-23-

7.1K 449 28
                                    

"Hayır, sevgili okur; dün gece hakkında yazarınızın edecek tek lafı bulunmamakta; Tanrı yardımcımız olsun..."

Arabacının uzun ıslığı ile atlar yavaşlamaya başladığında Clarabel de huzursuzca kıpırdandı yerinde. Diğer saniyede ise elinin üzerinde hissettiği sıcaklığa karşılık verip gülümsedi.

"Harika bir gece bizi bekliyor," derken sesinin titrediğinin farkında değildi genç Victoria.

"İstediğiniz zaman ayrılabiliriz, atlarımın hemen dinlenmeleri ve hazırlanmaları konusunda talimat verdim bile."

"Teşekkürler, Nicolas," dedi içtenlikle Clarabel ve derin bir nefes alıp arabadan indi.

Wilson Lawrence'ın nişan gecesi oldukça kalabalık geçeceğe benziyordu. Anlaşılan Dük Lawrence tüm İngiltereyi malikanesine sığdırmayı amaçlamıştı ve kimse halinden şikayetçi görünmüyordu. Biraz olsun dedikodu yapabilmek adına, cemiyetin yapamayacağı şey yoktu.

Salondan müzik sesi yükselirken, Nicolas bir koluna eşini diğer koluna da arkadaşı Clarabel'i almış, sakin adımlarla yürüyordu. Girişte durdular ve isimlerinin duyurulmasını beklediler, bu esnada iki genç kadının el ele tutuştuğu gözden kaçmadı, Nicolas tarafından.

"Sayın Dük Townsende Hazretleri ve Düşes Townsende!" diye bağrıldı önce ve ardından aynı tonla "Düşes Cameron!" dendi.

Nasıl olmuşsa olmuştu. Müzik giderek sesinin yitirmiş, salondaki karmaşık muhabbet kesilivermişti çünkü Düşes Clarabel Cameron geliyordu. Salona nasıl gireceği önemliydi çünkü geçen sene aile adını küçük düşürmüş ve Lawrence malikanesinden kovulmuştu. Genç kız şimdi yeniden düşes olarak dönmüştü doğduğu eve ve bu gece nasıl davranacağını havada sallanan avizeler dahi merak ediyordu.

Clarabel farkına varamıyordu fakat her adımında bir başkasının kafasının çevrilmesine sebep oluyordu. Herkes şu anda salonda ilerleyen kırmızı elbiseli kadını izliyordu. Ne yapmış olursa olsun yüzündeki meleksi masumluk kaybolmayacaktı. Çıplak omuzlarını örten siyah saçları hep olduğu gibi parıl parıldı ve beyaz yüzünün en çekici detayı olan dolgun dudakları aralanmış, haddinden fazla günahkar bir görüntü veriyordu. Kan kırmızı, nakışla özellikle işlenmiş çiçek motifleriyle döşeli; sahibinin kalçasına kadar tam oturmuş ve kalçasının ardından Cameron soyunu simgeleyen kabarıklığı olan bu elbisedeki göğüs dekoltesi ancak Clarabel Cameron için dikilmiş olabilirdi ve elbette kimse bunu sesli söylemeyecekti.

"İyi gittiğini düşünüyorum," dedi hemen Victoria, kendilerine sohbet edebilecekleri bir alan seçtiklerinde.

Nicolas mavi gözlerini salonda gezdirirken kimseye belli etmeden bir daha evine giremeyecekleri not ediyordu bu nedenle karısına başını sallamakla yetindi. Diğer yandan Clarabel kafasını pek çevirmemeye çalışıyordu, sırası gelmemişti.

Davetin başlamasının üzerinden çok geçmemişti fakat erken saate rağmen tüm davetliler teşrif etmişti, biri hariç. O da atından inmek üzereydi. Tabi ki Anthony Cameron yine aynı şeyi yapmıştı, rol çalmıştı ve bu defa şimdiye dek yapmadığı kadar cüretkardı. Lawrence malikanesine atı ile gelmesi, herkese göre kastiydi. Yani daveti, arabacısı ve diğer atlarını yoracak kadar önemsemişe benzemiyordu zaten dikkatli bakılıldığında, karısı Düşes de kendi arabası ile değil de Townsendeler ile katılmıştı.

Anthony acele adımlarla merdivenleri çıktı ve hız kesmeden salon kapısında bitti, sabırla adının duyurulmasını bekledi ve hemen içeri girdi. Uzun boyundan faydalanarak etrafı taradı ve anında orkestradan en uzak köşede duran karısı ile gözgöze geldi. Ah, Clarabel, tatlı karısı onu bekler vaziyette olduğunu öyle belli etmişti ki Anthony dayanamadı ve gülüşünü gizlemeden koşar adım, kalabalığı yarmaya çalıştı. Bu sırada genç kadının da aynısını yapması dikkatleri çekmelerine yetmişti.

Clarabel kendisine doğru yürümekteyken kırmızı, cesur elbisenin her detayını inceleyebilmişti Anthony ve genç kızın büyüleyici olduğu kesindi. Clarabel kelimenin tam anlamıyla muhteşem görünüyordu ve süt beyaz teninin üzerine örttüğü kırmızılık akılda en güzel hazzı canlandırıyordu. Bu göz alıcı hazzın karısı olduğunu düşündüğünde irkildi Anthony ve ağzından kelimeler dökülüverdi.

"Seni seviyorum."

"Ah, Tony! Ben de seni seviyorum," dedi ve tüm içtenliği ile gülümsedi genç kız.

Clarabel, ne tür bir kalp kırıklığına daha sebep olduğunu bilmeden uzanıp Anthony'nin yanağını öptü. Hiçbir şey keyfini bozamazdı artık çünkü çocukluğundan bu yana tanıdığı Anthony Cameron'ın hayatında nasıl önemli bir yeri olduğunu anlamıştı. İki gün önce gelen davetiyenin ardından Clarabel, önünde içki aramakta olan adamın kendisine nasıl değer verdiğine emin olmuştu. Hem biraz daha kafa yormuş ve babasının ölmeden önce Dük Cameron hakkında söylediklerini hatırlamıştı, babası açıkça Anthony'yi hep sevmişti.

Anthony tabi ki birden hiç var olmamış ağabeyi olmamıştı fakat Clarabel için Anthony ile aralarında güçlü bir bağ mevcuttu evet, türlü çekimler de duyulmuştu karşılıklı olarak ve bu konu zamana bırakılmıştı genç kız adına.

///////

balo bölümünü yaymak istediğimden 2 part şeklinde ayırdım, giriş kısmı  

Masum Şeytan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin