Meyhaneye doğru yöneldik ve kapıdan girer girmez sağa ve sola baktım. Her yerde dokunaklı sözler yazıyordu... Meyhanenin sahibi;
Meyhaneci Adnan : Buyurun efendim!! tek misiniz? böyle alim..
Ben : Hayır aslında.... (arkamdan hemen alev içeri girer)
Hemşire Alev : Bize demi Adnan amca.....
Meyhaneci Adnan : Alev kızım görmedim kusura bakma, beraber misiniz? hemen cam kenarını ayarlayayım size..
Hemşire Alev : olur Adnan amca...
Kısa bir süre ayakta dikildikten sonra yerlerimize oturmak için Adnan amcanın ayarladığı yere geçtik ve siparişlerimizi verdik..
Meyhaneci Adnan : Alev kızım aynısın dan mı ?
Hemşire Alev : Yok Adnan amca bu sefer 75 lik getir sen...
Meyhaneci Adnan : Bey oğlum size balık olarak ne getireyim?
Ben : İstavrit varsa istavrit alayım...
Meyhaneci Adnan : tamam o zaman mezeleri ve iki kişilik istavrit yaptırıyorum!!!
Hemşire Alev : aynen Adnan amca...
Ben : Sen hangi balık istediğini söylemedin ?
Hemşire Alev : ayda bir kere gelirim buraya benim mezem de içtiğim de belli Adnan amca bilir...
Ben : Vay canına!! en azından istavrit sevdiğini öğrenmiş oldum. Bu arada güzel mekanmış masada ki sözler falan çok içten...
Hemşire Alev : evet öyledir!! buraya herkes gelmez, geleninde de mutlaka vardır bir derdi. Kimi buradaki şarkılarla, kimi sohbetle, kimi ise yazılarla anlatır derdini.
Ben : eee sen kaçlık içiyorsun ve neyle anlatıyorsun derdini? yalnız gelmiyor-sundur herhalde buraya...
Hemşire Alev : bilakis yalnız geliyorum, derdim ne kadarsa o kadar söylüyorum rakımı fazla taşırmadan dertleri yavaş, yavaş yudumluyorum kadehi. Çoğu zaman boğaza karşı sessiz çığlıklar atarak, kimi zamanda o duvarda gördüğün yazıları yazarak anlatıyorum derdimi...
Ben : Bunları sen mi yazdın ?
Hemşire Alev : hepsini değil sadece %80'lik gördüğün bölümü...
Ben : (durgun bir şekilde) anladım baya manidar sözler bunlar, bu sözlerden fazlası var bence sende.
Hemşire Alev : Bilmem ki! belki de vardır. Şimdi boş verelim bunları boğazın bu harika manzarası dururken bunlardan konuşmanın bir mantığı yok...
Bir an ikimizde sustuk ben alevi sessizce izledim. Alev camdan dışarıyı, sanki bedeninde taşıyamadığı büyük bir yük varmış gibi, dokunsan her an ağlayacak gibiydi. Sustuk ikimizde sustuk fakat alev erken başlamıştı sessiz çığlıklarına... Uzun geçen sessizliği Adanan abi bozdu;
Meyhaneci Adnan : Evet mezelerimiz hazır!!
Hemşire Alev : Sağol Adnan Abi!
Ben : Teşekkürler!
Meyhaneci Adnan : 5 dakikaya da balıklar hazır gençler...
Ben : Eee susmaya mı geldik buraya? Nasılsın var mı benim gibi vukuatlı insanlar...
Hemşire Alev : olmaz mı hem den çok!!
Ben : Eee onlara da bu şekilde rakı ısmarlıyor musun ?
Hemşire Alev :( hafif bir gülümsemeyle ) rakıdan ziyade daha çok serum yada ağrı kesici ısmarlıyorum onlara ben...
Ben : o zaman ben ilkim bu konu da?
Hemşire Alev : evet ilksin...
Bunu söylerken gözlerini gözlerime dikti. Kendimi biran tuhaf hissettim, bunu söylerken sanki bana başka bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Hemen gözlerimi alevin gözlerinden kaçırarak rakıyı aldım ve rakı kadehlerine döktüm ve kendi kadehime su döktüm...
Ben : Su ?
Hemşire Alev : helal ve haramı öğrendiğimden buyana rakıya su katmıyorum!! sek içerim ben!!
Ben : Desene helal ve haramı hala öğrenememişim ben!!
Hemşire Alev : bunu bilemeyiz bunu zaman gösterecek zaman...
