***

14 1 0
                                        

-Allahım Allahım....
Neden bu kadar yakışıklı olmak zorundasın ki? Gözlerini sevdiğim.. Yarim... Az kaldı çok az kaldı sabır.. Güzel gözlüm... Az kaldı...

Yüzüstü yatmış, sarıldığı yastığına öpücükler konduruyordu. Kerem'i düşündükçe içi içine sığmıyordu. Sırt üstü yatarak başını yastığa koydu. Yanmış olan eline baktı.
Ne güzelde ilgilenmişti öyle. İyi ki yakmıştı elini.

-Sarsamıydım elimi acaba? İz kalsa gerçekten alır mı beni?
Doğruldu.
-Yok ya yok beni mecbur olduğu için değil sevdiği için alsın. İstemem öyle zoraki koca.
Kendini geriye doğru bıraktı. Sol tarafı üzerine yatarak sol elini başıyla yastığın arasına koydu.
Ne demek istemişti acaba 'vicdan azabı çekiyorum' derken. Kafası allak bullak olmuştu neyi ima ettiğini anlayamadığı için.

Ah aşk nasıl bir şeysin..!
Sanki midesinde kelebekler uçuşuyordu. Niye midesinde uçuşuyordu ki kelebekler, böbreğin yada ciğerlerinde değilde? Niye erkeğin kalbine giden yol midesinden geçiyordu? Gözlerinden değilde? Halbuki aşkı en iyi gözler anlatırdı.
Ne vardı bu midede neden bu kadar önemliydi. Hem nasıl anlardı duygularının karşılıklı olup olmadığını? Bir adamın -Kerem'in- onu sevip sevmediğini? Sahi ya sevilmiyorsa ? Her bi hareketiyle, her bi cümlesiyle kendisini daha çok sevdiği adam ya sevmiyorsa onu? Ne yapardı? Önce aşk için önemli bir yeri olan midesini doyurmak için yemek yapardı herhalde. Peki ya sonra? Yemek yapıp güzel bir sofra kurmak sevdiği adamı kendine aşık etmek için yeterli olur muydu?
Kafasında cevabını bilmediği saçma sapan gereksiz sorular vardı.

-Aman boşver dedi kendi kendine ve yüz üstü döndü.

-18 yaşıma gireyim de ben bi. Hem ozaman yanağından öpmekle yetinmem. Gözlerinin içine bakıp...diye elini ağzına götürmüş kıkırdıyorken Hülya abla içeri girdi.

-Ne kıkırdıyorsun kızım kendi kendine.
-Hıh. Yok bişey anne. Aklıma bişey geldi de öyle işte.
-Ayy ayy yoruldum off çok yoruldum kızım.
Odalarında bulunan berjerlerden birine zorlukla oturdu.
-Benim banyo yapmam lazım kızım. Kerem abin yemeğini yiyip odasına çekildi. Seslenmez ama olurda seslenirse bakarsın.
-Tamam anne. 'memnuniyetle' diye geçirdi içinden.
Hülya abla biraz dinlendikten sonra odalarında bulunan banyoya yöneldi.

Kaldıkları oda hizmetli odasından çok onlar için dizayn edilmiş tek odalı ev gibiydi. Odanın duvarları toz pembeydi. Duvarlara uyum sağlayan koyu pembe renkte nevresimi ile -biri sağda diğeri solda- iki tane baza vardı. İki bazanın arasında dışarıya bakan bi pencere önünde iki tane -kahve ve petrol mavisi çiçekleri olan- beyaz berjer, berjerlerin arasında da sehpa vardı. Tülin'in çalışma masası kapının hemen yanındaydı. Banyo ile çalışma masasının arasında ise dolap vardı.

Annesinin banyodan çıktığını görünce;
-Sıhatler olsun Hülya sultan diye yanaklarından sıktı. Birbirlerine sarıldılar.
-Sağol yavrum. Tülin?
-Efendim anne.
-Bugün pazara gittim hani çok yoruldum biliyosun.
-Tamam anne saat 9 oldu zaten. Benim bitirmem gereken test var beklemiş olurum 10'a kadar.
-Sağol kuzum ben beklerim ama başım çok ağrıyor.
-Açıklama yapmana gerek yok. En azından bana yapma. Güzel annem biliyorum ben seni.
Tekrar kızına sarıldı. Saçlarını öpdükten sonra :
-Sağol prensesim.
-İyi geceler annecim yat hadi.
-Sanada güzel kızım. Allah zihin açıklığı versin. 'Amin'
-Amin annecim amin.
Çantasından test kitabını çıkardıktan sonra annesinin uyuya bilmesi için odanın ışığını kapatıp çalışma masasının daki ışığını yaktı.

***

3 saatin sonunda soru çözmekten yorulmuştu. Aslında daha çok aklını veremediği için canı sıkılmıştı. Mutfağa girip kendine süt doldurdu. Bardak elinde odanın kapısını açmak üzereyken omuzuna dokunulduğunu hissetti. Arkasını döndüğünde Kerem, Tülin'in elini tutarak uzanıp lambayı yaktı.
-Geçmiş gibi gözüküyor. Acıyor mu hala?
Olumsuz anlamında başını salladı.
-Hayır. Bi isteğin mi vardı Kerem abi?
-Hayır da bardak sol elinde.

Tülin solaktı fakat babasının yemek yerken sol elini arkasına koydurup "Sol elle yemek yenmez kızım yemek yeme eli sağdır" diye diye alıştırmıştı sağ elle yemek yedirmeye. Tabi ne kadar alışdırsada arada farkında olmadan sol elini kullanabiliyordu.

-Şey ben.. solak olduğum için fark etmemişim.
Bardağı sağ eline aldı.

Eliyle kolunu sıvazladı. O sıvazlarken Tülin'in gözleri Kerem'in ellerini takip etti.
-Solak olduğunu unutmuşum. Neyse hadi yat artık. Bu arada sabah erken kalkarsan seni okula ben bırakırım.

Eylül uykuya düşkün olduğundan dolayı yataktan kalktığı gibi kahvaltısını bile yapmadan koştur koştur okula giderdi. Öğretmenler zilinde öğretmenle beraber içeri girerdi. Kerem ise normalde geç gittiği işine pazartesi günleri genelde toplantıları olduğu için erken giderdi.

'Allahım yaşasın ya yaşasın kalkmam mı? Kalkarım sen götürürüm dersin de ben kalkmaz mıyım?'
-Tamam Kerem abi. İyi geceler.

Aksilik ya hani matematik hocası izinli olduğu için Tülin'in yarın ilk iki dersi boştu. O, hafta içi okul olduğu halde hatta hafta sonunda sonraki gün yani pazartesi günü geç kalkma keyfinin hayallerini kurmuştu. Kerem ise onu okula götürmeyi teklif etmişti. Tabiki de Kerem'in onu okula götürmesi pazartesi geç kalkmaktan önemliydi.

Nasıl uyuyacaktı şimdi heycandan? Gözlerini sıkıca kapattı uyuması gerekti. Ya uyuyup da uyanamazsa? Uyuyamazdı. Nasıl olmasa sabah ders olmadığı için okula gidince uyuya bilirdi.
Uyumak yerine test çözmeye karar verdi. Olurda geç kalırım diye okul üniformasını giyip uyuklaya uyuklaya test çözdü.

Adı "Bizim Hikayemiz" OlsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin