Arabaya bindiğim tam tamına 1 saat olmuştu ve havaalananından beri hiç konuşmamıştık. Ne konuşacaktık ki ? Gittiğinden beri hayatıma nasıl sıçtığını mı ? Ya da bensiz hayatının nasıl olduğunu mu ?
''Sevgilin var mı bakalım ? '' dedi babam. 'Ne!' diyebildim sadece. Bu adam az önce bana sevgilim olup olmadığını mı sormuştu ?
'Sen nasıl babasın ? Babalar kızlarıyla bu konuları konuşmazlar !. Ha tabi sen beni tanımıyorsun ki, eğer tanısaydın ne kadar asosyal bir insan olduğumu bilirdin ve bana sevgilin var mı sorusu yerine hiç arkadaşın var mı sorusunu sorardın. ' dedim
'Kusura bakma.' dedi. Bende ' Ne kusuru canım babalık kavramını unutmanın hiç kusuru mu olurmuş ?' dedim.Direksiyonu daha sıkı kavramıştı. Kırılmıştı. Benim de canım yandı bir an. Bu adam benim babamdı zamanında ne yaptıysa yaptı, canımı çok yaktı belki ama onun yüzünde ki bir küçücük üzüntü belirtisi benim canımı acıtıyordu. Çünkü ben kız çocuğuydum, babamın kızıydım..
Aklıma annem gelip hemen telefonumu açtım. İndiğimi, şuan babamla arabada olduğumu söyledim. Beni merak etmemesini iyi olduğumu, babamla iyi ikili olacağımızı inandırmaya çalıştım.En azından eskiden gerçekten de iyi ikiliydik. Ne zamandı 8 yaşındayken mi ? Neyse. Zaten ne diye inandırmaya çalışıyordum ki beni buraya gönderen o değil miydi ? Anneme onu sevdiğimi söyleyip telefonu kapattım. Telefonu kapattıktan sonra geldiğimizi anladım ve kapıyı açarak araçtan indim. Beyoğlu'nda oturduğunu biliyordum ama evini bilmiyorum. Güzel sakin bir siteye benziyordu her biri 3 katlı apartmanlardı ve beyaza boyanmışlardı. Babam ile birlikte bavulumu alıp apartmana girdik. Gözüm direk asansöer takılmıştı. Neden 3 katlı apartman için asansör yapıyorlar ki ? İnsanlık bu tembellik ile nereye gidecekti acaba.
Dairenin kapısı açıldığı gibi geniş salonu görebiliyorsunuz. Evdeki duvarlar ve eşyalar beyaz ile gri ağırlıklıydı, nedense hiç şaşırmamıştım. Beyaz ve gri hastalığı mesleğinin babama getirdiği bir özellik diyelim. Ev sade ve şıktı. Beyaz duvarlar, gri geniş köşe takımı, beyaz yere kadar uzanan perdeler, beyaz halı, beyaz yemek masası, gri şamdanlar vsvs Gayet şıktı ama annem ve benim evim kadar sıcak, şiirin değildi. Soğuktu...
Babam odamı çok ellemediğini gelince kendi zevkime göre döşeyebileceğimi düşündüğünden çok ellememiş, odalar da küçükmüş ama istediğim zaman taşınabilirmişisiz filan. Odamın kapısını açtığında hiç şaşırmadağım renk tonları ile karşılaştım. Beyaz ve gri ! Küçüktü ama şık ve sadeydi. Benim içim önemi yoktu çünkü benim gerçek bir odam vardı zaten başka odaya gerek yoktu ! Bu odayla idare edebilirdim. Tam oda ne kadar küçükmüş derken; Tanrım odanın içinde Banyo mu var ?? İşte buna bayıldım ! Ama tabi ki belli etmedim.
Odama yerleşmem için beni yalnız bıraktı. Kapıyı kapattığı anda kendimi yatağa attım ve gözlerimden şu tuzlu lanet olasıca sular akmaya başladı. Ne yapacaktım ben ? Nasıl başaracaktım burada canlı kalmayı ?
Derin düşünceler içerisinde kendimi acı çekmeden kendimi nasıl öldürürüm diye düşünürken 'Alçin!' diye hiç alışık olmadığım bir erkek sesi içeriden beni çağırıyordu. Ah anne...
Babamı mutfakta buldum. Yalnız mutfak diyorum ama hayatımda gördüğüm en iyi mutfaktı bu ! Babamla bir kez daha gurur duymuştum şimdi ! Aç olup olmadığımı sordu başımı olumsuz anlamda sallayınca alnımdan öptü ve işe gitmesi gerektiğini acıktığımda çalıştığı restorana gelebileceğimi söyledi ve evden çıkıp gitti. Şakaydı dimi ? Bari hasret giderseydik, baba kavramını hatırlasaydım be adam ! Aman boş versene istediğimde yalnız kalmak değil miydi zaten ? Ayrıca ben babamın kızıydım ! Kendi karnımı kendim doyurabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENDE Kİ SEN (ASKIDA)
RomanceBende ki sen... Bende ki seni görmen için gözlerime bakman yeterli olmaz.. Ben olman lazım, İçim olman lazım, Çünkü sen benim 'içim'sin, can parçamsın, her hücremin adısın.