Hey ho ho! İlk bölümün düzenlemesi tamam, paylaşıldı! Okuduğunuzda biliyorum çok değişik gelecek ama neredeyse gidişat aynıydı, tek fark konuda biraz değişiklik oldu ve daha açıklamalı yazıldı. İyi okumalar!
Son tekmeyi atıp uzaklaşan kişinin arkasından bakıp çantama uzandım ama silahımı çıkarıp vurmak gibi bir aptallık yapmayacaktım. Öksürerek zorlukla oturdum ve sırtımı arkamdaki duvara yasladım. Bütün kemiklerim sızlıyordu ve buna bir son veremiyordum. Gözüme çarpan silaha bakıp başımı iki yana salladım ve çantamdan aynamı aldıktan sonra kapatıp kenara fırlattım. Aynayı açıp kendime baktım; Ne zaman ağlamaya başlamıştım bilmiyordum fakat makyajım çoktan akmış bütün yüzüm siyah bir boyaya bürünmüştü. Boşta olan elimi yüzüme götürüp gözyaşlarımı sildim ve parmak uçlarımı siyah, ince yollardan birinde gezdirdim. Aynayı kapatıp kenara fırlattım ve kafamı sertçe arkamdaki duvara vurdum. Senelerdir vazgeçmedikleri huylarından dolayı ben her zaman evime ağrıyan kemiklerle gidiyordum ve birde aileme hesap veriyordum. Başkanın beni eğittiği gibi dövüşme yeteneğimi kullanıp onları indirebilirdim, ama bunu başkana her söylediğimde işaret parmağını dudağıma dikey olarak yerleştirip ''Shh, öyle söyleme. Yeteneğini daha iyi şeyler için kullanmalısın,'' diyerek konuyu kapatıyordu. Ona karşı koyamıyordum çünkü ailemin geçimi ve özgürlüğünün benim elimde olmasını sürekli hatırlatıyor ve beni her zaman eğitiyordu. Ben ne için olduğunu bilmesem de...
Yarım saatlik bir dinlenmenin arkasından makyajımı sildim, çantamı kapıp aynama basarak sokağa yürüdüm ve yönümü siyah motoruma çevirdim. Yanına ulaşınca kaskımı takıp çantamı koltuk altındaki bölmeye sıkıştırdım ve gazı kökledim. Kask, yaşam tehlikesinden değil yakalanmamak adına alınan minik bir önlemdi. Başkanın özel binasının önüne motoru bırakıp kaskı çıkardım ve hızlı adımlarla binaya yürüdüm. Büyük kapıdan geçerken askıya asılmış kıyafetleri aldım ve her zaman girdiğim boş odaya girip okul formamı çıkararak kıyafetleri giydim. Deri ama rahat bir tayt, üzerime tam yapışan siyah bir sporcu atleti ve dolgu topuklu, haraketleri rahat ettiren bir bilek bot. Çıkmadan önce aynanın önüne geçip birbirine geçmiş saçlarımı hızla tarayıp tepemde sıkıca bir at kuyruğu yaptım ve yüzümdeki tüm makyajı sildim.
Bodrum kattaki odaya inerken bir yandan da etrafı dinliyordum. Aşağıdan, başkanın neşeli sesi geliyordu. Bu kadar neşeli olması hayra alamet değildi. Durup duvarın karanlık kısmına gizlendim, beni göremezdi. Senelerdir eğitimini aldığım bir şekilde olanlara kulak kabartarak dinledim. ''Biliyorum erken fakat, onu daha hamken göndermek en eğlenceli olanı,'' diyordu başkan. Kaşlarım usulca kalktı, benden mi bahsediyordu? Duvara daha da yapıştım. ''O savaş sanacak çünkü oyun olduğunu anlamaması için her türlü önlem alındı,'' dedi başkan ve vedalaşıp telefonu kapattı. Damarlarımda gereksiz adrenalin salgısıyla karanlıktan kedi sessizliğiyle çıktım ve topuklarımı geldiğimi haber etmek istercesine vurarak aşağı tam olarak indim. Bana doğru dönüp hiç bir şey yokmuş gibi sırıttı. Sırıtmasına nazik bir gülümsemeyle karşılık versem de içimden pislikçe sırıtıyordum. Demek beni oyuna getirmekti, ha? Masumca kaşlarımı kaldırıp ''Silahım nerede?'' diye sordum. Bugün cumaydı, silahla çalışma günümdü. Sırıtması yüzündeyken başıyla yanı gösterdi. O tarafa dönüp silahı elime aldım ve uzun uzun inceledim. Kendinden bilineni yapmış, beni şımartmak için altından bir silah getirtmişti. Çok yazık diye geçirdim içimden. Şımartmak asla iyi bir şey olmamıştı. Silahı hızlıca ona doğrultup ''Hey başkan,'' diye seslendim, arkası dönüktü. Omzunun üzerinden bana baktı, ona başkan diye hitap etmemi istemezdi. Silahı görünce hemen bana döndü. Yüzündeki dehşet ifadesinden zevk alarak ''Ne oyunu bu, anlatsana?'' diye sordum. Konuşmadı; sadece gözleri, silah ile benim aramda gidip geldi. Beni çalıştıranlar olmadığı sürece hiç bir halt yapamazdı ve bugün onlarsız çalıştığım gündü. Başımı sağ omzuma doğru yatırıp sırıtarak ''Hadi ama,'' dedim. Çıkış yolu olmadığını fark ettiğinden sanırım, acelece gözlerime bakıp ''H-Ham savaşçıların savaştığı bir s-savaş, son kalan savaşçı p-paraya para d-demeyecekti,'' dedi. Kekelemesine kahkaha atıp ''Ve sen de senelerdir beni çalıştırıp orada ölmemi izlettirerek para kazanacaktın, değil mi?'' diye sordum. Yüzüm aniden ciddileşmişti. Titremeye başladı. İç çekip silaha baktım ve kendime yaklaştırıp ''Seni vurmayacak kadar vicdanlı mıyım acaba?'' dedim kendi kendime konuşur gibi. Ona adım atmamla geri adım atıp yere düştü ve ağlamaya başladı. Silahı ona tutarak arkamı döndüm ve acil silah bölmesinden asit şişesi ile uyuşturucu mermiyi aldım. Asit şişesini elimde sallayarak ona yürüdüm ve dilimi üst dudağımın üzerinde gezdirip ''Mmm evet öyleyim,'' dedikten sonra şişenin kapağını açtım. ''Ama cezasız bırakacak da değilim,'' diye ekledim ve asiti boynundan döküp uyuşturucu mermiyi hızlıca silaha yerleştirdikten sonra bacağından vurdum. Şirin bir sırıtışla yüzüne bakıp elimi kaldırıp parmaklarımı haraket ettirdim ve koşarak yukarı çıktım. Korumalar bu bölgeye yaklaşamıyorlardı çünkü yasaktı ve şu an benim için bu büyük bir fırsattı. Motordan çantamı alıp koşarak tekrar aşağı indim ve telefonum ile çantamdaki silah hariç herşeyi yere boşalttım. Aletlerin olduğu odaya girip işime yarayacak her silah, bıçak ve aleti çantama tıkıştırdım ve başkanın cüzdanını da çantama attıktan sonra koşarak yukarı çıktım. Motora atlayıp kaskı yere fırlattım, gitmek için herşey tamamdı.
Bir an durup düşündüm; ailem ne olacaktı? Onlara zarar verecekler miydi? Bunu düşünmek bile boğazıma bir yumru oturmasını sağlarken gözlerimi kapatıp düşündüm. Kararımı kesinleştirdim, motoru çalıştıracağım sırada ağzıma bastırılan mendille çırpınmaya başladım. İki soğuk el kollarımı kavrayıp beni tuttuğunda sadece bacaklarımı sallayarak havada tekme atabilir hale gelmiştim. Mendil etkisini gösterdiğinde gözlerimin yavaşça kapandığını hissettim. İrademi korumaya çalışarak direndim ama ne kadar başarılı olmuştum, orası tartışılırdı. Ağzımdan çekilen mendille -sanırım bayıldım sanmışlardı- hemen gözlerimi kapayıp bekledim. Senelerdir aldığım eğitim sayesinde etkisi çabucak azalmıştı. Kollarımı sıkıca tutan eller çekildiğinde bedenimin arkaya düşmesine izin verdim. Tutulacağım sırada elimde olan çantamın kulbunu sıkıp hızlıca arkamdaki kişiye salladım. Orta yaşlı bir adam yere düşerken gördüğüm kızla şok geçirdim. Kız ise şok anımdan yararlanıp saçımdan tutup beni yere yatırdı ve elindeki silahı alnıma bastırarak ''Gidiyoruz, savaşçı kız!'' dedi sırıtarak. En yakın arkadaş dediğim insan, şu an bana saldırıyordu.
Yine ben!
Sizce, ilk bölümün düzenlemesi nasıldı?
Yeni Anka'mızı ve duruşunu beğendiniz mi?
Şurası şöyle olsaydı daha iyi olurdu dediğiniz bir an var mı?
Son olarak, diğer hesabım olan simgemsii'yi takip etmeyi ve o hesapta yazdığım Sana Biraz Aşık Oldum isimli kitabıma bakmayı unutmayın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Savaşçı #DÜZENLEMEDE#
Ciencia FicciónDünyanın orta kesimlerinde ki bir bölgede, neredeyse tüm dünyayı kapsayan bir savaş olmuştu. Savaş hala az olsada devam ediyordu. Bizim minik kasabamızda 3 adet ayrı toplum vardı. Bu sene benim içinde olduğum toplumdan biri gidecekti ve ben acı gerç...