BÖLÜM 10 : TATLI RÜYALAR

167 6 52
                                    

Bölüm ithafı en meraklı okuruma :) 

Herkese Merhabalar ! Arayı fazla açtım farkındayım. Yazarken, hikayeyi çok çok özlediğimi fark ettim. Yusuf'u, Kamer'i, Erdem'i kurgulamayı, her birinin ruh haline bürünmeyi çok özlemişim gerçekten. Ne yazık ki bu zevkten uzun bir süre mahrum kaldım. Bölümüm iç mimarlık olduğu için proje yetiştirme uğruna günlerimizi gecelerimizi verdiğimiz zamanlar neredeyse dönemin her anıydı. Yıpranmışım diyebilirim. Yeni bölümlerle tazelenmeye geldim. Umarım eski formuma bir an önce kavuşabilirim. Beklentilerinizi karşılayabilecek miyim bilemiyorum ama az da olsa yeni bölüm yayınlamak istedim. Yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım. Keyifli okumalar ! :)

Adımlarımla büyüyen oda,bakışlarımla uzayan duvarlar, içimdeki kıpırtıyla hareketlenen minik duygu kırıntıları ve heyecanıma yenik düşmüş mimiklerim. Odanın içinde volta atarken yüzümdeki aptal sırıtmanın kaynağını elbette biliyordum. Biliyordum da tarifini pekte yapamıyordum. Neydi , nasıl anlatılırdı?

Sevilmek. Değer görmek. Sevildiğini fazlasıyla hissetmek. Belki yaşam umudu, bir dayanak. Sanırım böyle olmalıydı. Belki de geleceğe dönüş. Hayallerden yoksun dünyamda insanların yeşermesi, benimle birlikte yaşamlarına devam etmeleri ve beni önemsemeleri az şeyler değildi benim için.Her ne kadar uzun bir süre zarfında bu tür şeylere ihtiyacım yokmuş gibi davransam da.

Kamer'e minnettardım. Dostluğu için sevgisi için, ince düşünceleri için. Fark edildiği üzere Kamer yanındakilere sahip çıkıyor benimsiyor, her daim yüzlerini güldürmek istiyordu. Bunun analizini kolayca yapabiliyordum çünkü içi dışı bir olan bu kızı anlamam hiçte zor olmuyordu. Safane duyguları kendisini bu şekilde ele veriyor, sanki her bir uzvu çığlık çığlığa Kamer'in masumiyet timsali olduğunu haykırıyordu. Ben benim işte. Eksik gözlerimle merhameti andıran düşüncelerimle her bir yanından pozitiflik akan saf niyetimle yanınızdayım. Sevdiklerimin yanında. Ne olur sizde çok görmeyin bana iki çift sözü, her ne kadar yük olduğumu fark edip dile getirebilsem ve size özürlerimi sunsam bile. Böyle olmalıydı çünkü mavinin harikulade tonundaki gözlerinden saçılan ışıklar kalbinin yansıması haykırışlarının ispatıydı. Ve öyle de olacaktı. O gözlere bakmaya devam ettiğim sürece fikrim sabit kalacak, dostluğundan ve sevgisinden ayrı kalmayarak her daim yanında bulunacaktım.

Erdem'e ne demeliydi? Bu çocuk beni şaşırtmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecek miydi? Sanırım onu bu şekilde kabullenmem gerekiyordu. Her an sürprizlerle dolu bir Erdem. Hoş bir sürpriz.

Peki ya kapıda Kamer'i gördüğüm an? Neyle kıyaslanırdı bu an? Şaşkınlığın ve mutluluğun hangisi daha ağır basıyordu bu anda? Sanırım öncesinde şaşkınlıkla afallayan beyin devamında mutluluk hormonu için sinyaller gönderiyordu. Peki hangi ara insanın kafasına bir ton soru intikal ediyordu? Doğru mu görüyorum? Gelmiş mi gerçekten? Benim için mi gelmiş? İyi de nasıl gelmiş? Sonrasındaysa üzerinde hissedilen bakışlar sebebiyle atakta bulunma. Ve devamında da kekeleyen bir vaziyette konuşma çabaları.

Yapılan konuşmalar zihnimde bir bir tekrar edilirken ışığı kapatarak yatağa uzandım. Ağırlaşan göz kapaklarımı kapanırken huzura bandırılmış bir hisle uykuya daldım.


...


''Yusuf aç gözlerini! Yusuf!''

Issız bir orman. Bir yanda berrak nehir diğer yanda yemyeşil ağaçlar ve kır çiçekleri. Gördüğüm güzelliklerin hiçbiri beni cezbetmezken bedenimi esir almış duygular, bulunduğum ortamı terk etmem konusunda beni zorluyordu.Sonunu bilmediğim bir yöne doğru adımlarımı sıralarken nereden geldiğini idrak edemediğim sesin Erdem'e ait olduğunu anlamam çokta uzun sürmemişti. Etrafa hızlıca bakınırken Erdem'i arıyor bir yandan da fazlasıyla huzur barındıran bu ortamı terk etmek için çabalıyordum.

GÖZLERİMİ KAPATSAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin