Az önce ben yalnış duymuştum. Değil mi? Yani Jason bu kadar kişinin içinde benden onu öpmemi istememişti. Hayır! Hayır! Kesinlikle beynim bana hastalıklı bir oyun oynuyordu. Yine.
Neredeyse her şans öpücüğü sahnelerine şahit olmuştum. Maçlardan önce sürekli Josh ve Yasmin için bu salona geliyordum. Ama şu ana kadar hiç kimse bana böyle bir şey sormamıştı. Benden hoşlandığını bildiğim birkaç çocuk bile buna cesaret edememişti. Bazılarının bunu yapmayı istediklerini biliyordum. Yani Josh söylemişti. Maç günü gelmeden önce, takımdan bazıları bunu tartışırdı. Bir keresinde maçtan önce, Josh yemekhanede takımdan birinin maç günü şans öpücüğü için beni seçmek istediğini söylemişti. Bu söylediği üzerine kaşlarımı çatıp ona baktığımda, o kişiye bunun daha çok ters bir tepki yaratacağını hatta ona sinirlendiğim için onu umursamayıp salonu terk edebileceğimi söylediğini söylemişti. Ama bunlar sadece gözünü korkutmak için yapılan şeylerdi.
Milyonlarca kişinin önünde bana evlenme teklifi eden bir adamın teklifini gözlerimi devirip oradan uzaklaşarak reddedebilirdim. Hatta hoşlanmadığım bir insansa onu orada rezil bile edebilirdim. Ama şans öpücüğü için edilen bir teklifi asla reddedemezdim. Üstelik o kişiden hiç hoşlanmasam bile. Sonuçta bu bir gelenekti. Başarı için bazı şeylerden fedakarlık edilebilirdi. Batıl inançlarım olduğunu söylemiştim.
Yavaşca arkamı dönerken salona bir uğultu hakim olmuştu. Fısıltılar giderek normal konuşma boyutunu alırken bazı kişilerden itiraz dolu nidalar yükseliyordu. Bunların çoğunluğu sırf takımdan birinden öpücük almak için burada bekleyen kızlardı. Bazıları ise kızgın erkeklerdendi. Çünkü onlar öpücüğü vermeyeceğimi ve yenileceğimizi zannediyordu. Öpmeyeceğimi bildiği halde bu seçimi yapan Jason'a kızgın gözlerle bakıyorlardı.
Jason'a baktığımda etraftakileri umursamadan beklenti dolu gülümsemesiyle bana bakıyordu. Bu beni baya şaşırtmıştı. Yani o, okulumuzun futbol takım kaptanıydı. Bay Kendinden Emin'di. Zaten öyle olması da gerekirdi. Ama şu an karşımda gördüğüm çocuğun bunlarla uzaktan yakından alâkası yoktu. Onun şu anki halini tanımlamak için kullanılması gereken kelime şu olmalıydı: gergin? Belki de korkmuş? Ya da heyecanlı? Ama kesinlikle kendinden emin değil.
Onu incelemeyi amigo kızların yanında duran kızlardan birinin sesi yüzünden bıraktım.
"Ama onun sevgilisi var! Onu seçmemeliydin." Kızın sesinin her bir zerresinden kıskançlık akıyordu. Sanırım Jason'a vurgun olan kızlardan biriydi.
Ve evet geleneğimizin yazılı olmayan kurallarından biri de: "Seni öpmeyecek olan hiçbir kızı seçme!" Tabi ki bu kızların başını sevgilisi olanlar çekiyordu. Ama inanır mısınız sevgilisi olduğu halde büyük bir istekle bunu kabul eden kızlar da vardı. Heey, her liseye fazla klişe birer sürtük lazımdı! Değil mi?!
Kızın, sevgilisi var derken Andrew'i kastettiğini biliyordum. Herkes biliyordu. Sanırım Andrew'in koluna, kaybolmamak için annesinin bacağına sarılan çocuklar gibi sarılmam da salondaki herkesin düşüncesini destekliyordu. Ama buna inat olarak Jason deminden beri ilk defa kendinden emin bir şekilde konuştu.
"Hayır! Onlar sevgili değiller! Hiç de olmadılar." Doğrusu bu kadar emin konuşmasına şaşırmıştım. Ama evrenin bana Sen şaşırma ne görmemişsin deme şekliydi sanırım Andrew'in yaptığı hareket.
Beni, yani koluna sıkıca yapıştığım elimi kolundan ayırarak nazik bir şekilde öne itti. Bu hareketine şaşırıp ona döndüğümde ise söylediği şeyler ile tamamen şoka girmiştim.
"Jason haklı. Sevgili değiliz ve asla da olmadık." Ben hâlâ gözlerimi ve ağzımı şaşkınlıkla açmış Andrew'e bakarken, o ise omuzlarını silkip çenesiyle Jason'ı işaret etti.
![](https://img.wattpad.com/cover/51459236-288-k647639.jpg)