"Clarabel Cameron, seni öldürmemem için Tanrı'na nasıl bir dua etmeyi dilerdin?"
Ah, belli ki sinirliydi. Genç kız, malikanede hiç var olmamış onurunu korumak adına ara kapıyı kapattı ve erkeğe döndü. İşte, bir kez daha kehribar, yeşile sinirliydi, delicesine.
Clarabel, hazırladığı alay dolu yanıtı ani bir karar değişikliği ile kendine sakladı ve ellerini arkasında bağlayarak, odada volta atmaya koyuldu. Sonra gırtlağını temizliyor gibi görünüp ki bu hareketten tiksinirdi, "Bu saatte odana çağırdığına göre önemi büyük bir mevzu söz konusu, yanılıyor muyum?" diye sordu.
Diğer yandan Anthony, çocukluğundan beri tanıdığı kızın ne yapmaya çalıştığını anlamıştı. Ve tuhaftır, o da söyleyeceklerinden vazgeçti. Karşısındaki çok bilmiş yapabiliyorsa, o haydi haydi yapardı. Sahte bir tebessüm sundu ve "Evet," dedi. "Bu önemi büyük mevzudan bahsetmemi ister miydin?"
"Pek tabi..."
Genç adam, sıktığı dişlerinin ardından "Akşam yemeği hakkında konuşalım istedim. İlk misafir ağırlayışımız beklentilerini karşıladı mı?" diye sordu.
Olanlardan habersiz Clarabel, olta atmayı bırakmış, doğrudan erkeğin gözlerine bakıyordu. İşte! Sakinliği işe yaramıştı. Anthony ile gayet normal sohbet ediyorlardı. İyice rahatlayıp arkasındaki duvara yaslandı. "Ah, evet. Beklentilerimin üstüydü bile denebilir. Vikont oldukça kibardı ve Jordan'ın varlığını bilmek güzeldi."
"Demek güzeldi, ha?"
"Evet." Genç kız, bu defa arkasında bıraktığı kapıya yürümek üzere doğruldu ve "İyi akşamlar o halde, işler seni yormuş olmalı, dinlenmelisin," deyip adımını attı. Ta ki erkeğin buz gibi sesi onu durdurana dek.
"Ben, çıkabilirsin demedim." Anthony için oyun bitmişti. İki uzun adım attı ve sosyetenin zarif, olarak tanımladığı kolunu uzatıp kızı belinden kavradı. Güzel. Küçük şımarığı şaşırtmıştı. Yeşil gözler, erkeğin yüz hatlarında dolaşırken, Kehribar gözlerin tek bir hedef noktası vardı. Önündeki kiraz rengi dudaklar.
Clarabel, az önce düştüğü duruma içinden lanet yağdırırken, Anthony'nin sıcak kucağından uzak durmaya çalışıyordu. Bunun mümkün olmayışı sinirlerini gerse de hiçbir şey yapmamaktan iyi gibi geliyordu. Çünkü kesinlikle ve kesinlikle istemiyordu. Hayır, asla ama asla istemiyordu. Bu uzun ve estetik vücuda sahip adamın dokunuşunu istemiyordu. Onun soğuk parmak uçlarını dirseklerinde hissedip irkilmesine gerek yoktu. Uzun soluklu nefesinin yanaklarına hücum etmesi anlamsızdan ileriydi. Ama en saçma şey nefret ettiği adamın dudaklarının dudaklarına kapanmış oluşuydu! Bu genç kızın en istemediği ve en istediği şeydi, yüz binlerce kere lanet olsun ki.
Genç kız, öylece hareketsiz, bekliyordu. Ne onu itiyordu, ne de karşılık veriyordu. Ne parmak ucunda yükseliyordu ne de bedenini geri çekiyordu. Sadece bekliyordu. Çünkü bu iyi değildi. Ama yaşadığı dünyada kuşkusuz ihtiyaç duyduğu bir eylemdi. Donukluğu devam ederken, kapalı gözleri ardından Anthony'nin sesini duydu ve o zaman bir şey yapması gerektiğini kavradı.
"Bu ilk gibi değil, bana katıl Clarabel. Şimdi engel yok"
/////Aylar sonra yazılan ilk satırlar böyle oldu, deneme bölümü diyelim. Bakarsınız siler, başka bir sahne kurgularım. Veya sevdiyseniz ve bundan devam et, diyorsanız yarın yine aynı saatte (belki daha erken) sizlerle olurum.
Bölüm biriktiremedim, yazdığım ilk saçmalığı ekledim. Vize haftasına giren bana elbette yazma aşkı yüklendi. şimdilik böyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum Şeytan
Narrativa StoricaClarabel Lawrence, aile soyuna layık davranamamış basit bir kadındı. Bu sebepten cemiyet kuralları çerçevesinde sosyeteden dışlanmıştı ve şimdi nerede olduğunu yalnız Tanrı biliyordu. Anthony Cameron ise yılların gözde bekarı ve İngiltere'nin en ze...