Koğuş

35 1 0
                                    

Kitabın sonuna geldiğimde yüzümde sıcak bir tebessüm oluştuğunu hissettim. Sonra düşündüm.. en son ne zaman böyle içten gülümsemiştim? Bu tebessümü fark eden sadece ben değildim elbette.

'' Noldu bacım yüzün gülüyor?'' dedi Aysel abla. Şu koğuşta kendimi anlattığım, derdimi dinleyen tek kişiydi belki de. Hoş herkesle konuşan bir tip de değildim ama bu kadında tanımlayamadığım bir şefkat, sıcaklık, kimsede olmayan bir hayat tecrübesi ve inanılmaz bir olgunluk vardı. Ona göre başına gelen türlü felaketler bile bir sebep için gelmişti başına. Kadere inanıyor ve değiştirmek için çaba bile sarf etmiyordu. Bazen ona kızmıyor değildim. Bir insan bu kadar iyimser olabilir miydi? Başımıza ne geldiyse hep iyilikten gelmemiş miydi? Şu lanet kokulu koğuş odasında bile nasıl oluyordu da hala hayata pozitif bakabiliyordu? Ama ne olursa olsun bu kadında karşı koyamadığım bir enerji vardı. Ne zaman yanımda belirse kendimi ona bir şeyler anlatırken buluyordum. Ama bu günlerde biraz neşesiz duruyordu. Sanırım buradan kısa bir süre sonra gidecek olmam onu biraz üzüyordu çünkü koğuşta kimse onu adam yerine koymuyor, 'günaydın'ını bile duymazdan geliyorlardı. Kendimi kitabın etkisinden -zor da olsa- kurtarıp cevap verdim:

''Nolsun be Aysel ablam hayaller işte. Yeni bitti. Okumak ister misin sen de?''

''Bir gün beni de okusana sen. Hep elin hayallerini okuyup okuyup uzaklara dalıyon bu Aysel ablanda ne hikayeler var. Oku oku bitmez'' diyerek şen kahkahasını yine patlattı. Diğer ranzada gazete okuyan Fisun gözlüklerinin üzerinden sinirli sinirli bize baktı. Oldum olası sevmem bu kadını gudubet nemrudun teki!

'' Şşş sessiz ol hanım ağa sinirlendi '' dedim sırıtarak.

''Amaaannn bee böyle hayat mı geçer Linam! Yorulmuyor mu kaşlarını sürekli çatmaktan? Kim bilir neler yaşadı da böyle katılaştı yüreği zavallının'' dedi ondaki bakış açısına asla sahip olamayacaktım. Bu yüzden kıskanıyordum aslında onu. Onun gibi gülebilmek, hayata sarılabilmek, her şerrin ardından iyi bir sebep arayabilmek... Bunlar kesinlikle benim mayamda yoktu. Sahi yok muydu gerçekten? Ben de Aysel abla gibi neşeli, şen kahkahalı, iyilik abidesi bir kız değil miydim önceden? Zaten sırf bu yüzden burada değil miydim? En son kime iyilik etmiştim? Hatırlamıyordum... En büyük kötülüğü de kendime etmiştim. Bu yüzden de bu lanet koğuşu en çok ben hak ediyordum.

Ranzamın kenarına bir çentik daha atarak geri kalan günlerimi saymaya başladım. 43... Sadece 43 gün kalmıştı buradan çıkmama. İyi ama 43 gün sonra ne olacaktı? Nereye gidecektim? Sabıkalı damgasını yememle birlikte hayatımdaki her şey değişmişti. En yakın arkadaşlarım bile 2. haftanın sonunda aramaz sormaz olmuşlardı. Ölene kadar kankaydık oysa... Ailem zaten hep aynıydı. Onlar için ha vardım ha yok. Üstüne bir de bu iş çıkınca zaten bahane arayan ebeveynlerim bana tamamen sırt çevirmişti. İşime de gelmiyor değildi açıkçası. Bir yaştan sonra gerçekten çekilmez oluyorlardı.

''Kaç gün kalmış?'' dedi Aysel abla. Sesinde belli belirsiz de olsa hüzün vardı.

'' 43'' dedim sade dümdüz bir tonla

'' Peki ya nolacak? Nereye gideceksin? dedi

'' Bilmiyorum ablacım şimdi bunları konuşmayalım. Hem sen demez miydin gün doğmadan neler doğar diye?''

''Doğru diyon güzel kızım da vakit daraldı aha 43 diyon. Ne zaman sorsam hep geçiştiriyon bu ablanı gel inat etme dediğimi yapalım''

'' Aysel ablam dedim sana o iş yaş. Bu yaşımdan sonra yapamam ben onu''

'' Delinin zoruna bak hele nesi varmış yapılmayacak! ağzı var dili yok kadıncağızın. Hem senden iyisini mi bulacam ben. Bu devirde kim kime güvenir de bir insana bir insanı emanet eder?''

Mevsimsiz DüşlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin