Kafeteryada oturmuş öğle yemeğimi didiklerken Yasmin tüm neşesi ile elindeki tepsiyi masaya bıraktı. Sandalyesini hızla çekip karşıma oturduğunda yemeğimi yiyemeyeceğimi anlayıp çatalı masaya bıraktım. Canım şu anda yemek istemiyordu ve tuhaf bir biçimde midem bulanıyordu. Yüzümü buruşturmadan edemedim. Yasmin'in sahte kızgınlık içeren sesi ile bakışlarımı üzerine diktim.
"İnanamıyorum Olivia! Neden Bayan Hudson'a şaka yapacağını bize söylemedin? Arkadaşız sanıyordum!" Son cümlesini sitem edercesine söylemişti. Ama sonunda Bayan Hudson'a dersini verdiğim için de oldukça mutluydu.
Yanımdaki sandalye çekilince kimin geldiğini bilsem de gözlerim oraya kaymıştı. Andrew sandalyesini biraz daha benimkine yakınlaştırıp oturdu ve benim cevap vermeme fırsat bırakmayarak kolunu omzuma attı.
"Neyse ne Yasmin. Üzerine gitme sevgilimin." dedi anlayış dolu sesiyle. Tabii ki de sevgili değildik! Ama benim gibi Buzlar Kraliçesi lakabına layık görülen birinin Andrew'le arkadaş olması üzerine hakkımızda birçok dedikodu çıkmıştı. Ne kadar inkâr etsek de bir süre sonra bıkmıştık. Artık soranlara inkâr etmiyor ama cevap da vermiyorduk. Arada da birbirimize sevgiliymişiz gibi şakalaşıyorduk. Ne kadar yakın arkadaş olsak da normalde böyke bir şeye kesinlikle izin vermezdim. Ama Andrew'in kalbinin başka birine ait olduğunu bildiğim için rahat davranabiliyordum. Ayrıca bu dedikodular Andrew için de oldukça kârlı olmuştu. Hoşlandığı kızı, kendini reddettiği için kıskandırıyor ve pişman ediyordu.
Andrew ne kadar anlamasa da Quinn oldukça pişmandı. Okulun en popüler kızıydı. Ama Andrew ona çıkma teklifi edince kendisi için yeterince popüler olmadığını söyleyerek onu reddetmişti.
Andrew'in çıkma teklifinin iki gün ardından futbol takımından bir çocukla çıkmaya başlamıştı. Andrew bu duruma oldukça sinirlenmiş ve çocuğun arabasına biraz zarar vermişti. Ardından kendini müdür odasının dışında içeri alınmayı beklerken bulmuştu. Hemen yanındaki sandalyede de ben vardım. Ne kadar Buzlar Kraliçesi'yle konuşmaya çekinse de kendi yaptıklarını bana anlatmaya başlamıştı. İlk başlarda ilgilenmiyor gibi dursam da futbol takımınından bir çocuğa sataşacak kadar cesareti olmasını takdir etmiştim. Sonuçta kimse futbol takımına dalaşamazdı. Eğer onlara dalaşan biri olursa da onu akşam yemeği niyetine çiğ çiğ yerlerdi.
Benden önce o girmişti müdür odasına. Kendisine kütüphaneyi düzenleme cezası verilince içeri girme sırası bana gelmişti. O, odadan çıkarken biraz önce anlattıklarından dolayı onu terslemememden cesaret alıp büyük ihtimal benim de kütüphane cesası alacağım için beni bekleyeceğini söylemişti. Bu söylediği üzerine alayla gülmüştüm. Ona gülmeme o kadar şaşırmıştı ki müdür odasından çıktığımda hâlâ ağzı açık bir şekilde bıraktığım gibi duruyordu. Sonra kendine gelip benim cezamın ne olduğunu sordu. Aslında ona cevap vermeyeceğimi zannediyordu ama bana tuhaf bir şekilde eski bir arkadaşımı hatırlattığı için onunla konuşmuştum. Kendisine, yaptıklarımdan dolayı ceza alacak kadar amatör olmadığımı söylemiştim. Onun yaptığının üç katı kadar kötü bir suç işlememe rağmen nasıl ceza almadığımla ilgili başımın etini yeyip durmuştu. Sonunda pes edip onunla konuşmaya başladığımda bana sorduğu soruları unutacak kadar heyecanlanmış ve şaşırmıştı.
Öğle arasında benim sürekli oturduğum masaya gelip oturup oturmayacağını bile sormadan yerleşmiş ve muhabbet etmeye başlamıştı. Bunun üzerine kafeteryaya büyük bir sesizlik ve şaşkınlık hakim olmuştu. Sonuçta Buzlar Kraliçesi'nin masasına yalnızca Josh ve Yasmin oturabilirdi. Herkes benimle konuşan bu çocuğun kim olduğunu merak ediyordu. Sonra Andrew'i Josh ve Yasmin'le tanıştırmıştım. Yasmin ilk başlarda kıskançlık ediyordu. Çünkü onunla bile samimi olmadığım kadar samimi olmuştum Adrew'le. Ama Andrew bana eski ve çok özlediğim arkadaşımı hatırlatıyordu. İstesem bile ona fazla mesafeli davranamıyordum. Josh ise Andrew'e neden bu kadar iyi davrandığımı bildiği için ses çıkarmamaya çalışıyor, hatta birazcık da olsa eski ben olduğumu gördüğü için mutlu oluyordu.
Okulda Buzlar Kraliçesi'nin buzlarını eritebilecek olan bu çocuğun dedikodusu dağ gibi büyüyordu. Quinn gibi bir popülaritem yoktu. Ama ben de elde edilmesi imkansız olandım. Heskesin aklındaki soru işareti ve sır kutusu olandım. Benimle beraber görülen tek kişi her sırrımı bilen Josh'dı. Ve Josh sayesinde bazan takıldığım Josh'ın kuzeni Yasmin'di. Adnrew kısa sürede popüler olmuştu ama Quinn'i bir türlü affedemiyordu. Sırf önceden popüler olmadığı için hayatının aşkı tarafından reddelen çocuk, reddedildikten sonra kazandığı popülaritesini önemsemiyordu. İronik bir biçimde popüler olamyı istememesi onu okuldaki kızlar tarafından en çok arzulanılan kişilerden birisi yapmıştı. Ve Quinn ise elinden kaçırdığı bu çocuk için oldukça pişmandı. Hatta şu an karşı masadan Andrew'in omzuma attığı koluna kıskançlık dolu gözlerle bakıyordu. Onu sinir etmek için biraz daha sokuldum Andrew'e. Kim böyle masum ve tatlı bir çocuğu popülaritesi yok diye reddedebilirdi ki? Andrew ona sokulma sebebimi anlamıştı. Yüzüne çarpık bir gülümseme ekleyip kulağıma eğildi.
"Senden cidden korkulur." diye fısıldadı gülerek. Dışarıdan bakılınca flört eden iki sevgili gibi duruyorduk.
Yasmin seslice boğazını temizledi ve öne eğilip sadece bizim duyacağımız şekilde fısıldadı.
"Anlıyorum Quinn'i sinir etmek istiyorsunuz ama sonra antrenmanlarda tüm sinirini benden çıkarıyor." diye yakındı.
Yasmin bir amigo kızdı ve tahmin edeceğiniz üzere Quinn de amigo kızların lideriydi. Yasminin söyledikleri üzerine sadece gözlerimi devirdim. O sırada diğer yanımdaki sandalyeye de Josh oturdu.
"Bayan Hudson ve Quinn ellerine geçen ilk fırsatta seni bir kaşık suda boğacak gibi duruyor." dedi gülerek. O an hepimiz Bayan Hudson'ın oturduğu masaya bakınca Josh'un haklı olduğunu gördüm. Eğer bakışlar birini öldürebilecek olsaydı şu an kesinlikle cenazem kalkıyor olurdu. Bayan Hudson'ın sinirini biraz daha bozmak için masamdaki portakal suyunu alıp kadeh kaldırırmışcasına Bayan Hudson'a döndüm.
"Afiyet olsun Bayan Hudson!" dedikten sonra portakal suyumdan bir yudum aldım. Cevredeki masalardan beni duyanlar kıkırdamaya başladılar. Ama onlar umrumda değildi.
Yavaşca önüme dönerken kafeteryanın girişimde yine o yeşil montlu adamı gördüm. Yüzümdeki eğlenir ifade yavaş yavaş solarken yerini ciddiyet aldı. Dikkatle onu incelemeye başladım. Onun gözleri ise zaten benim üzerimdeydi. Bakışları fazla tuhaftı. Gözünü kırpmadan inceliyordu beni. Şu an Küstah Olivia modunda olmasam rahatsızca yerimde kıpırdanabilirdim. Ama yapmadım. Aksine en az onunki kadar dikkatli bir şekilde ben de onu süzmeye devam ettim. Bakışlarım en sonunda yüzünü bulduğunda, dikkatle izlediği yerin omzumdaki Andrew'in kolu olduğunu fark ettim.
Masadakiler nereye böyle dikkatli baktığımı bulmak istercesine gözleriyle kafeteryanın girişini taradılar. Sonunda kimle bakıştığımı anladıklarında Andrew kolunu iyice sıkıp beni kendine daha da çok çekti. Bu hareketi ise yeşil montlu adamın suratında alaycı bir gülümseme oluşmasına sebep oldu.
"Kim o adam?" diye sordu Andrew ve Josh aynı anda hâlâ gözlerini yeşil montlu adamdan almazken.
Yasmin hayranlıkla iç çekti ve
"Yanlış soru! 'Kim o insan üstü varlık?' demeliydiniz." dedi hülyalı bir şekilde.
Adam son kez bana bir bakış attıktan sonra sırtını döndü ve emin adımlarla koridorda yürüyüp en sonunda köşeyi döndü. Adam gözden kaybolmasına rağmen Yasmin hâlâ girişe bakıyordu. Onun bu haline göz devirip
"Bilmiyorum ama ona bir teşekkür borçluyum. Sabah Bay Jane'i ziyarete geldiği için Bayan Hudson'ın o cırtlak sesinden daha erken kurtulmamı sağladı. Ama şunu biliyorum ki Bay Jane onu dışarda bekletmedi. Direk içeri aldı. Yani önemli biri olmalı." dedim.
Yasmin sonunda girişe bakmayı bırakıp bana döndü ve anladım dercesine kafasını salladı.
"Her kimse ondan hiç hoşlanmadım." diye fikrini belirtti Josh. Herzamanki Josh ve onun korumacı tavırları diye geçirdim içimden. Fazla sinirlenmiş olmalı ki Andrew'in omzumdaki koluna ters bir bakış atıp önüne döndü. Andrew mesajı almış olmalı ki benden ayrılıp yemeğini yemeye başladı.
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM