Şimdi size Fani'yi kuyudan alıp kefene saran,
Tam vaktinde, tam da olması gerektiği yerde olan,
Fani'ye yirmi bir yaşına kadar babalık yapan,
Alim Terzi Hurbani'nin hikayesini anlatayım.
Hurbani'nin yaşı elli, ne karısı var ne çocuğu.
Bir barakadır hem yaşadığı hem de dikiş tuttuğu.
Babasından öğrenmiş terzilik denen zanaati,
Ama bununla sınırlı değildir onun bildikleri.
Hurbani'nin barakası üç köyün ortasında,
İki tepenin arasında, biraz da kuytudadır.
Üç köyden iş getirirler Hurbani'ye ama,
Bilmeyene barakanın yolu izbe, sapadır.
Barakayı çevreleyen üç köyden birincisi,
Suret'tir köyün adı, doğanın bir incisi.
Öyle güzeldir ki o köyün tabiatı,
Köylüsüne de bulaşmıştır onun güzelliği.
İkinci köy Siret'tir. Onda güzellik aranmaz.
Aransa da köy harabedir, bulunamaz.
Ne kadar yıkık dökük, viran olmuş olsa da,
Köylüsü pek memnundur hayatından orada.
Sırat'tır üçüncü köyün adı, diğerlerine benzemez.
Bir dergah var derler içinde ama herkes giremez.
Hurbani her köye gidip gelir, dikiş diker ama,
Bir tek Sırat'taki o dergahın içini bilemez.
Hurbani'nin barakasının bir yanında kumaşlar,
Bir yanında duvarı kaplamış koca, kalın kitaplar.
Bir çalışma masası, bir de daracık bir yatak var.
Geriye kalan alan, en fazla üç beş adım kadar.
Hurbani üç köyden ona gelen işleri,
Yaparken, geçirirken sakince günleri,
Neden çıktı derseniz Nuh Dağı'nın zirvesine,
Onu da birazdan anlatırım, az sabredin hele.
Fani, Hurbani'nin kucağında, sarılmış kefene,
Barakaya yürümüşler, ulaşmışlar bir güne.
Fani yol boyunca hiç gözünü açmamış,
Hurbani yatırmış onu barakaya gelince.
Fani tam bir hafta hiç gözünü açmadan,
Yatmış öyle yatakta hiç kıpırdamadan.
Ne ilim kitapları, ne şifalı otlar denemiş,
Bir türlü uyandıramamış Hurbani uykudan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FÂNİ
SpiritualVarlığı var edenin, Yokluğu yok edenin, Adıyla başlayalım ki, Özü bilinsin meselin. Var olanı yok eden, Yokken seni var eden, Adam'ı, Adem'den, Kadın'ı Havva'dan eden. Alemlere can haykıran, Alimlere fısıldayan, Zalimlere hesap soran O Allah'ın kulu...