Alkol, kahkahalar, amacı beyninizi patlatmak olan yüksek ses müzik ve herkes izlemiş olmasına rağmen yüzüncü kez anlatılan o mükemmel maç... Bir kanepede Andrew'in yanına oturmuş etrafı inceliyordum. Tamam biraz da Jason'dan kaçıyor olabilirdim.
Maçtan sonra futbolcular ve amigo kızlar duşlarını alırken Jason'ın yakın arkadaşlarından biri kutlama partisinin kendi evlerinde olduğunu ve gelemek isteyenlerin onu takip etmelerini söylemişti. Lincoln Lisesi'yle yapılan maçtan sonraki kutlama partisi, senenin en büyük partisi olurdu. Tüm okulun davetli olduğu tek partiydi. Maçtan sonra herkes arabalara doluşur, en fazla altı kişinin sığacağı arabaya on kişi sığar ve büyük bir konvoy oluştururdu. İnekler, sporcular, gotikler, tiyatrocular, popülerler ve diğer tüm grupların arasında ateşkes imzalanmış gibi, herkes o gün düşmanlığı bir kenara bırakır eğlenmesine bakardı.
Geçen yılkine katılmamıştım. Tanrı biliyor ya şu olaylar olamasa bu senekine bile katılmazdım. Ama son günlerimi o üç aptalla eğlenerek geçirmek istiyordum. Buzlar Kraliçesi ünvanımı bir kenara bırakıp doyasıya eğlenmek istiyordum. İçimden bir ses partiye gitmezsem, katı kuralları olan o okulda başımı her yastığa koyuşumda pişman olacağımı söylüyordu. Bu yüzden ben de gitme kararı almıştım. Andrew ilk başta bu kadar çabuk kabul etmeme şaşırmıştı. Ama ona bu günkü şans meleği olduğumu hatırlattığımda sorgulamamıştı.
Biz Jason ve Josh'ın duş almasını beklemiştik. Yasmin ise tirübinde yanımda oturan çocukla gideceğini söylemişti. Tüm araba yolculuğunda arkada oturan futbol takımının maç sohbetlerini dinlemiştim. Bunlar sürekli aynı şeyleri anlatmaktan sıkılmıyorlar mıydı? Üstelik fazlasıyla abartarak anlatmaları yok mu... Sanki herkes nasıl oynadıklarını izlemedi.
Jason sıkıldığımı anlamış gibi radyoyu açmıştı. Bu arkadakilere "Kapayın çenenizi!" mesajını gayet düzgün bir şekilde iletmişti.
"Dostum biz de sizinle aynı arabada olmaktan mutlu değiliz. O küçük sıçan arabamın anahtarlarını çalmasaydı biz başka arabayla gidecektik. Biliyorsun." Konuşan kişi Jason'la aynı dönemdeydi ve bizim dönemde bir kardeşi vardı. Bir kızı etkilemek için abisinden anahtarlarını istemişti. Kızı, milletin birbirinin üstüne oturduğu bir arabaya bindirmek istememiş ve abisi anahtarları vermediği için onları çalmak zorunda kalmıştı. Bu yüzden de normalde o arabada olması gerekenler Jason'ın arabasına binmek zorunda kalmıştı. Tıpkı bugünkü maç gibi bu hikâyeyi de onlarca defa dinlemiştim.
"Tabii siz başbaşa kalıp arabada bir şeyler yapmak istiyorsanız bizi şöyle kenarda indirebilirsiniz." Arbası çalınan çocuk konuşmaya devam etti. Arka koltukta Andrew ve Josh'ın yanında oturduğunu unutmuştu bir an. Yazık! Kafasına yediğine emin olduğum bir şaplak sesi, radyoya rağmen gayet net bir şelilde duyulmuştu. Bunun Andrew'e ait olduğuna emindim. Çünkü beş saniye kadar sonra neresine atıldığını bilmediğim bir yumruk sesi ve hafif bir inleme, Josh'ın eseriydi. Çocuk aynı zamanda Josh'ın yakın arkadaşı olduğu için yumruğa bir şey dememişti. Ama akıllanmışa da benzemiyordu.
"Ne? Belki araba fantezileri var ve biz bu fantezilerini gerçekleştirmelerine engel oluyoruz. Olabilir yani."
Kafamı çok yavaş bir şekilde arkaya çevirdim. Zaten duygularımı göstermekte pek iyi değildim. Bu yüzden yüz ifademin tamamen boş olduğunu biliyordum. Kızgın, öfkeli, tehditkâr... Hiç bir ifademin şu anki kadar etki yaratmayacağını biliyordum. Bu yüzden boş bakışlarımı biraz daha onun gözlerinde tutmuştum. Alaycı gülümsemesi bir anda kaybolurken yutkunmuştu.
"Böyle konuşmaya devam edersen, Jason'dan sağa çekmesini isteyeceğim. Ama inen sadece sen olacaksın." Sesim de en az yüz ifadem kadar duygusuz çıkmıştı.