9 ♛

21 2 0
                                    

Medyadaki şarkıyı okurken dinlemenizi öneririm. Sevdiğim şarkılar arasındadır.

♛♛♛

Yine günlerden yıldızlı, aylı bir gece. Yalnızlık içip şarhoş olmuşum. Aya dalıp gitmişim farketmeden, farkettirmeden, yavaşça... Onu anımsıyorum aya bakarken. Sanki onun gözlerine bakar gibi bakıyorum aya. Rüzgar ise gerçekleri yüzüme vurup acıtıyor canımı. Daha birkaç gün önce imkansıza inanmazken şimdi kaptırıp gittim kendimi imkansız denen üfrite. Ay bir medusa misali kendisine bakanı donduruyor ve hayallere dalmasını sağlıyor. Yıldızlar ise sanki karanlıkta bir ışık bulmamı ister gibilerdi. Öyle farklı ve çok parlıyorlar ki...

Sandalyeye yapmışmış şekilde daha ne kadar öyle aya baktığımı hatırlamıyorum. Birden telefonumun sesiyle irkildim. Kalkmadım ve kulak ardı ettim. Fakat ısrarsızca çalmaya devam etti. Aya sinirli şekilde baktım ve telefonumu aldım. O arıyordu. O...

"İyi akşamlar uyandırdım mı seni yoksa ?" dedi arkadaşım ama aslında kalbimi ve kelebekleri hoyratsızca oynatan kişi.

"Yok hayır. Ayı seyrediyordum kapılıp gitmişim duymadım telefonu. " dedim.

"Ona teklif ettim. Sevdiğim kıza teklif ettim ve kabul etti. Şuna bak! Tanrım ! Aşığım ona !" dedi. Ve benim oksijenim kesildi. Ciğerlerim sanki çalışmayı durdurdu. Kalbimin atışları bozuldu. Midedeki kelebekler oradan çıkmak ister gibi tekmeliyorlardı.

"Sonra ne oldu ?" dedim. Gözyaşlarımı ve hıçkırıklarımı tuttum. Duymamalıydı.

"Sonra sarıldık ve elini tuttum. Evine bıraktım. Çok mutluyum. Aşığım. " dedi tekrardan. Ben de sana demek istedim. Diyemedim. Demedim. Dilim yuvalarlandı ama ağzım oynamadı. Yine içimden söyledim ona söyleyemediklerimi.

"Çok mutlu oldum senin adına" dedim.

"Aşağıya gelsene. Gelirken de mont getir. Üşüdüm. " dedi. Koşup balkondan aşağıya baktım. Oradaydı merdivenlerde oturuyordu. Telefonu kapattım. Abimin montunu aldım ve aşağıya uçtum. Birkaç düşme tehlikesi geçirdikten sonra sağ salim vardım. Montu giydi. Oturduk merdivenlere. Konuştu ben de dinledim. Ne söylediğini hatırlamıyorum. Daha doğrusu dinlememiştim bile. Çünkü o sırada yüzünü , dudaklarını incelemekle meşguldüm. Bir ara elini şıklattı önümde.

"İyi misin sen ? " dedi. Hayır iyi değilim.

"Evet çok iyiyim. " dedim.

"Ağladın mı ? " dedi. Evet nerdeyse her sabah, her öğlen, her gece...

"Hayır. Ne ağlaması. Çok iyiyim gerçekten. Sen devam et anlatmaya. " dedim. Ve gülümsedim. Ama o içimdeki kırgınlıklarımı görmedi ve gülüşüme inandı. Omuz silkti ve konuşmaya devam etti. Ertesi gün de aynıydı. Otobüsle gidiyorduk ve birlikteydik. Otobüste kulaklığı paylaşırdık. O benim kulaklığımın yarısıydı. Ben ise onun sadece arkadaşıydım.

Günler , aylar geçti. Mezuniyet gelmişti. Elbisem hazırdı. Beyaz renk giyecektim içimin siyahlığına rağmen. Çünkü o bana siyahın değil de beyazın yakıştığını söylerdi. Babam, annem, abim ile fotoğraf çekildik ve babam beni otele bıraktı. Bir masaya geçip oturdum. Etrafa bakıyordum ve sıkılmıştım ve birden karşımda bana doğru gelen siyah takımlı kalbimi gördüm. Gözlerim daldı ona bakarken. Bana yaklaştığında yanında olan ve koluna girmiş kızı farkettim. Yanındaki kızı tanıştırdı benimle. Haksızlıktı bu ! Sen 4 yıl sev sonra 4 günlük bir kız alsın. Benimle konuştuklarını farkettim.

"Kavalyen nerede senin ?" dedi. Sen olacaktın diyemedim.

"Yok kavalyem. " dedim. O da gülümsedi ve kolundan çekiştirdiği bir oğlan getirdi yanıma.

"Bak bu senin kavalyen olabilir. Yakışıyorsunuz. " dedi ve göz kırptı. Sonra da yanındaki kızın elini tutup dans etmeye gittiler. Yanımdaki oğlan benimle konuşmaya çalıştı ama yüzüne bile bakmadım ve bar bölümüne gittim. Bir bardak içki içtim. İki, üç, dört ve beş... Beşinci bardaktan sonra kalkıp dans mekanına ilerledim. Yalpaladım ve başım döndü. Midemde de sanki bir oyuk açılıyor gibi hissettim. Birine çarptım ve dengemi korumaya çalışırken onları gördüm. Şarkıya eşlik ederek dans ediyorlardı. Şarkının bitiş nakaratında o kıza doğru yaklaştı ve dudağını dudağına hafifçe dokundurdu. Dudağımın yanarken aynı zamanda da üşüdüğünü hissettim ve sinirimden elimdeki çantayı cama fırlattım ve cam paramparça oldu. Müzik kesildi. Kürsüye koştum hızlıca. Mikrafonu elime aldım. Ve onlarda dahil herkes bana döndü.

"Merhabalar sayın minik yalancı insancıklar. Nasılsınız ? İyisinizdir inşallah. Ama ben değilim. Söyleyeceklerim veya kusacaklarım var size. "Dedim ve hıçkırdım. "Onu çok seviyorum. Ama o şimdi başkasıyla. Bu adil mi? Bence değil. Arkadaşıma aşığım. Biliyorum yanlış bu. Ona karşı böyle hissetmemeliydim bunu da biliyorum. Ama siz aşk adlı zehri bilmiyorsunuz yq da zehir akıtan ok mu demeliyim? Kime aşık olacağımı seçmeyi çok isterdim. Ve bu kadar acı çekmezdim. Ama kime aşık olacağını seçemiyor insan. Biliyor musunuz o geçen gün gelip bana sevdiği kızı anlattı. Ben de dinlemedim. Onun yüzünü inceledim ve hafızama kazıdım. Masum , saf hayallerdi benimkiler. Ne suçları vardı bunları hak etmeye? Her defasında yaralandılar, kanadılar, parçalandılar. Olsun ben yine kurarım. Umut ben de çok nasılsa? Üzgünüm. Hem de çok. Seni sevmeyi istemezdim. Ama vazgeçemiyorum ki. Kaptırmışım sana kendimi. Geri alamıyorum. O yanındaki kızın sana sarıldığını, senin elini tuttuğunu, seni öptüğünü gördüm. Ellerin, kucakların ve dudakların kirlendi biliyorum. Ama ben seni öylece kabul edecek kadar çok seviyorum. Anlamıyorsun, görmüyorsun, duymuyorsu. Sen zaten bir tek beni görmedin ulan bir tek beni. Bir tek beni duymadın ulan sen ! Ama bugün farklı. Şimdi gözlerime bak. " dedim ve ona döndüm. Gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu. "Bugünü unutma. Bugün 4 yıl sonra senden vazgeçişimin tarihi. Buraya kadar arkadaşım. İçimdeki sana dair olan aşkı kelebekleri öldürüyorum. Bir daha karşılaşmamak dileğiyle. Şimdi o kızın dudaklarına yapışabilirsin. " dedim ve mikrafonu yere attım. Çantamı cam kırıkların arasından aldım ve birkaçı elimi parçaladı ve kanattı. Ama umursamadım ve çıkışa koştum. Elimin kanları akıyordu yere. Taksiye bindim ve eve doğru gittim. Gözyaşlarım yanaklarımı yalayıp geçiyordu. Kirpiklerim tuza gözlerim ise hüzüne bulanmıştı. Liseyle birlikte bir aşk bitmişti. Bitecekti. Bitmesi lazımdı.

İşte böyle. Yıllar sonra yine aynı şehirdeyim. Ama bu sefer yanlız değildim. Kocam vardı yanımda. El ele yürüyorduk. Alışveriş yapıyorduk düğünümüz için. İlişkimizde huzur, mutluluk vardı ve onun sevgisi vardı. Ben ise sempatik buluyordum kocamı. Ama sevmiyordum onu sevdiğim gibi. Değişmiştim. Bir evim vardı , bir işim vardı ve bir kocam olmak üzereydi. Yakında da bir bebeğim olacaktı. O şahısa gelirsek unutmuştum onu ve karşılaşmadık bile. Keşke bu cümleyi söylemeseydim. Tam mutluyum, huzurluyum diyorum hayat yine ters köşeden vuruyor beni. Şöyle ki ; Kocamla arabaların geçmesini bekliyorduk ve karşıya geçecektik. Elini tutuyordum. Gözlerimi karşıya diktim ve onu gördüm. Karşıdaydı işte. " Ne duruyorsun kızım koş sarılsana" dedi kalbim. Aklım ise "saçmalama kızım unuttun onu sen kocan olacak herif var yanında. Rezil etme kendini. Bakma ona. " diyordu. Ona baktım. Bana baktı. Bıyık bırakmıştı ve göz çizgileri oluşmuştu. Kucağındaki küçük kız çocuğuna baktım ve yanındaki kadını farkettim. Kadının elini tutuyordu. Hayır bu kadın o kadın olamazdı? Bu .. Bu kadın benim lisedeki yakın arkadaşımdı herşeyimi anlattğım. Şimdi ise her yerimi yakan kişiyle mi ? Gözlerim dondu ayaklarım ile. Kocamın çekiştirmesiyle kendime geldim ve yürüdüm karşıya doğru. Aklıma uydum. Onlara bakmadım ve karşıya bir noktaya odaklandım ve öylece yürüdüm. Onlar yanımdan geçerken bana doğru baktılar. O birkaç dakika bir asır gibi gelmişti bana. Ve kalbim sanki yumruk yemişti. Ritmi bozulmuştu. Kocamın elini sıktığımı farkettim ve gevşettim. Gözyaşlarımı serbest bıraktım. Bir, iki, üç, dört ve beş... Beş damla yeter. Sildim diğer elimle hızlıca. Gözlerime kızdım içten içe ve onlara uslu olmalarını söyledim. Yürüdük sokakta kocamla. El ele. Mutluyduk, huzurluyduk. Sevgi bir yerden sonra mutluluk, huzur demekti. Anlamıştım...



Siyahın El KitabıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin