-3- 'Kaçış'

102 10 0
                                    

Koşarken hızım ben istemesemde azalıyordu. Kalbim hızla çarpıyor, göğsümü zorluyordu. Ellerimi dizlerime koyup nefesimi verdim. Beni yakalarlarsa çekeceğim bir silahım olmadığı için aşırı güvensiz hissediyordum. Korkuyla arkama baktığımda görebildiğim boş karanlıktı. Koşmaya devam ettim. Şehirdende savaştanda nefret ediyordum. Gitmeyecektim. Ormanda, yaşayabilirdim. En azından hava en soğuk kademeye gelene kadar. O zamana kadar bir sığınak yapabilir veya bulabilirdim. Uzun bir ağaç aramaya koyuldum.

Bulduğum ağaça uzun uzun baktım. Ne ağacıydı hiç bir fikrim yoktu, o kadar karanlıktı ki. Umursamadan ağaca tırmanmaya başladım. Gözlerim alıştığı için daldan dala zıplayarak en yükseğe çıkıyordum. En kalın ve en yüksek dala oturduktan sonra montumu çıkarıp ağaçla karnıma sardım. En sıkı şekilde ve defalarca bağlayıp dala uzandım. Eğer uyurken dönersem yere düşüp birde kırıklarla uğraşmayacaktım.

Her şey öylesine garipti ki. Daha dün sabah ailemle kavga etmiştim. Daha dün sabah okulumda ders dinliyordum. Herşeyin bu kadar kısa sürede olması dengemi daha çok bozuyordu. Daha çok düşünmek istemediğim için gözlerimi hızla kapattım. Tek istediğim sabahın olması ve olabildiğine uzaklaşıp planımı yürürlülüğe koymaya başlamaktı.

******

Sabah gözlerimi açmadan etrafı dinledim. Her şey huzurunu korurken birden, ayak sesleri duydum. Gözlerimi hızla açıp uzandığım gibi kaldığım yerden dönerek kendimi aşağı sarkıttım. Mont beni sıkıca tutup düşmemi engelliyordu.

"Çok fazla uzaklaşmış olması imkansız" İlkin'e baktım. Şu anda en güvenli yer bu ağacın dalında gizlice onları seytermekti.

"Belkide kaçmıştır. Onun için çokta zor olmamalı. Belkide şehire gitmiştir, ha?" dedi İlkin'in yandaşçısı. Gözlerimi kıstım. Onlar gideceğim yönden uzaklaşmadan oraya gidemezdim. Buda bütün gün bu ağaçta asılı olacağım anlamına geliyordu.

"Şu anda gidebileceği yerler kısıtlı. Ya yiyecek bitkilerin olduğu bir bölgeye gitmiştir yada suyun olduğu bir bölgeye" zeki kız. Beni o kadar basit biri sanmasına sevindiğim tek andı sanırım. Onlar çapraz yönde yürürlerken bende kendimi düzlüğe çekip montu açtım ve bir alt dala atladım. Montu üstüme geçirip yere atladığım gibi onlardan uzağa, asıl yörüngeme koşmaya başladım. Şehir çıkışına değilde şehrin uzağına koşuyordum.

******

Kendimi yere, dizlerimin üstüne attım. Boğazım kurumuştu, midem açlıktan acıyordu ve bulanıyordu. Canım acıyordu. Saatler olmuştu. Hava kararmaya başlıyor, soğuk kendini iyice ele veriyordu. Cenin pozisyonu alıp gözlerime kapanmama emrini verdim ancak onlar bana inat yapıyor gibi kapanıyorlardı. Kısa sürede hissizleşmeye başlamıştım. En iyisi belki de buydu. Hissiz bir şekilde ölmek. Kimsenin seni göremeyeceği bir yerde, özgür bir şekilde can vermek.

Ancak tam vazgeçtiğim anda bir şey oldu. Hala hissizdim ama kulağımda bir kaç konuşma sesi olarak algıladığım şeyleri algılar gibi oldum. Sonra ise gevşediğimi sandım. Kalbimin hızla çarpması gereken yerde onu bulamıyordum bile. Ancak aklımda tek bir soru vardı.

Ben neredeydim?

Bir günde iki bölüm! Aklıma geldiği gibi yazmaya başladım ancak bugün aldığım güzel-hatta mükemmel- haberin avantajı bence bu bölüm! Geçen bölümden daha çok içime sindi. Yorumlarınız ve eleştirilerinizi çok merak ediyorum, iyi akşamlar..

Son Savaşçı #DÜZENLEMEDE#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin