Öncelikle herkese merhabalar ve ardından hayırlı Ramazanlar :)
Çok bekletmedim umarım. Yoğun geçen Ramazan sebebiyle bölüm yazmakta biraz zorlandım herkesten özür diliyorum gecikme için. Ramazan boyunca bu durum böyle devam edebilir ama sonrasında bölümleri sıklaştırmak için çabalayacağım. Sıklaştıramazsam da sayfa sayılarını arttırmaya çalışacağım.
Çok çok güzel yorumlarda bulunanlar, tavsiye verenler var aranızda. Hepinize çok teşekkürler. Yorumlarınızı okudukça nasıl mutlu oluyorum nasıl havalara uçuyorum bir bilseniz ! :) Desteğinizi hiç esirgemeyin benden. Sizden güç alıyorum ben. Oy ve yorumlarınız benim için çok kıymetli. Şimdiden herkese teşekkürler.
Aradan çekiliyor ve yeni bölümle sizleri baş başa bırakıyorum.
Bal tadında keyifli okumalar ! :)
[ Bu arada 5 Bin olmuşuz nasıl bi mutluluktur bu Allah'ımm :) ]
~~~
Sessizliğini bozan, hırçın dalgalarını karaya vuran deniz, durdurak bilmeden tuzlu suyunu saçıyordu etrafa. Rüzgara sırtını dönen, başlaması an meselesi olan sağanaktan kaçan insanlardan ibaretti şuan Alsancak sahil. Denizin dalgalarına özenmişçesine çalkantılı olan koşuşturmaca da sadece iki insan vardı dinginliği koruyan. Biri ben, diğeri de Kamer. Biri kızarmış gözlerle masum bakışlarıyla bankta oturan ve hiç bir şekilde havanın sertliğini tınlamayan Kamer, diğeri de onun bu halini şaşkınca seyre dalan ben.
Üzerimdeki ceketi yavaşça sıyırırken gözlerimi ayırmıyordum Kamer'den. Beklediğim bir açıklama vardı fakat şuan da pekte anlatacak gibi görünmüyordu.
Çıkardığım ceketi Kamer'in arkasında tutarak iki elimle ceketi omuzlarına yerleştirdim.Aramızdaki mesafe belki de şu zamana kadar olanlardan en kısasıydı. Yakalarını düzelttiğim ceketten ellerimi çekerken, gözlerine takıldı gözlerim. Kenarlarında daha koyu tonlarda olan mavi, göz bebeğine doğru daha açık bir hal alıyordu. Kitreli suda yapılan ebru misali ortaları ise koyu ve açık tonların karışımı şeklindeydi.Dağınık ama bir o kadar hoş. Büyüsüne kapılmamaksa mümkün değildi.
Aramızdaki mesafenin darlığından rahatsız olabileceğini düşünerek yerimde doğrularak bir iki adım geriledim.
Sağ elini havaya doğru kaldırdı.Omuz hizasında uzattı sağ kolunu. Karanlıkta lambanın düğmesine ulaşmak isteyen bir insanı anımsatıyordu sanki şu hali. Ne kadar uzaklıkta olduğu bilinmediğinden yavaşça uzatılan el, gücünün yettiğince ileri götürülüyor ki amaç düğmeye ulaşıpta ışığı açabilmek. Sonrasında pekte uygun bir benzetme olmadığını varsaydım. Görmeyen birinin karanlıkta ışıkları açmak istemesi kadar saçmaydı Kamer'e yakıştırdığım benzetme.Uzattığı kolundan kavradım, kalkmak istiyor herhalde diye düşünerek yardımcı olmaya çalıştım. Kamer ise uzattığım elimi iteleyerek tekrardan uzattı elini.
''Yere çöm.''
Bu sözü ilk duyduğumda şaşırmıştım.Neden böyle bir şey dediğini anlamamıştım. Şimdiyse şaşırmamı gerektirecek bir durum yoktu. Ne yapacağını artık biliyordum.
Tereddüte düşmeden dizlerimi kırarak yere çömeldim. Beklediğim gibiydi. Uzattığı eli çoktan keşfe çıkmıştı yüzümde. Elini yüzümde gezdirdikçe surat ifadesi değişiyordu. Bense bunu neden yaptığını düşünmekle yetiniyordum.
''Alnındaki çizgiler fazla mı uzun?Gözlerini belertmişsin anlaşılan ki göz kapaklarına değemiyor parmaklarım. Ağzını kapa ağzını. Yine açmışsın kocaman.Düşecek şimdi yere.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖZLERİMİ KAPATSAM
Novela Juvenil©Tüm hakları saklıdır Bir insan bu kadar mükemmel olabiliyorken nasıl bütün güzelliklerden mahrum kalabiliyor? Güneşin doğuşu, Ay'ın duru güzelliği, yıldızların ışıltısı, rengarenk kelebekler, kuşlar,çiçekler,gökkuşağı,mavi,pembe,kırmızı,mor... En b...