- Bölüm- 6

87 8 5
                                    

                 

---İris'in azğıdan--- "Ee ilk neye biniyoruz?" Diye atıldım hemen ortaya. "Balerin! En sevdiğim!" Bağıra bağıra söylemişti bunu Elçin. Gerçekten çok severdi ama belkide midemiz doluyken binmek iyi bir fikir değildir. "Kusarsın sen kusmuğunla da uğraşamayız bence altına kaçırmak yeterli." İstemsizce kahkaha patlattım. Aklıma o an geldiğinde direk gülmekten karnıma ağrılar giriyordu. Elçin bize kızgınca bakarken biz aldırış etmeden gülmeye devam etmiştik. "Yeter ama sizde. Oldu bitti insanlık hali işte unutun şunu." Yine yanakları kıpkırmızı olarak söylemişti bunu. "Ne unutması kızım. 10 yıl geçse de hatırlatırız sana bunu." Çağatay yapardı bunu. Çünkü hafızası güzeldi ve asla unutmazdı. Kafamı Elçin'e çevirdiğimde anında içime onu koruma iç güdüsü geldi. Yanına hızlıca gidip koluna girdim. "Tamam benim sidiklim haklı. Dalga geçmeyin artık." Bu ironiye bende kendimi gülmemek için zor tutuyordum ama tutmayı başarabilmiştim. "Balerine biniyoruz ben bilet alıp geliyorum o zaman." Ömer nedense senelerdir bizle olmasına rağmen bizim gibi değildi. Biz her şeyin dalga havasındayken o değildi. Ve eğer o öyle biri olmasaydı ve bizimle olmasaydı halimiz şuanda çok daha kötü olurdu. Ömer biletleri alıp geldikten sonra hepimiz teker teker oturduk. Balerin çalışmaya başladığında Çağatay Elçin'e seslendi. "Kusmaya hazır mısın?" Elçin  arkamda olduğu için dönüp bakamadım ama gözlerini devirdiğini görüyordum. "Ya sen İris? Sende kusmazsın değil mi?" Bana da bir şey söylemese olmazdı değil mi? Tabii ki olmazdı. "Ne zaman kustuğumu gördün be sen benim?" Sitem edercesine çıkmıştı sesim. "Saymaya başlıyorum o zaman." Dediği anda aniden balerinin hızlanmasıyla çığlığı bastım. Ama aniden hızlandığı için yoksa balerinden korkmazdım. Yarım saniye geçmeden arkadan Elçin'in sesi geldi. "Birazdan kusacağım durdurun şunu!" "Siktiğimin oyuncağı ya da aleti boynumu çıkarttı yeter artık!" "Vallahi kusacağım şuracıkta durdurun diyorum size." Biz kahkahalarla gülerken Elçin sitemlerine devam ediyordu. Gerçekten yine ağlamış gibi gözüküyordum gülmekten. Durduğunda Elçin kendini yere attı ve attığı an yakışıklı hatta fazlasıyla yakışıklı bir çocuğun üzerine kustu. Midesindeki bütün şeyler çıkmış olmalıydı. Ve çocuğun o an ki tepkisi görülmeye değerdi. Biz hala gülmekten inememiş orda otuyorduk. "Ne yapıyorsun kızım sen. Şu halime bak." Diyalog başladığı an hepimiz anında inip Elçin'in yanına gittik. Ben Elçin'in koluna girip gülmekli sesimle "Lavaboya gidelim mi kusmuklu?" Başını salladı hafifçe. "Siz halledersiniz biz lavaboya gidiyoruz." Dedim Çağatay'a dönerek. Başını salladı. "Biz sana demiştik." Dediğimde yine istemsizce güldüm. "İris sabrımı sınamayın sus." Bir günde bu iki şey fazlaca yeterdi galiba. Lavaboya geldiğimizde Elçin  içeri girdiğinde bende telefonuma baktım. Gözümü açıp kapadığım 1 saniye anında etrafımdaki bütün sesler kaybolmuştu. Kafamı kaldırıp baktığımda ise kimse yoktu. Şaka mıydı bu? İçeri girip Elçin'e bakmak istedim ama kapı açılmıyordu. Zorlamama rağmen yine de açılmadı. Kapıya vurmaya devam ederek bağırdım. "Elçin! Elçin  içerde misin?" Bağırıyordum ama içerden en ufak bir ses bile gelmiyordu. Adımlarımı hızlandırarak dışarı çıktım. Ama burada da kimse yoktu. Herkes bir anda nereye gitmiş olabilirdi. Gerçekten korkmaya başlamıştım. "Çağatay! Ömer!" "Neredesiniz! Eğer bir şakaysa hiç komik değil ve son verin!" O sırada arkamdan duyduğum bir sesle arkama baktım. Siyah kıyafetli iki adam bana doğru geliyorlardı. Bunlar kimdi nereden geliyordu bilmiyorum ama tekin olmadıkları kesindi. Ve önüme dönüp adımlarımı hızlandırarak yürümeye devam ettim. Arkamdaki adımların hızlandığı hissettiğim an koşmam gerektiğini anladım. Ve hızlı adımlarla koşmaya başladım aynı zamanda arkamda ayak sesleri de koşma şeklinde gelmeye başlamıştı. "İmdat! Kimse yok mu!" Ağlamaklı sesimle birkaç kez daha bağırdım ama kimse duymadı. Koşmaya devam ederken arkamı dönüp hafifçe bakmak isterken birine çarpmamla durdum. "İris? Neden koşuyorsun neredeydin sen iyi misin?" Çağatay dı bu. Onlara söyleyerek olayları büyütebilirdim. Söylememe kararı aldım. Çünkü gece olanlardan sonra belki de bu halisülasyon gayet normaldi. Korkmuş olabilirdim ama onları korkutmama da gerek yoktu. "Elçin'i lavaboda bulamadım bir şey oldu sandığım için sizi aramak istedim." Bu tabii ki de bir yalandı. Ama mecburdum bu yalanı söylemeye. Elçin bir şeyler anlamış olacak ki çaktırmadı. "Evet ben diğer kapıdan çıkmıştım Elçin'i unutup. Döndüğümde de onu bulamadım." Canım arkadaşım. Her şeyi anlayabiliyordu. Ama bunu ona da anlatmayacaktım. Hiçbir şeyi çaktırmamak için uğraşıyordum. Ne olduğunu anlamamıştım, ve gerçek gibiydi. Uykumu da almıştım. Bir ilaç da almamıştım. Bunu nasıl görebilirdim ki ?  Çağatay ve Ömer Allahtan bir şey anlamamıştı. Ancak Elçin  beni her zaman anlardı. Eve gidince beni konuşturacağına eminim. Çağatay  konuşmaya başlayarak, beni daldığım bin düşünceden kurtarmıştı. Elçin'e döndü ve; ''Kız salak, nasıl da kustun çocuğun üstüne. Sidikli den kusmukluya çıkar adın söyleyeyim.'' Elçin  artık ağlama aşamasına gelmişti. Gözleri doldu ve iki damla yaş aktı yanaklarından. ''Ya yeter susun tamam mı ? Koca günden beri rezil oluyorum zaten. Bir mutlu olayım dedim onun da içine ettim. Eve gidelim!'' Ömer gülümsedi. ''Sen sadece kapat gözlerini. Biraz bekle kıyamam sana ben.'' Ömer in bu hallerine bayılıyordum.  Hepimizden daha aklı başında, hepimizden daha korumacıydı. Ve bana nedense ağabeyimi anımsatıyordu. Ağabeyimi hatırlayınca daha çok duygulanmıştım. O yanımda olsaydı. Bunların hiç birini yaşamazdım. Bize akıl verirdi. Onca şeye mağruz kalmamıza rağmen, bir polise bile haber veremiyorduk. Neden olduğunu hala çözmüş değilim. Bu gece  yaşadığımın hayal mi gerçek mi olduğunu bile bilmiyordum. Ve arkamda ki, Pretty Little Liars'ın A'sına benzeyen adam, Dağhan olma ihtimali çok yüksekti. Artık onların hesap verme gelmişti. 

Yangın YeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin