İnsanlardan kaçmak, nefret etmek için mükemmel bir gün daha. Bugün şunu öğrendim; İnsan karanlıkta daha iyi görebiliyor dünya üzerinde hiç var olmamış en güzel renkleri. Daha iyi duyabiliyor yalnızken, hiç işitilmemiş melodileri ve kendi içindekileri. Daha iyi çizebiliyor, karanlıkta iki büklüm yatıp duvara bakarken yanağından geçen ıslaklığın hayat hikayesini. Vücudumdaki iyiye dair tüm duyguları bir şişenin içine hapsedip tıpasını kapattılar. En bilinmeyen okyanusun haritalarda bile görünmeyen kısmına fırlattılar. Üzerine de bir not yazdılar. Ama hiçbir zaman bilmedim o küçük harflerle yazılmış olan yazıyı. Hiç merak etmedim. Korktum belki de gerçeği öğrenmekten. “Yeter ki bilinmeyen olarak kalsın, ben öğrenmesem de olur.” Dedim. Hayatımın öyle bir dönemindeyim ki, tüm gerçekliklerden korkar hale geldim. “Kendi içimdeki dünya benim düşündüklerimle kalsın, kendi yalanlarımı kurmak istiyorum.” Dedim. Ama her gerçek, bir jiletmiş aslında, onu anladım. Jilet dediğimiz metal madde vücudunuzda derin izler, hatta kapanmayacak yaralar yaratabilir. İşte “Gerçek” denilen kurma hayatın saçma kavramı, ruhumun jileti. Gerçekler kestikçe ruhumu her defasında içinden sevgi aktı, acımasızlıkla diktiler. Aslında bir delirebilsek, her şey yoluna girecek. Tüm acılar dinecek. Bir tek deliremiyoruz.
