. Dudaklarında ki hareketin durması, sesin kesilmesiyle her şey normale döndü. "Pardon, ben kırmızı boyalı iri dudaklarınızın hareketlerine kapılmış ve sesinizin huzuruna kendimi bırakmışken aslında sizi hiç dinlemedim" bunu nasıl diyebilirdim ki?
"Anlamadım" dedim onu kıracakmış gibi his ederken.
Neyse ki tekrar anlattı; Aydınlık ülkeden, adını hatırlamadığım engelli çocuklarla yardımlaşma vakfının, basmış olduğu engelli çocuklara yardım amaçlı satılan x gazeteyi satmak için karanlık ülkeye gelmiş ve bu gazeteyi almamı rica ederken gazeteyi uzattı. Üstte kırmızı dikdörtgen içine adı yazılmış, bir çok harften oluşan kelimeler, kelimelerin oluşturduğu başlıklar, makaleler vardı. Tabi ki engelli çocuklarla yardımlaşmak istedim, üstelik hiç tanımadığım halde bana bu hisleri yaşatan bu kadın rica etmişse. O an "ya cebimde para yoksa" diye cebimi kurcaladım, sol arka cebimde kağıt parayı buldum uzattım bu son paramdı evet, belki bir haftadan fazladır harcamadığım varlığını unuttuğum para. Kendisine uzattığımda, dudaklarında beliren gülümsemeyi anlatamam bile, başkalarına yardım ederken bu kadar mutlu olan biri kötü olamaz diye düşünürken kalan parayı uzattı, bakmadan cebime koydum, fark ettim ki bunları yaparken ona tek bir kelime söylememiştim. Şimdi gidecekti belkide bir daha göremeyecektim onu. Ne diyebilirdim ki? Çantasını kapattı, gözlerime baktı.Gözleri, yaz sıcağının güneşi altında saatlerce çalışmış işçiye uzatılan, bir bardak su gibiydi. Bu cana bardak mı dayanır?
Teşekkürler dedi gülümseyerek, ben ne diyebilirdim ki kalması için? Ya ne söylediğimin önemi yoksa? Kalması için bir sebep yoktu ki oysa.
..........
Merhaba bu benim ilk çalışmam. Umarım okumaya değer bulursunuz. Yaşanılanların bir kısmı gerçektir.
*hatalarımı, fikir ve tavsiyelerinizi belirtmenizden memnuniyet duyarım.
