ARKADAŞLAR HERKESE TEKRARDAN MERHABA! UZUN SÜREDİR KİTABIMIZA DEVAM EDEMEDİK. BIRAKMA KARARI ALMIŞTIK. AMA YİNE ACİL KARARLA DEVAM ETMEYE KARAR VERDİK! BU BÖLÜMÜ BEN YAZDIM UMARIM BEĞENİRSİNİZ -SİZİ ÇOK SEVEN DİĞER YAZARINIZ ŞULE!
Üşüyordum. Her taraf karanlıktı. Korkuyordum. Sanki kör karanlığın içinde kayboluyordum. Sanki, ruhum bedenimden uçup gitmek ister gibiydi. Nerede olduğumu bilmiyordum. Her tarafım uyuşmuştu. Doğrulmaya çalıştım ve uzun çabalar sonucu kalktığım yerden kalktım. Rüya mıydı ? Rüya olmasını diliyordum. Çünkü şuan resmen dar bir odada, küçük bir kutunun içinde duruyordum. İris, Çağatay, Ömer neredeydi ? En son hepimiz bir odada yatıyorduk. Bu gece olanlar hala aklımdaydı. Kaçırılmış olabilir miydim ? Şuan tek başıma, ellerim bağlı ve kör karanlık bir odadaydım. Ama korkudan tepki bile veremiyordum. Enes ve Dağhan mı yaptı ? Öldürecekler mi beni ? İris'e, diğerlerine ne yaptılar ? Aklımı kaybetmek üzereydim. Hemen bir şeyler yapmam gerekirdi. En azından kurtulmak için çaba sarfetmeliydim. Üstüne üstlük ağzımda bağlıydı. Hangi pislik bu ıssız yerde ağzımı bağlar ki ? Dağhan ve Enes tabiki. İnsafsız köpekler ya. Çıldırmak üzereyim, normal düşünemiyorum. Sadece odaklan Elçin, rüya bu ya rüyadır yani kesin. Gerçek hayata dön işte. Olmuyordu. Yapamıyordum işte. Her şeyden çok, bunun rüya olmasını diliyordum. Büyük tahta kapı, gıcırdamaya başlamıştı. Birisi geliyordu. Kalbimin sert ve hızlı atışlarını duyuyordum. Sadece gözlerimi kapatıp, hala baygın olduğumu dilemesini istedim. Göz ucuyla, gelenin kim olduğuna bakmaya çalışıyordum. Her yer karanlıktı. Yalnızca, gecede ki dolunayın yaydığı beyaz ışık odanın küçük bir kısmını aydınlatıyordu. Bana doğru yaklaşan iri silüet sırf siyah giyinmişti. Ve sadece gözlerini açık bırakacak şekilde, siyah bir şal takmıştı. Fark etmeden, gözlerimden iki damla yaş süzülmüştü. Şimdi ağlamanın sırası değildi. Çünkü ben ağlarsam, hıçkırarak tam ağlardım. Silüet, odada volta atıyordu. Sanırım beni fark etmemişti. Neden böyle dolandığını merak etmiştim. Şeytan diyor, kaldır kafanı, '' Ne bok yiyiyorsun orada?'' diye çemkir. Ama tabiki götüm yemiyordu. Şuan da sadece bir mucize olup kurtulmak istiyordum. O sırada, odaya biri daha gelmişti. Ve sırtında birini taşıyordu. Ve muhtemelen İris'ti. Daha fazla sessiz kalamazdım. Öldürecekler zaten. En azından çemkirerek öleyim. Yürek yedim galiba ben. Bir anda kafamı kaldırıp, bağırmaya başlayacakken ağzımın bağlı olduğu kafama dank etti. Ama biraz inlersem sesimi duyarlar belki de ? ''İmdaaaat! Komşulaaar! Ay kaçırdılar bizi, valla sikecekler. Zarar vermeyin Allah Rızası için bize.'' Tabi bunlar ağzımdan, sadece bir homurtu olarak çıkıyordu. İki adam da bana doğru döndü ve biri çenemden kavrayıp beni kendine doğru çekti. Öldüm ben zaten kesin öldüm. Ancak seslerini çıkarmadılar. Bu yaklaşım bende şok etkisi yaramıştı. Zaten tahmin etmiştim gerçi. Ama bu kadar fazla olacağını tahmin etmemiştim. Birden altımdan akıcı bir şey aktığını hissettim. Ve acı gerçek ki, altıma işemiştim. Ben en son 7 yaşında, yatakhanede altıma kaçırmıştım. Bu da mı gelecekti başıma. Bizi kaçıran adamlar, odanın her tarafına bir şeyler dökmekle meşguldü. Ve ne olduğunu anlamıştım. Naz ve beni yanarak öldüreceklerdi. Adamlardan biri, kibriti çakmıştı ve odadaki pencerelerden itibaren tutuşmaya başlamıştı. Demek ki, hayatım bu kadardı. Hayatım boyunca, İris ve ailesinden başka beni seven olmamıştı. Annem ve babam da ben küçükken ölmüştü. Demek ki, şimdi yolun sonuna gelmiştim. Hayatım boyunca ayakta ve dimdik durmaya çalışmıştım. Ve gerçekten sadece ilk ve son kez aşık olmuştum. Enes'e. Ve o da beni kırarak bir kenara atmıştı ve muhtemelen bizi ölümle başbaşa bırakan oydu. İki adamda, kapının yanında durdular ve şallarını çıkarıp yüzlerini gösterdiler. Pek şoka uğramamıştım. Dağhan ve Dağhan'dı. Ve bana son kez baktıktan sonra koşarak uzaklaştılar.
Gözlerimi açmıştım. En son, alevlerin bana yaklaştığını görüp,
korkudan gözlerimi sımsıkı kapatmıştım. Gözlerimi açtığımda kendimi evde bulmuştum. Ve iki yanımda gülüşen bizimkiler duruyordu. Allah'a şükürler olsun ki rüyaydı. Bizimkiler, kahkaha atıyorlardı ve ''Sidikli'' diyip duruyorlardı. Yatakta şişmiş gözlerle doğruldum ve son gaz çemkirmeye başladım. ''Ya sabah sabah bu ne başımda ? Hem ne sidiklisi, kim işedi ?'' Çağatay anırma kıvamına gelmişti. İris,''Kanka, sen en son ne zaman işemiştin? Böyle seksi mi işenir, söyle bana.'' Bir yandan da kahkaha atmaya devam ediyordu. Bu salak herhalde, dün olanları çoktan unutmuştu. Gerçekten de, kendime inanamasam da altımda ıslaklık ve derin bir koku hissediyordum. Ömer normalde en ciddi, en babacanımızdı. Ama o da bu duruma insanlıktan çıkarak gülüyordu. Çağatay söze devam etti.''Bebeğim bu ne koku. Valla kokuya da sinirlerim bozuldu. (Ancak hala gülüyordu) Bak şu fotoğrafa, bak bu şahesere 1000 den aşağı like gelmez.'' Allahım neydi günahım ? Neden böyle mal arkadaşlarım var ? Yerin dibine girdim resmen. Çağatay resmimi çekmiş zaten. Manda ya. Hep o gerçekçi rüya yüzünden oldu zaten. ''Ya sığır mısınız ? İnsanlık hali işte be ne olmuş birazcık kaçırdıysak?'' Ömer,'' Kızım ne birazcığı yatak göl olmuş, bir içinde yüzmediğin kaldı. Nasıl becerdin o işi ?'' O an gerçekten de domatese dönmüştüm. Bizimkiler hala anırmaya devam ediyordu. Durumun nasıl olduğunu açıklamaya bile çalışmadım. Çünkü anırmaya devam edeceklerdi. Çağatay'ı normal şartlarda ev boyunca terlikle kovalamam gerekiyordu. Ama kıçım ıslak olduğu için, çaresiz yatağın içinde kaldım. İris gülmeye devam etti ve okul için dolabımdan bir iki parça kıyafet çıkardı. Bu rezillikten sonra, okul olduğunu bile unutmuştum. Gördüğüm kabusu sonra anlatacaktım. Odadan Herkes çıktıktan sonra, küçük ve hızlı adımlarla çarşafa sarınarak banyoya gittim ve ılık bir duş aldım. Kokunun çıkması için sertçe ovalamak zorunda kaldım ama neyse. Duştan çıktıkan sonra, İris'in verdiği siyah beyaz kalem eteği ve beyaz şifon gömleği giydim. Üzerimdeki pis kokunun çıkması için, kendimi parfümle yıkadım. Bana göre hafif ama insanlık için ağır makyajımı da tamamlayıp aşağı indim. Hala utanıyordum. Aşağı indiğimde, kayışı kopmuş topluluk, yüzüme bakmamaya çalışıyor ve dudaklarını ısırıyorlardı. Bu onların gülmemeye çalışma çabalarıydı. ''Gülün be tamam gülün. Boşaltın içinizi tamam mı ? Sığırlar sizi.'' Yine güldüler, yine sövdüm, yine delirdim. En son Çağatay'ın kafasını klozete sokmaya çalışıyordum. Okula geldiğimizde, tüm gözler bizim ekibin üzerindeydi. Zaten olmasa şaşardım. Dedikodularımızın döndüğünü duyuyordum. Daha geldiğimiz gece kavga ile bitmişti. Gireceğimiz sınıflar, bölümlerimiz farklı olduğundan farklıydı. Ben türkçe matematikçiydim. İris sayısalcı, Çağatay ve Ömer dilciydi. İris deki zeka bende olsaydı profosör olurdum herhalde. Bizimkilerle klasik vedamızı ettikten sonra sınıflara dağıldık. Kendimi birden savunmasız, küçük bir kedi gibi hissetmiştim. Çünkü uzun yıllar boyunca tek arkadaşlarım, Çağatay, Ömer ve İris'ti. Nasıl arkadaş edineceğimi bilmiyordum. Sınıfa girdiğimde bazı kişiler gelmemişti. Bende her zaman favori yerim olmuş, insanlardan uzak en arka köşeye geçtim. Umarım beni katil edecek insanlar gelmez. Pencereden aşağı bakmaya dalmıştım. Dün gece ki iğrenç kabusumu düşünüyordum. Beni işedecek kadar korkmuştum. Bu kadar düşünmeli miydim ? Korkmalı mıydım ? Ne yapacağımı bilemez haldeydim. Sanırım Enes ve Dağhan dan nefretimin, dün kü bize yapılan korkunç hareketin sonucu bilinç altıma işlemişti. Hayatta dimdik durmalıydım. Çünkü her zaman öyle yaptım. Derinlere dalışımdan bir ses beni çekip almıştı. Yanıma Can gelmişti. Can ile pek konuşmuşluğumuz yoktu. Ama iyi biriydi. ''Merhaba, okula dönmüşsünüz, çok sevindim. Yanına otursam sorun olur mu ?'' Sabahtan beri, ''Okula dönmüşsünüz çok sevindim'' sözünden gına gelmişti. Ama daha sabrım tükenmemişti. Gülümsedim ve oturabilirsin manasında kafamı salladım. Can da gülüp yanıma oturdu. Sınıf fazlasıyla gürültülüydü. Ve benim gerçekten en nefret ettiğim şeydi. Usulca kulaklıklarımı takıp müzik dinlemeye başladım. Tabiki, şu sıralar en sevdiğim şarkı olan ''Pera-Sensiz Ben'' açıp yine boş boş bakmaya başladım. Müzik dinlemek beni rahatlatan en güzel şeydi. Şarkıyı dinlerek sürekli aklıma Enes geliyordu. İyi biri olduğunu hayal ediyordum mesela. Rüyamda, ilk ve tek aşık olduğum demiştim kendime. Kesinlikle panik anımda götümden uydurduğum bir yalandı. Aklıma sürekli Enes gelmişti. Ve bana da tepemden bir sinir. Kulaklığı bir hışımla çıkardım ve yerine koydum. Can'a baktığımda göz göze gelmiştik. Sanırım beni izliyordu. Ve hala pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Ne var? manasında bakışımı gönderdim ve önüme döndüm. Can söze başladı, ''Sormam da sakınca var mı bilmiyorum ? Bende müziği severim. Ne dinliyordun ?'' Bana göre fazla kibardı. Ama bu kibarlık bir yandan hoşuma gitmişti. ''Pera-Sensiz Ben.'' Can,''O şarkı gerçekten büyüleyici, insanı çeşitli hayallere kaptırır. Sevdiğinin yanında olmak ister mesela. Bazen boğulacak gibi olursun.'' Vay be. Edebiyat yaptı çocuk. Helal olsun valla. Tam cevap verecekken, içeri gerçekten gelmesini dilediğim biri geldi. Namıdeğer, ''Barış Kahraman'' Genç kızların sevgilisi, yüksek egolu ama yakışıklı. Hem bende o kadar mükemmel olsam bende egolu olurdum. Ah be, keşke yanıma otursaydı. Ama zaten yanında pis sevgilisi Sevgi ile gelmişti. Sevgi, bana göre ciddi anlamda benden kötüydü. Normalde kendimle dalga geçen bir insandım. Ama Sevgi cidden kötüydü. Ağzımın suyu aka aka Barış'a bakıyordum. Can yanımda bir şeyler diyordu ve ben cidden yine duymuyordum. İlk dersimiz Matematikti. Dersimize neyse ki gayet komik bir hoca geliyordu. Gerçi benim hiçbir şey umrumda değildi. Kitapları açtım ve beklemeye başladım. Hoca nın yoklama alması, herkesin bana bakması, yine''Hoşgeldinler'' derken derse başladık ve ben ilk kez derse konsantre olmuştum. Ta ki kapı çalana kadar.
Kim geldi dersiniz ? Süpriiiz! Başımın belası Enes!
Delirmek üzereyim nereden çıktı bu yine ? Yine her zaman ki gibi Barış kadar yüksek egosuyla, hocadan özür dileyerek içeri girdi. Off, gerizekalı. Yine yakışıklı işte. Pislik. Sınıfı baştan aşağı süzdü ve gözü bana takıldı. Pis bir gülüş atıp göz kırptı. Bunların beni delirtecek hareketler olduğunu bile bile yapıyordu. Bir de İris'e bizi sevdiklerini söylemişler. Güyya bana aşıkmış. Dün kü maketleri onların gönderdiğini biliyordum ve bunların hesabını vereceklerini de. Bu iş burda bitmez. Bende ki konsantre de bu kadardı işte. Kırk yılda bir ders dinlemeye kalktım ve bu da kısa sürdü. En iyisi gizlice Bıcırık Çağatay'a mesaj atmaktı. Kafamı yere eğip, kalemi alırmış gibi yaptım. ''Şşh lan! derste misiniz neredesiniz valla ölücem ben burada. Enes de geldi zaten. Sürekli gözleri bende kafayı yemek üzereyim.'' Mesajı yazdıktan sonra biraz Instagram ve Facebook hesaplarıma bakmaya karar verdim ki, bir sesle irkilmem, kafamı sıraya çarpmam bir olmuştu. Kafamı tutarak kalktığımda karşımda bana gayet kızgın bakan ve çemkirmeye hazır hocayı gördüm. Sert bir giriş yaparak her yerime, her hücreme hakaret etti adam. Sonra telefon desen o da gitti. Salak sınıf da sabah olanlar gibi anırarak gülmeye başladı. Enes dahil. Sadece yanımda oturan çocuk Can gülmedi. Ve sanırım gülmediği için ona sarılabilirdim. Bugün kendimi ikinci rezil edişimdi. Zil çaldığında, şaşırtıcı bir şekilde Enes bey beni takmayarak dışarı fırladı. Bende kimseye dalmayayım diye, bir karış suratla bizimkileri bulmaya koyuldum. Sonunda kantinde, bir köşeye oturmuşken buldum. İris de benim gibiydi. Ne olduğunu merak etmiştim. Çağatay beni görünce yine gülmeye başladı. ''Saftirik ya, bugün maşallah tüm rezillikleri yapıyorsun. Gülmesem şimdi Enes'e dalmaya giderdim.'' İris Çağatay'a neden güldüğünü sorunca yine biz atışmaya başladık ve ikinci rezilliğimi anlattım. Anlatmaz olaydım. Sabah ki gibi anırmaya başladılar. Ağlayacağım cidden yani. O sırada, bütün kantin ilkokul ergenleri gibi Ooo'lamaya başladı. Ne olduğunu merak ettik ve kalabalığın içine daldık. Gözlerime inanamıyordum. Bu, bu ama... Enes ve Dağhan ın yanında, küçüklükten beri düşman olduğumuz Dila ve Feride vardı. Ve en önemlisi, Enes in yanında Dila. İkisi de bizi süzdükten sonra sınıfa gittiler. Aslında kalbimde bir sızı hissetmiştim. Aniden. Batan. Aman be neyse. Gayet sinirle geçen derslerden sonra, sonunda temiz havaya kavuşmuştum. En iyisi, günün stresini atmak için lunaparka gitmekti. Ömer, Çağatay, İris ve ben sarılarak birbirimize Lunaparka gittik.Gerçekten bizimle gurur duyuyordum. Her ne kadar kötü şey yaşasakta yine yüzümüzden gülücükler hiç eksik olmuyordu. Yarın disipline gidecektim. Çoktan tehdit almıştık. Gerçekten değer verdiğimiz insanlar kötü şeyler yapsa da, bu hayata mücadele için gelmiştik. Ve bu gece, gerçekten de doya doya eğlenecektik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yangın Yeri
Teen FictionHayatta tek değer verdiği ailesi olan 2 kızın ailesi de onları terk ederse ne olur? 4 senedir duvarlar arasında sıkışıp kalmış 2 kız en sonunda özgürdü. Ve mutlu olmaya çalışacaklardı. Başarırlar mıydı bilemiyorum, ancak deneyeceklerdi. Ama bunları...