Birinci Bölüm: Son

1.4K 50 11
                                    

Etraftaki karanlığın son demleri de siliniyor yavaşça. Güneş yüzünü gösterirken ağır bir şekilde, artık dinlenme vaktinin geldiğini biliyorum. Derin bir nefes alıyorum boş sokakta ilerlerken. Düşüncelerimden sıyrılmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Arkamda kalan onlarca insan. Eve dönmek hiç bu kadar zor olmamıştı.

xxx

Artık gözlerim kapalı ilerlediğim yolda, alışılagelmiş bir şekilde sola dönüyorum. Bu kez bu yolu bir daha asla yürümeyeceğimi biliyorum ama. Yıllarca ilerlediğim bu yerin şu an benim için hiçbir anlamı yok. Büyük bir boşluk. Tamamen yalan bir yaşam.

Sokağın sonunda duran büyük ev git gide yaklaşıyor. Diğer evlerden farklı olarak evin dışı tamamen siyaha boyanmış. Yıllarca evim dediğim yer şimdi bana hiç de sıcak gelmiyor. Eve dönüyorum ama nedense hiç öyle hissetmiyorum. Kalbim deli gibi çarpıyor attığım her adımda. Yavaş yavaş eve yaklaşıyorum.

Demir çitlerle çevrili bahçenin kapısını sessiz bir büyü fısıldayarak açıyorum. Kapı açılırken gıcırdıyor. Hafifçe gülümsüyorum. Şimdi buraya gelecekler, biliyorum.  Çok geçmeden üç Ölüm Yiyen etrafımda beliriyor. Üç uşak. Üç salak.

"Buraya geldiğine göre, görevini başarmışsın demek oluyor." Diyor cılız olan kadın. Bakışları beni her an sorguluyor. Görevi yapmadığımı düşündüğünü çok belli ediyor. Ona hafifçe gülümsüyorum sadece ve o hırlarcasına bir ses çıkartıp, solunda duran siyah saçlı adama bakıyor. "Sence başarmış mıdır, Snape?"

Severus Snape, her daim Karanlık Lord'un sağ kolu. En güvendiği muriti. Onu asla yüzüstü bırakmayacak tek adam. Yeri geldiğinde en az Karanlık Lord kadar kötü olabilen yegane adam. Gözlerimin içine bakıyor ve dişlerinin arasından "Lord'la görüşmesi lazım." diyor. "Görevini yerine getirmiş."

Dudağımın sol köşesi hafifçe yukarı doğru kıvrılıyor. Cılız kadın o kıvrımı gördüğü anda asasını hızla yüzüme doğrultuyor ve dudağımın kenarına değdirip gülücüğü silmem için aşağı doğru çekiyor.

"Bella, bırak da bir a önce gitsin Lord'un yanına." Diyor bahçedeki üçüncü Ölüm Yiyen. Yavaşça kadının yanına yaklaşıyor ve onun beline sarılıp kadın kendine doğru çekiyor. "Lord'u bekletmeye gelmez. Biliyorsun sevgilim."

"Hadi, git!" diyor kadın, köpeğini azarlarcasına. Ben yanlarından ayrılıp malikaneye doğru ilerlerken kadının, kollarında olduğu adama kıkırdadığını bir anlığına duyuyorum sonra ikisi birlikte cisimleniyorlar.

Birkaç adım atıktan sonra arkamdan birinin geldiğini duyabiliyorum. Çimenlere benimle aynı anda basmaya özen gösterse de peşimde olduğunu hissedebiliyorum. Aniden bahçenin orta yerinde durup arkamı dönüyorum ve adamla burun buruna geliyorum. Kocaman sivri burnu, burnuma değiyor. "Bana inanmıyor musun, Snape?" diye soruyorum gözlerinin içine bakarak. Siyah gözler bana inanmayarak bakıyorlar.

"Ölümüne gidiyorsun. Fark edecektir."

"Görevimi yerine getirdim." Diyorum tek nefeste. Snape'e arkamı dönüyorum ve öncekinden daha hızlı ilerliyorum malikaneye doğru. Her adımda içimden tekrarlıyorum bir şey olmayacak diye. Buna inanmak o kadar zor ki.

Sonuma her adımda yaklaşıyorum. Malikanenin kapısı önüne geldiğim anda iki yana doğru açılıyor ağır ve gürültülü bir şekilde. Siyah dış görüntünün tam tersi olan giriş bembeyaz, hemen kapının önünden yukarıya doğru çıkan merdivenlerin her iki tarafına dizilmiş Ölüm Yiyenler odanın rengine tezatlık katıyorlar. Hepsi direkt olarak gözlerimin içine balkıyor.

Hepsinin arasından ilerliyorum merdivenlerden. Arkamdan fısıldaştıklarını duyabiliyorum ama hiçbirini önemsemiyorum. Suratıma taktığım o sabit ifadeyle büyün Ölüm Yiyenler'i gerimde bırakıyor ve Karanlık Lord'un beni beklediği, koridorun sonundaki odaya doğru ilerliyorum. Koridor boyunca solumda ve sağımdaki duvarlarda asılı olan aile fotoğraflarına artık bakma gereksinimi duymuyorum bile. Bizim büyük ailemiz. Yalan!

Kapıyı çalmaksızın içeri girdiğimde Tom'un beni ayakla beklediğini fark ediyorum. Kapıya sırtı dönük, derinden gelen sesiyle "Sonunda geldin," diyor. "ben de korktuğunu düşünmüştüm, oğlum.

Kendimi farklı cevaplar vermemek için sıkarak "Unuttun mu," diyorum. "Ben senin oğlunum. Korku salan benim."

O anda Lord yavaşça bana dönüyor ve kırmızı gözleriyle baştan aşağı beni süzüyor. Bakışlarındaki aşağılamayı görebiliyorum. Biliyor. Neler yaptığımı biliyor. "Her şeyin böyle sona erecek olması ne kötü."

"Kötü olanın bizler olduğumuzu sanıyordum." Diyorum, artık yaptıklarımı inkar etmeksizin. Onun karşısında şimdi daha dik duruyorum. Şimdi daha kendimden eminim. Ölümü kucaklamaktan korkmuyorum. "Sonunun iyi olması zaten bizim var oluşumuza bir tezat değil miydi, baba?"

Tom asasını iki ucundan tutuyor ve elinde yavaşça çeviriyor. Beni bununla mı tehdit ediyor? "Buraya gelirken ölümü göze aldın zaten." Diyor, bana bakmaksızın. "Seni bununla korkutmam. Zaten başına gelecekleri biliyorsun."

"Uzun zamandan beri." Diye cevaplıyorum. "Bu günün gelmesi için ne kadar zamandır beklediğimi bilemezsin." Derin bir nefes alıyorum ve asamı elimde daha da sıkı tutuyorum. Yerdeki halının üzerindeki desenlere bakıyorum. Kuyruğunu yiyen yılanın resmedildiği halı bana her zaman ölümsüzlüğü, sonsuzluğu anımsatırken, şimdi nedense kendi sonunu getiren bir yılandan başka hiçbir şey ifade etmiyor.

"Senin için üzülüyorum, evlat." Diyor Tom, gözlerimin içine bakarak. Bunu söylerken samimi olduğunu biliyorum. Evet, onun ne zaman samimi olduğunu, ne zaman olmadığını anlayabiliyorum. Babamı tanıyorum ve yapacağı hamleyi biliyorum. Üzerime doğru gelen yeşil büyüden sıyrılmak için yere doğru atlıyorum.

"Asla değişmeyeceksin, Tom!" diye bağırıyorum kahkahamı bastırarak. "Bana, yıllarca öğrettiğin şekilde mi saldırıyorsun?" Onun şimdi yapacağı hamleyi bildiğim için arkamı dönüyorum ve "Stupify!" diye bağırıyorum. O anda arkamda beliren Karanlık Lord hazırlıksız yakalandığı büyüden son anda savunuyor kendini.

xxx

Çocuk karşımda çaresizce çabalıyor. Kendi oğlum. Diğerlerinden daha öte bir acı. Beklemediğim bir acı. Yıllardır acının ne demek olduğunu unutmuşum. Ama yine de onu hak ettiği sonla tanıştırmak zorundayım. Ben Karanlık Lord'um. Hainin cezası bellidir. Onu öldürmek zorundayım.

Ama...

Sözsüz bir şekilde ölüm büyüsü yolluyorum onun üzerine. Yıllarca yaptığımız alıştırmalardaki gibi. Ve onun bildiğim açığını yakalamak için hemen arkasına cisimleniyorum. Hayır! Sersemletme büyüsünü beklemiyordum. Son anda kurtuluyorum ondan.

"Ben, senim Tom!" diye bağırıyor bana.

"Seni ben büyüttüm ama sen asla ben olamazsın!" diye bağırıyorum avazım çıktığınca. Kollarımı iki yana açmamla oğlumun arkasındaki duvarlar bir anda yıkılıyor. Onun şaşkınlığını fırsat bilerek tekrar ölüm laneti yolluyorum üzerine.

Son anda ondan da kurtuldu anda "Baba!" diye bağırıyor çaresizce. Bu sefer ölümün korkusunu cümlelerinde hissedebiliyorum. "Yapmak zorundaydım."

Derin bir nefes alıyorum. Oğlum. Bunu yapmak zorundayım.

Onun hamle yapması için bekliyorum. Olduğu yerden kalkıyor ve sağa doğru iki adım atıyor hızlıca. Yıkılmış duvarı arkasına alıyor. Hata yapıyor.

"Elveda oğlum!" diyorum onun boş bakan gözlerini gördüğüm anda.

"Baba?"

Odada son kez yeşil ışık duvarları boyarken, oğlumun sesini son kez duyuyorum. "Elveda, Harry."

Harry Potter: Eve DönüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin