5 - Fani

63 3 0
                                    

Cumâde'l-Ahire'nin 21. gününde,

Yani nam-ı diğer Yengeç Dönencesinde

Gizli bir coğrafyanın, kurak bir ilinde,

Bir can, bir feryatla, vardı geldi bedene.


Babası adını Fani koydu bu nur yüzlü çocuğun. 

Nuru ona has değildi, doğası budur her kulun.

Bu çocuğun adının neden Fani koyulduğunun,

Bir sebebi vardır elbet, onu da sonra konuşurum. 


Fani bedene geldiğinde şehrinde bahar bitti.

Bu da onun işi değildir, mevla öyle istedi.

İlin kurak ovasında kuşların sesi dindi,

İl ahali karar kıldı ekinleri hasat etti.


Fani'nin babası Sıddık takva sahiplerinden.

Namazını geciktirmez, ayak çekmez camiden.

Arta kalan vaktinde, kiraz, elma, nektarin,

Ne ektiyse uğraşır toprakla haşır neşir.


Fani'nin anası, il imamının kızı.

İlin en güzeliymiş adı da Zühre yıldızı.

Zühre'nin babası İmam, Sıddık'ı bildiğinden

Pek zorluk çektirmemiş, demiş verdim gitti kızı!


Sıddık'la Zühre evlendikten bu yana,

Yıllar geçmiş bir çocuk vermemiş onlara mevla.

İl içinde bir gıybet, bir dedikodu ki sorma.

Zürriyetsiz, basiretsiz, daha ne laflar, gırla...


İnsan denen mahlukatın kalbindedir pisliği.

Kalbini kir bağlayanın hiç pak olur mu dili?

Allah Esmasına benzemek şöyle dursun geri,

Nefesi kokar da yine susmaz konuşur ileri geri.


İl nüfusu arsızlığı almışken diline,

Bir gece Sıddık'tan tohum düştü Zühre'ye.

Zühre'nin çok geçmeden karnı oldu bir dünya,

Sus pus oldu konuşkanlar, döndü devran tersine.


Gıybete şahit olmasın diye evden çıkmaz olan Sıddık,

Sağda solda dolanır oldu mutluluktan uçtu garip.

Bir an önce doğsun diye o beklenen körpecik,

Sıddık kaynı imamla adak adadı, yazık...


Yazık demem nedendir önce onu anlatayım,

Sonra da Fani'nin adına bağlayayım. 

Bir adem çocuğunu Fani diye çağırmayı,

Nasıl kendine yedirmiş bir güzel kavrayalım. 


Zühre'nin karnındaki, cana gelmeden evvel,

Sıddık yine yatsıyı camide kılmaya gitti.

Kader bu ya İmam da takvalı damat Sıddık'ı,

Hasbihal etmeye evine davet etti. 


Oturdular balıksız, etsiz sade sofraya,

Topraktan gelenleri başladılar lokmaya.

Kaşık kaşık aşı güzelce yuttular amma,

Sıddık'ın bir derdi vardı, İmam sordu "Hayrola?"


Sıddık dedi, "Kaç yıl oldu, neler çektik hiç sorma.

Şimdi kabul oldu yıllardır ettiğim onca dua.

Mevla bana lutfetti, bir çocuk veriyor ama,

Şimdi korkar oldum, ya kalmazsa yanıma?"


İmam dedi "Sen tevekkül nedir bilmez misin?

Allahın sevdiği kulu kimdir görmez misin?

O, önce kuluna dert verir, derman sonradan gelir,

Senin ettiğin dua, ödediğin bir diyettir.


Şimdi rahmet gelmiş, bulmuş karın Zühre'yi

Ettiğin duanın kabulüdür bu besbelli.

Şimdi sen bu çocuğun canından şüpheliysen,

Git istihareye yat,  öyle miymiş öğren."


Sıddık'ın aklına yattı İmam'ın fikri. 

Gitti nafile kıldı, suali sordu, dua etti.

Uzandı mindere, Zühre'ye dedi "Ört beni"

Örtünür örtünmez, uyku gözlerine indi.


Uyku denen şeyi safi karanlık mı sandın?

Düşün bakalım uyurken bedeninde mi kaldın?

Rüya diye bildiğin, o gördüklerin var ya,

Sana rabbin bir lütfudur gayba bağlandığın.





















FÂNİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin