Lütfen bölüm sonunda paylaştığım notu okuyun :)
"...Meçhul ve gizli, bırakın böyle yaşıyayım;
Matemsiz, bırakın böyle öleyim;
Dünyadan çalınan bir taş bile, nerede yattığımı
kimseye söylemesin."
Düşes Cameron, gözlerinde biriken yaşları silip elindeki kağıdı hafifçe bıraktı ve pencereden dışarıya şöyle bir göz attı. Çalışanlar oradan oraya koşuyordu ve mevsim değişikliği iyiden iyiye kendini göstermeye başlamıştı. Clarabel'in en sevdiği mevsim olan kış bitmiş yerini sıcacık bahara çoktan bırakmıştı. Gerçi biricik eşi sayesinde güneşli havaları daha bir sever hale gelebilmişti. Bu düşünce kadının gülümsemesine sebep olurken eğilip ayakkabılarını giyindi ve içinde bir dolu kitabı barındıran okuma odasından çıktı. Anthony evlerinde koca bir kütüphane olmasına karşın yine de bu odayı genç kadının zevkine göre döşetmiş, ona ait bir oda bahşetmişti.
Clarabel yüzüne adeta oturmuş çekici tebessümü ile evde ilerlerken çalışanları gecikmediklerine ikna edip bahçeye çıkmaya karar verdi. Havenhurst'ün çiçeklerle donatılmış bahçesinde ilerlerken aklı kocasının yolladığı mektuba gitti ve elinde olmadan duygulandı.
Anthony her seyahete çıktığında karısına çeşitli şairlerden alıntılar yaparak mektuplar yollamaya başlamıştı ve mektuplaşmak onların geleneği haline gelmişti. Adamın son mektubunda alıntı yaptığı şair ise Alexander Pope olmuştu; insanlığın incelemeye değecek konusunun yine insan olduğunu düşünen kişi yani. Kocası sayesinde edinip okuduğu kitaplar ve dünya görüşleri Clarabel'e çokça şey katmıştı ve şimdiden çocuklarını nasıl yetiştirmesi gerektiğini biliyordu. Ah, şimdilik çocuğu olmadığından yeğenleri Andre ve Caroline'ı eğitiyordu. Nicolas'ın kızı konusundaki hassasiyeti yüzünden aralarında çıkan tartışmaları düşününce keyfi ikiye katlandı ve tam o sırada, geniş arazide ilerleyen Townsendelerin arabasını görüp el salladı.
"Clarabel teyze!" diye bağırdı küçük Andre ve arabadan atlayıp kadına doğru koşmaya başladı. Anne ve babasının arkasından yavaş olması gerektiği ile ilgili uyarıyı ise açıkça duymazdan geldi.
"Tanrım! Ne kadar uzamışsın Andre, birkaç sene içinde babanı geçeceğine eminim."
Henüz yalnızca beş yaşında olan Andre heyecanla kafasını salladı ve anne ve babası yaklaşmadan fısıltıyla "Atlara bakabilir miyim?" diye sordu ve kesin bir yanıt almadan evin arka tarafına koşmaya başladı.
Victoria küçük oğlunun koştuğu yöne sinirle bakarken eliyle kafasını vurdu ve "Asla anılarımı anlatmamalıydım ona!" diye hayıflandı.
Nicolas ise kucağındaki kızını yere indirirken gülüşünü saklamaya çalışıyordu. "Aşkım sadece sana benziyor," dedi. "Tıpkı senin gibi o da annesinden izin almadan ahıra gidiyor."
Clarabel, Townsende çiftinin küçük fikir ayrılığına herhangi bir yorumda bulunmamayı seçerek eğildi ve dizleri üstüne çöküp tıpkı bir puding gibi tatlı olan Caroline'a sıkıca sarıldı. Ardından onu kucağına alıp hep yaptıkları gibi burunlarını birbirlerine sürttüler ve elele tutuşup yürümeye başladılar.
"Clarabel," dedi küçük kız ve babasından aldığı mavi gözleriyle geniş ailesinde en çok sevdiği kadına baktı.
"Efendim, tatlım?"
"Colin mutsuz mu?"
"Neden mutsuz olsun ki?"
"Dün yanıma geldiğinde hemen gitti," dedi tek nefeste kız ve birden çimlerin üzerine oturup ellerini tombul yanaklarının üstüne koyup üç yaşında bir çocuk ne kadar dertli görünebilirse o kadar dertli göründü. "Kovalamaca oynamak istemiştim ama o gitti!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum Şeytan
Historical FictionClarabel Lawrence, aile soyuna layık davranamamış basit bir kadındı. Bu sebepten cemiyet kuralları çerçevesinde sosyeteden dışlanmıştı ve şimdi nerede olduğunu yalnız Tanrı biliyordu. Anthony Cameron ise yılların gözde bekarı ve İngiltere'nin en ze...