Ben : Anlamadım zaman rakıya, su katıp, katmayacağımı mı öğretecek!!
Hemşire Alev : ben helal ve haram derken rakıyı kast etmemiştim!!
Ben : Ya ?
Hemşire Alev : neyse boşver şalgamı uzatır mısın bana ?
Ben : Sen zahmet etme ben doldururum...
Hemşire Alev : Teşekkürler...
Ben : (şalgamları doldururken) eee anlat bakalım senin hikayen nedir ?
Hemşire Alev : Yanlış soru soruyorsun bence! benim değil, senin hikayen nedir? sen anlatacaksın ben reçete yazacağım...
Ben : Ne yani, bu bir nevi terapi falan mı ?
Hemşire Alev : Bak şu etrafına!! burada ki herkes derdini anlatıyor, kimi dostuna, kimi şarkılara, kimisi ise rakı kadehlerine ve emin ol bir nebze de olsa canın yanmıyor, bir nevi narkoz etkisi...
Ben : eee benim narkoza ihtiyacım oluğunu nereden çıkardın ?
Hemşire Alev : Ben çıkarmadın!! sen kendin söyledin!!
Ben : Ben mi söyledim!! eee bundan benim neden haberim yok!!
Hemşire Alev : bunu söylemene gerek olduğunu sanmıyorum, bedenin ele veriyor her şeyi...
Ben : Her şeyi mi?
Hemşire Alev : evet, hem de her şeyi...
Ben : tamam o zaman senin dediğin olsun... Eeee ben şuan seninleyken narkoza ihtiyacım varken, peki sen neden tek narkoz alma ihtiyacı duyuyorsun ?
Hemşire Alev : ihtiyaç demeyelim de belki de bu şekilde yaşamam gerekiyordur yada sürekli narkoza ihtiyacım vardır...
Ben : bunu anladım....
Hemşire Alev : o zaman ilk kadehimiz " Anladık sandığımız fakat hala anlayamadığımız kişilere gelsin".
Ben: Anladığımız kişilerin yanında anlayamadıklarımıza...
Hemşire Alev : Konuyu anlamlı kılanlara....
Ben : konuya gerçekten anlam katanlara...
Hemşire Alev : konunun sonuna yüklem gibi gelenlere...
Ben : konuda ki gizli öznelere...
Hemşire Alev : konuda yapılacak her eyleme...
Ben : Konu da kendini sıfat olarak gören fakat sıfatsızların şerefine.... (kadehlerimizi dokuşturur ve ilk dublemizi alırız.)
Hemşire Alev : Daha ilk kadehten bu kadar konumuz var şişenin dibine gelen kadar desene roman yazacağız...
Ben : Romandaki baş roller biz olacaksak neden olmasın!!
Hemşire Alev : vay!! baş rol olmak!! zor iştir bunu söyleyeyim...
Ben : Kolayı sevdiği mi kim söyledi ?
Hemşire Alev : Zoru sevdiğini de söylemedin!!
Ben : Söyledim fakat sen anlamadın!!
Hemşire Alev : Nasıl ?
Ben : Romanın baş kahramanları biz olacağız derken aslında ne kadar zoru sevdiğimi kısaca belirttim. Hiç bir romanda baş kahramanlar kolay yolu seçmez, seçemez hep bir zorluklarla karşılaşır ve bu zorluklarla başa çıktığı için baş roldedirler...
Hemşire Alev : anladım...
Meyhaneci Adnan : Gençler balıklarda geldi!! şöyle masada bir yer açalım... afiyet olsun tekrar gençler...
Hemşire Alev : Teşekkürler Adnan amca...
Ben : Balıklar çok lezzetli gözüküyor...
Hemşire Alev : Adnan amca her zaman taze balık getirir. Adnan amcanın Müzikleri bir, balıkları ikinci sıradadır.
Ben : ve üçüncü sırada da manzarası olsa gerek...
Hemşire Alev : evet onu hepten unuttum.. hadi şerefe ....
Ben : Bu sefere hangi konuya içiyoruz?
Hemşire Alev : Bu sefer hangi konuya mı? Yusuf dedeye içelim!!
Ben : Yusuf dede de kim ?
Hemşire Alev : arka masada bak!!
Ben : (başımı arkada tarafa çevirerek) Şerefe Yusuf dede?
Hemşire Alev : Şerefine Yusuf dedem....Yusuf Dede : Sağol bey oğlum, sağol alev kızım sizinde şerefinize, sohbetiniz daim olsun...
Ben : Şimdi neden ona içtik ki?
