1K olduk :) Destekleyen yorum yapan ve voteleyen bütün oyuncularıma teşekkür ediyorum. Umarım daha da büyürüz :)
Resimde Venüs'ün imgede gördüğü yer var. Keyifli okumalar dilerim :)
Gemiler... Ayrılıkları, kalp kırıklarını, acıyı ve üzüntüyü taşıyan gemiler... Kimi insan için bir yok oluşu ve kalbinde açılan büyük bir boşluğu simgelemelerine rağmen şuan benim içimdeki gemiler üzüntüyü ve kandırılmışlığı taşıyordu. Bugün Ataberk ile geçirmeye başladığım ilk güzel güne dedem damgayı vurmuştu. Söylediği tek ve keskin cümleyle içimdeki gemileri başka bir kıyıya yönlendirmeyi başarabilmişti. "Halanın katilinin torunu ile ne işin var?"
Halam öldüğünde dört buçuk yaşlarındaydım. Nasıl öldüğünü tam olarak bilmesem de babam bana hastalıktan öldüğünü söylemişti. Dedemin ise bir kan davası olduğunu biliyordum ama bunun halamdan dolayı olduğunu bilmiyordum. Hatta Ataberk'in ailesi ile olduğunu bile şurada birkaç gün önce öğrenmiştim. Ama şuan aklımda iki soru taht kurmuştu. Bunlardan birincisi ailemin daha önce neden bu durumu bana anlatmamasıydı. İkincisi ve belki de benim en çok aklımı kurcalayanı ise Ataberk'in bu kan davasından haberi var mıydı? Eğer haberi varsa bana bilerek mi yaklaşmıştı acaba?
Yerdeki beyaz tüylerden oluşan halı ile hem oynayıp hem de aklımdaki sorulara cevap bulmaya çalışırken önümde dedemin ayaklarını görünce gözlerimi dedeme bakmaya zorladım. Sinirden saç diplerine kadar kıpkırmızı olmuş suratını görünce birazcık korkmaya biraz da ona üzülmeye başlamıştım. Onu hiç böylesine sinirli görmemiştim daha önce.
"Soruma yanıt vermeyecek misin Burçin?"
"Ben-ben bilmiyordum." Diyebildim zorlukla. Ama doğruydu. Gerçekten de hiçbir şey bilmiyordum. Kimse bana anlatmamıştı ki. Her zaman saklamışlardı birşeyleri. Sonra da neden böyle şeyler yapıyorsun diye soruyorlardı sanki yaptığım şeyin iyi veya kötü olduğunu daha önceden anlatmışlar gibi.
"Nasıl bilmiyorsun?"
"Kimse bana bir şey söylemedi ki. Ne babamlar ne de sen. Her zaman benden bir şeyleri sakladınız."
"Neyse bilme zaten. Hayatını kötü etkilemesin. Ne kadar yakınsınız o çocukla?"
"Çok değil yeni tanıştık. Hem senin nasıl haberin oldu?"
"İyi uzak dur artık ondan. Sen okula gitmek için arabaya binmeyince Adnan beni aradı ve ben de peşine adam taktım." Ah Adnan amca ah neden okula gitmediğimi dedeme söylüyorsun ki?
"Odama çıkabilir miyim?"
"Tamam çık ama o çocukla daha fazla da yaklaşma. Uzak dur ondan."
"Tamam" Dedemin yanından ayrılıp odama çıktım. Yatağıma uzanıp telefonumu elime alarak Dünya'ya olanları mesaj atmak istedim ama o kadar yorgundum ki mesaj atmayı bırak nefes alacak halim bile yoktu sanki. Ne olmuştu birden bana böyle biraz önce gayet iyiydim ama şuan sanki bir uçurumdan düşüyormuş gibi hissediyordum. Vücudumdaki bütün uzuvlarım tutulmuş, beynimde uğultular baş göstermeye başlamıştı. Nefesim bile kesilmişti sanki. Telefonumu yatağımın yanındaki komidine bıraktım. Aynı anda da bir mesaj geldi. Tam bakmak için uzanmıştım ki benim dünyama ait olmayan görüntüler gözlerimin önüne gelmeye başladı.
Bir anda kendimi ormanlık bir alanın girişinde buluverdim. Neresiydi acaba burası. Ne işim vardı benim burada. Gerçi artık alışmıştım ölümleri görmeye ama insan yine de istemsiz bir şekilde yadırgıyordu. Her yeni ölüm birinin hayatına son verirken benim hayatımı daha da çok karmaşıklaştırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM PERİSİ
Teen FictionVenüs'ün bütün hayatı değişmeye başlıyor. Hızlı gerçekleşen değişimler insanı yıpratır mı? Venüs olacaklara nasıl uyum sağlayacak? Kimlere güvenebilecek? Kimler onun yanında?