"Size diyorum! Bunu o yaptı!" diyerek parmağıyla beni gösterdi Bayan Hudson. Saçlarında ve kıyafetlerinde, temizlemeye çalışmasına rağmen hâlâ turuncu turuncu köpükler vardı.Kızgın ve ciddi yüz ifadesi olmasına rağmen yüzündeki köpüklerle oldukça komik duruyordu. Müdür de aynı düşüncede olmalı ki gülmemek için kendini zor tutuyordu.
"İnanın ki ne hakkında konuştuğunuzu bilmiyorum. Ama Bayan Hudson sanırım araba yıkama esnasında camlarınızı açık unutmuşsunuz. Üzerinizde birazcık köpük kalmış." dedim gayet masum çıkan sesimle 'birazcık' kelimesine vurgu yaparak.
Söylediklerim Bayan Hudson'ı daha da çileden çıkardı. Sinirle ellerini saçlarından geçirip arkaya savurdu ve bana doğru yürümeye başladı.
"Senin yaptığını biliyorum küçük şeytan! Sırf sınavdan C aldın diye yaptın değil mi bunları? Size söylüyorum! Sınıfın kapısını açtığımda tüm sınıf köpüklerle kaplıydı. Üstüme bakın! Ne hale geldim! Üstelik köpükler turuncu renkteydi. Siz de bilirsiniz ki Bay Jane turuncu onun imzası. O yapmış olmalı! Nasıl yaptın söyle!" diyerek tüm odayı inletti. Müdürümüz Bay Jane araya girerek Bayan Hudson'ın son anda üstüme atlamasını durdurdu. Masum ifademi takınarak tekrar konuşmaya başladım.
"Sizin de söylediğiniz gibi Bayan Hudson ben Kimyadan C aldım. Yani dersinizde o kadar da başarılı değilim. Siz bile böyle bir şakanın nasıl yapıldığını anlamadıysanız ben nasıl bilebilirim? Ayrıca içinde turuncu olan tüm şuçları bana yıkmayı bırakın. Geçen hafta da duvara çizilen karikatürünüzde sırf turuncu sprey boya kullanılmış diye beni suçlamıştınız. Ben daha çöp adam bile çizemiyorum. Cidden tüm turuncu olaylarını bana yıkma sebebiniz saç rengimden dolayı ise bu çok ırkçı bir durum. Ayrıca kamera kayıtlarına neden bakmıyorsunuz. Benim suçsuz olduğumu mutlaka göreceksiniz." dedim en inandırıcı ses tonumu kullanarak. Bir an için ben bile suçsuz olduğumu düşündüm.
Kameraların çalışmadığını bildiğim için oldukça rahattım. Ayrıca duvara çizilen karikatürün sebebi de bendim. Yani teknik olarak ben yapmamıştım. Çünkü dediğim gibi iyi resim çizemezdim ama Josh çizebilirdi. Ve çizmişti de zaten.
Sanırım Bay Jane kameraların çalışmadığını açıklamak için ağzını açmıştı ki Bay Jane'in asistanı kapıyı tıklatıp içeri girdi ve bize hiçbir açıklama yapmadan Bay Jane'in yanına yaklaşıp kulağına birkaç bir şey söyledi. Bay Jane anladım dercerine kafasını salladı ve Bayan Hudson ve bana dönüp
"Bunları daha sonra konuşuruz Bayan Hudson! Ve siz de Bayan Adams sınıfınıza gidin. Eğer bu konu hakkında bir gelişme olursa sizi tekrar burada göreceğimizden emin olabilirsiniz. O zamana kadar sadece derslerinize odaklanın." diye ikaz etti beni. Ortada benim yaptığıma dair bir kanıt yokken bana ceza veremezlerdi.
Bayan Hudson sinirlenip hızla dışarı attı kendini. Onun bu haline gülmeyi ne kadar çok istesem de odada hâlâ Bay Jane'in olduğunu hatırlayıp kendimi dizginlemeyi başardım. Kendisine iyi günler dileyip yanımdaki sandalyenin üzerindeki çantamı omzuma taktıktım. Ardından ben de odadan çıktım.
İlk olarak gözlerim Bayan Hudson'ı buldu. Ona şeytanca bir gülümseme sunup kendisini iyice çileden çıkarttığıma emin olduktan sonra sola dönüp sınıfıma gitmeye başladım.
Bay Jane'in asistanın yani Bayan Garcia'nın masasının yanından geçecekken Bayan Garcia'nın, yanındaki yeşil montlu adama
"Bay Jane şimdi sizi görebilir." dediğini duydum. Yeşil montlu adam ise hafif bir baş hareketi ile Bayan Garcia'yı onayladı ama bu süre boyunca gözlerini bana dikmişti. Yüzünde tuhaf ve anlamını çözemediğim bir gülümsemeyle Bay Jane'in odasına doğru yürümeye başladı.
İçimi tuhaf bir his kapladı. Tüm gece uyumama engel olan kaşıntı hissi birden kendini göstermeye başladı. Parmaklarımın uçlarına hafif hafif iğne batıyormuş gibi hissetmeye başladım. Bu his çok acı vermiyordu ama garip hissettiriyordu. Attığım adımlar sanki yere değil de bir bulutun üzerine basıyormuş hissi veriyordu. Tabii ki daha önce hiç buluta basmamıştım ama eğer basmış olsaydım kesinlikle bu hissi vereceğine emindim. Dengede duramıyormuş gibiydim.
Kahverengi saçlı, keskin yüz hatlarına sahip, yeşil gözlü adam yanımdan geçinceye kadar gözlerini üzerimden ayırmadı.
Yanımdan geçerken burnuma dolan tarçın kokusu ise kaşlarımı çatmama neden oldu. Keskin bir kokusu vardı. Bir anda hissettiğim tüm o tuhaf duygular bu kokuyu almamla son buldu. Aklımın yine benle hastalıklı oyunlar oynadığına kanaat getirince kendime gelmek için başımı iki yüne hızlıca salladım. Ayrıca ne kadar tuhaf bir adam olsa da ona bir teşekkür borçluydu. Onun sayesinde görüşme çok kısa sürmüştü. Ama Bay Jane'in onu bu kadar kısa sürede alması demek onun önemli bir kişi olduğunu gösterirdi. Acaba kimdi bu adam?
Kime ne dedim içimden ve omuz silktim. Sınıfın kapısını açtıktan sonra dersin ortasında olan öğretmene durumu izah etmek için ağzımı açmıştım ki sınıftan alkış sesleri ve tezahüratlar yükseldi.
Herkes turuncu imzalı haylazlıkları benim yaptığımı bilirdi. Ama kimse bunu kanıtlayamazdı. Ve ayrıca okulun büyük çoğunluğu da Bayan Hudson'dan nefret ederdi. Benim de çok arkadaşım olmamasına rağmen okulda fazla tanınırdım. İnsanların benimle arkadaş olmamasının sebebi benden hoşlanmamaları değildi. Ben herkese arkadaşım olma iznini vermezdim. İnsanlarla arama mesafe koyardım. Ama yine de garip bir şekilde okul tarafından sevilirdim. Sanırım bunun en büyük sebeplerinden biri okulun en azılı öğretmenlerinin en azılı düşmanı olmamdı.
Ne de olsa ben Olivia Adams'dım.