Hemşire Alev : üç hafta önce kırk yıllık eşini kaybetti...
Ben : çok üzüldüm bilmiyordum mekanı cennet olsun...
Hemşire Alev : hayır öyle değil gerçekten bildiğin kaybetti.
Ben : Nasıl anlamadım ya ?
Hemşire Alev : Bunlar alışveriş için pazara gidiyorlar ve sonra pazarda eşini kaybediyor, aradan iki hafta geçiyor, sonra bir yaşlı bakım evinde buluyorlar eşini...
Ben : eee sonra ?
Hemşire Alev : Sonrası malum, Yusuf dede gidip alıyor eve geri getiriyor, eşinin unutkanlığı var, arada uğrarım kontrol için..
Ben : Sen gerçekten melek gibi bir kızsın....
Sohbet sohbeti açmıştı her kalkan kadehi birilerine armağan ediyorduk ve kadehlerimiz sürekli boşalıyordu... o bana kendini anlatıyor bense onu dinliyor dudağından çıkan her söz içimde yer ediyordu. Zaman geçtikçe konu daha derine iniyordu konu her derine indiğinde bir duble içiliyordu. Alev baya içmişti benim daha kadehim bitmeden, alev kendi kadehi bitirmişti.
Ben : Doldurayım...
Hemşire Alev : Olmaz!!
Ben : Neden ?
Hemşire Alev : Rakı masası adabı vardır... bütün kadehler bitmeden diğer kadehler dolmaz!!
Ben : O zaman kadehimi boşaltmam lazım...( Yarım rakı kadehini fondip yaparak)
Hemşire Alev : Hee bir de, rakı yavaş içilir, rakının erkekliği olmaz...(sarhoş bir gülümsemeyle)
Ne demek istediğini meyhaneden çıkınca anlamıştım, ikimizde zil zurna olmuştuk, arabayı ikimiz de kullanamazdık. Meyhaneci Adnan abi bunu bildiği için zaten bize bir taksi çağırmıştı. Taksiye ikimiz de bindik.
Taksici Harun : Alev abla, ev mi ?
Hemşire Alev : evet Harun eve!!!
Taksici Harun : tamam abla...
Ben : Taksiciyi nereden tanıyorsun ?
Hemşire Alev : Harun; Meyhaneci Adnan abinin oğlu, beni o hep bırakır eve... -Harun hanımın nasıl oldu? var mı ağrısı?
Taksici Harun : Yok abla sağlığına duacıyız. Çocukta kırkına girdi abla, Allah izin verirse mevlütte seni de bekliyoruz...
Hemşire Alev : İnşallah gelirim tabi,(sarhoş gözlerle bana dönerek) gideriz demi ?
Ben : tabi gideriz, gideriz mevlüte....Eve doğru yola koyulduk ve alev başını omzuma yaslayarak uyuya kaldı.Bense başımı camdan yöne çevirerek dışarıyı izledim ve geçirdiğim keyifli saatler sanki gözümün önünden geçiyordu. Gözlerim gittikçe düşüyor ve bende neredeyse uyuyacaktım.
Taksici Harun : Abla geldik!!!
Ben : Alev!! Alevv geldik!!
Hemşire Alev : beş dakika daha...
Ben : ne kadar kardeşim borcumuz ?
Taksici Harun : Yok abi ne ücreti ablamızın bizim için yaptıklarının yanında lafı bile olmaz...
Ben : İyi peki o zaman!! Alev, evin anahtarları nerede ? çantan damı ?Hemşire Alev :(uykulu bir şekilde anlaşılmayan cümlelerle) evet çantada...
Ben : (Çantadan anahtarı alarak) Hadi boynuma sarıl hadi geldik, (mırıldanarak daire kaç peki ?) Alev, Alev dairen kaç ?
Hemşire Alev : dört!!
Asansöre bindik ve ikinci kat düğmesine bastım, kapının önüne geldiğimizde ikimizde ayakta duramıyor sağa ve sola yıkılı-yorduk. Ben bir yerden alevi tutmaya çalışıyor diğer taraftan kapıyı açmaya çalışıyordum. Sonun da kapıyı açtım ve içeri girdik. Alevi yatırmak için onun yatak odasını arıyordum ve sonunda bulmuştum. Alevin üzerinde ki hırkayı ve ayakkabıları çıkararak yatağa yatırdım. Ve bir süre alevin uyumasını seyrettim, kısa bir süre izledikten sonra oturma odasında bulunan koltuğa geçerek koltukta sızıp kaldım. Sabah kalktığımda ise....