"Merhaba ben Ataberk" duyduğum sesiyle gözlerimi ona doğru çevirdim. O en sevdiğim şeyi, denizleri andıran mavi gözleri şuan beni buz gibi bir soğuklukla inceliyordu. Bakışları sanki benden nefret ediyormuşçasına gözlerime değiyor, sonra da sanki beynimde ki düşüncelere ulaşıyordu. O masmavi gözleri buz tanelerine dönmüş sanki üstüme kar yağmasını sağlıyordu. Bir an için üşüdüğümü hissedip ürperdim ve elim göğsüme doğru gitti. Kalbim sanki yerinden çıkacakmışçasına atarken sesini duyacak diye korkmaya bile başlamıştım. Bakışlarımı korkak bir şekilde gözlerinden çekip yüzünü incelemeye başladım. Sert ve keskin yüz hatları onu daha da bir çekici yapıyordu. Sanki onu gördüğüm imgelerimden daha bir çekici ve yakışıklıydı. Onunla konuşmaya çalıştım ama sanki ağzım bantlanmış, dilim kesilmişti. Heyecandan tek kelime bile söyleyemiyordum. Konuşamadığımı fark edince yüzüne zalimce bir gülümseme yayıldı. Sanki gülünce daha da bir tatlı mı oluyordu ne?
" Ne oldu çok mu beğendin beni? Konuşamıyorsun."
"Ha-Hayır tabi ki bir şey düşünüyordum sadece."
"Beni izleyerek mi?"
"Olamaz mı?"
"İyi benim de zaten işime gelir beni beğenmemen. Benden hoşlanıp da peşimde dolanan ve dır dır konuşan kızlara sinir oluyorum. Zaten normalde de tek başıma oturuyorum ama ne hikmetse koskoca okulda sıra kalmadığı için sabah sabah müdür bey hazretleri beni yanına çağırdı ve uzun uzun nutuk attı. Eğer senin yanımda oturmana izin verirsem kavga çıkartsam bile okuldan atılmayacağımı söyledi. Yani sana mecburum. Lütfen konuşma yoksa bozuşuruz."
"Aman sanki ben sana çok meraklıyım. Sen konuşmazsan ben hiç konuşmam."
Beni biraz daha süzdükten sonra gülüp tekrar sıranın üstüne başını yasladı. 'Kaba şey ne olacak keşke tipsiz bir şey olsaydı da bu kadar yüksek bir egosu olmasaydı' diye düşünürken öğretmen de dahil bütün sınıfın bana baktığını fark ettim. Dünya fısıltıyla "Kendini tanıtsana" deyince kendimi tanıtmam için beni beklediklerini anladım. Ayağa kalktım ve kendimi tanıtmaya başladım.
"Ben Venüs Burçin Sancaktar. Venüs'ü kullanıyorum. Eskişehir'den geldim." Deyip yerime oturdum. Sınıftakiler merakla içlerinde fısıldaşmaya başladılar.
"İkiz değiller mi nasıl farklı yerlerden geliyorlar?"
"Özel durumlardan dolayı ben yurt dışına gitmiştim." Diye Dünya cevap verince rahatladım çünkü şuan sinirden konuşacak durumda değildim. Sınıftakiler yeni bir dedikodu malzemesi çıkmış gibi aralarında konuşmaya başladılar. Ama öğretmen sınıftakileri umursamadan ders anlatmaya başlamıştı bile. Nasıl bir okuldu burası böyle. Söz de İstanbul'un en iyi okuluydu. Eskişehir'de ki okulumda buradan daha iyi ders dinleniyordu. Sınıftakilerin fısıldaşmalarını umursamayıp çantamdan boş bir kağıt ve kalem çıkardım. Not tutmalıydım şurada sınava ne kadar kalmıştı ki zaten. Tam tahtadakileri defterime geçirmeye başlamıştım ki önümdeki çocuklar arkasını dönüp beni incelemeye başladılar. Not tutmayı bırakıp ben de onları incelemeye başladım. İkisinin de buğday tenlerine uygun simsiyah saçları vardı. Birinin bakışları ben belalıyım diyor diğerinin ise gözlerinden sanki sempatiklik akıyordu. Sanki zaman akmıyormuş gibi hissettiren bakışmanın sonunda sempatik olan elini uzattı ve konuşmaya başladı.
"Ben Ayaz bu da Alper biz Ataberk'in arkadaşlarıyız." dedi yanımda uyuyan Ataberk'i göstererek. Ben konuşmayıp sadece gülümseyince yanındaki çocuk araya girdi.
"Ve sen de..."
"Avv ben Venüs"
"Memnun olduk pek konuşkan biri değilsin sanırım" diye devam etti Ayaz gülümseyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM PERİSİ
Ficção AdolescenteVenüs'ün bütün hayatı değişmeye başlıyor. Hızlı gerçekleşen değişimler insanı yıpratır mı? Venüs olacaklara nasıl uyum sağlayacak? Kimlere güvenebilecek? Kimler onun yanında?