"Bu ilk gibi değil, bana katıl Clarabel. Şimdi engel yok"
Erkeğin eli, kızın belinden aşağı kayarken, Clarabel ilk gibi olmayanı düşündü. Belki de bundandı, gözyaşlarının yanaklarından süzülüşü.
İçinde bulundukları yıla girecekleri, ilk gündü. Ve Anthony'nin annesi Violet Cameron'ın, yıl içinde düzenlediği en gösterişli davetlerden birinde, herkesten kaçabileceği anı iple çekiyordu genç kız. Mutlu ve nişanlı bir kızın yapacağı gibi hayatını birleştireceği adamı göremeyecek oluşuna üzülmüştü. Para düşkünü amcası ile yaşadığı sorunları da hesaba katarsak, keyifsizliği normaldi. Ne var ki bunu fark etmiş biri olarak Anthony Cameron, genç kızı güldürmeye kararlıydı.
Her nasıl mümkün olmuştuysa Clarabel, aylarca konuşulmaya değecek ölçüde gösterişli balodan sıyrılıp, birkaç dakika yalnız kalabilme umudu ile o gece kimsenin uğramayacağını düşündüğü, balo salonunun üst katında kalan, kırmızı salondaydı. Cameronların kırmızı çerçevelerle doldurduğu, küçük salonun sevilesi yanı, terasa açılan cam kapısıydı. Clarabel de elindeki kadehle tam önünde durmuşken, Dük Cameron ona katılmıştı.
"Birileri tüm eğlenceyi kaçırmaya kararlı görünüyor."
Genç kız omzunun üzerinden hafifçe döndüğünde, Anthony'nin muzip ışıltılarla parlayan gözleri ile karşılaştı. Kahverengi kaşların altındaki kehribar rengi, kızın gördüğü en farklı göz rengiydi. Elbette, Dük Cameron da bunun bilincindeydi, belki bundan dolayı bakışlarını fütursuzca gezdiriyordu kadın bedenlerinde.
"Hangi eğlence, diye sormak durumunda kalıyorum," diye cevapladı Clarabel.
"Leydi Vanessa'nın yelpazesini dans ettiği zavallı bir beyin gözüne soktuğu andan bahsediyorum," dedi Anthony ilgisiz bir tavırla. Sonra birkaç hızlı adım attı ve ekledi. "Zaten pistte dönerken pembe pabuçlu bir kediden farkı yoktu, bilsin diye ona da söyledim."
Clarabel, az kalsın ağzındaki minik yudumu püskürtüyordu. Bu olmadı. Ne var ki sesli kahkahaları odayı dolduruyordu. Gülüşünün uygun olmakla uzaktan yakından alakası yoktu. Fakat yapılabilecek hiçbir şey yoktu. Anthony'nin bahsettiği, soylu ailelerden birinin kızı olan Vanessa, Clarabel'in sosyetede en sevmedikleri listesinde başları çekiyordu. Buna dayanarak, kendini beğenmiş Vanessa'ya edilen açık hakarete gülebilmişti.
"Tanrı aşkına!" diye bağırdı Clarabel, kahkahaları arasında. "Vanessya'ya söylediklerine inanamıyorum."
"Mecburdum. Victoria'nın dediği gibi ayakları büyük ve pembe pabuçlar ona zerre kadar yakışmıyor."
Clarabel elinde olmadan azarladı erkeği ve bu yakıştırmanın yanlış olduğunu söyledi. Anthony umursamazca elini sallarken kadehinden büyük bir yudum aldı. Kızın içmeye kalkıştığı anda ise elinden aldı ve yere bıraktı. Emrivakiden hoşlanmayan Clarabel, başka bir gün olsa kızardı ama kızmadı. Biraz daha içerse baş ağrısı artacakmış gibi hissetmişti.
Anthony, birlikte gülmüş olsalar bile bildiği gerçeği kıza unutturmuyordu. Ve bu farklı göz rengi ciddileşirken, kız başına bela olan konunun açılacağının bilincindeydi. Baloya gelirken gece yarısına dek amcası ve oğlu şaçma Wilson'ı düşünmeme kararı almıştı. Bu yüzden Anthony'ye "Hayır," demişti. "Konuyu açma, sadece bir gün düşünmek istemiyorum. Bugün dertsiz bir kızım!"
Clarabel, her zaman dikkatli bir kız olduğunu düşünmüştü. İnsanların ifadelerini doğru anladığını biliyordu. Ama şimdi bile Anthony'nin son derece somurtkan bir yüz ifadesine sahipken nasıl da uzanıp kendisini öptüğünü anlayamıyordu. Dahası, Anthony'nin olağandışı bir kokusu vardı. Clarabel anlayamıyordu; Tanrı neden bu yolla kıza gösteriyordu muhteşem kokuyu? Yoksa sonunda karısı olacağını anlamış mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum Şeytan
Historical FictionClarabel Lawrence, aile soyuna layık davranamamış basit bir kadındı. Bu sebepten cemiyet kuralları çerçevesinde sosyeteden dışlanmıştı ve şimdi nerede olduğunu yalnız Tanrı biliyordu. Anthony Cameron ise yılların gözde bekarı ve İngiltere'nin en ze...