Düğündeyim. Kimin düğünü olduğunu bilmiyorum. Gelin ve damat çok asil ama tanımıyorum. Dans müzikleri harika. Nostaljik bir parça. Eski Türk sinemalarında duyduğum bir şarkı ama adını hatırlamıyorum. Yemekli bir kır düğünü. Ancak yemekler bir garip. Menüde kızarmış ekmek ve sucuklu yumurta var. Bu insanlar gerçekten çok garip diye düşünürken yine tanımadığım biri kolumu dürterek " hadi kalk sen de oyna " dedi. Yüzüne baktım çıkaramadım cevap verecektim vazgeçtim. Sonra tekrar
"kalksana yahu nasıl gençsin sen?"
Artık sinirlenmeye başlamıştım okkalı bir cevap verecektim ki dilim ağzımda büyüyüp resmen toparlandı ve kelimeler çıkmaz oldu. Panikledim.
" Lina kalkmayacak mısın?" bu sesi tanıdım. O yumuşak sesti bu. Dönüp baktım ama kimse yoktu arkamda ama duyduğuma ve tanıdığıma emindim. Mehlika hanımın sesiydi nereye kaybolmuştu ki.
"Linaaa?" sesin kaynağını bulmam gerekiyordu. Ansızın biri beni itekledi ve düştüm. Hem de uçurumdan..
" korkuttum mu seni?" uyandığımda yanı başımda durmuş gözlerime bakıyordu. Bir an nerede olduğumu hatırlamaya çalıştım. Bu oda, mobilyalar,kanaviçe işli yorgan.. Nihayet idrak edebildim. Mehlika hanımın evindeyim. O saçma sapan rüya da neyin nesiydi öyle?
" günaydın Mehlika hanım rüyamda düşüyordum da..."
"rüya gördüğünü tahmin ettim göz kapakların deli gibi hareket ediyordu uyandırmak için birkaç kez seslendim ama uyanmadın. Hadi kalk bakalım sana kızarmış ekmek ve sucuklu yumurta hazırladım. Soğumadan ye"
Dedi ve göz kırparak yanımdan uzaklaştı. Bütün o saçma rüya odaya dolan kızarmış ekmek ve sucuklu yumurta kokusundanmış.
Valizimdeki kokuşmuş pantolon ve boğazlı kazağımı çıkarıp kırış buruş olmasına aldırış etmeden üstüme geçirdim ve karnımda çalan zili susturmak için hızla aşağıya indim. Kahvaltı masası harika görünüyordu. Her çeşit reçel, zeytin, peynir... Hepsini silip süpürmek istiyor ancak görgüsüz görünmek istemiyordum. Mehlika hanım pencere kenarındaki berjere geçmiş gazete okuyordu. Beni görünce
" hadi ama buz gibi oldu hepsi" dedi
"siz yemeyecek misiniz?" diye sordum o da okuma gözlüklerinin üstünden bana bakarak:
" ben her sabah 6.30 da kahvaltımı yaparım küçük hanım. Birazdan öğle yemeğimi yiyeceğim" dedi ve gülerek duvardaki antika saati işaret etti. Utanarak saate baktım. Aman Allahım saat çoktan 12 olmuş bile. Çok utanmıştım ve açıklama yapma gereği hissediyordum
" şey... Ben hiç... Bu kadar uyumazdım nasıl oldu anlamadım. Yani.. Bu saa" Daha cümlem bitmeden bir kahkaha koptu
" hahahaaayytt.. Kızım sen gençsin tabi ki uyuyacaksın. Bak bana. Senin gibi uyuyabilmek için neler vermezdim ama uyuyamıyorum. Uykumun en derin yerinde acıyla uyanıyorum." dizlerine vurdu ve devam etti:
" ah şu dizlerim sağlam olsaydı neler yapardım neler. Aman kızım sen sen ol sağlığının, gençliğinin değerini bil. Bu günler bir daha geri gelmeyecek. Her anın tadını çıkar nasılsa yaşlanacaksın. O yüzden şimdi güzelce bir uyku çekip vücudunu dinlendirdiğin için sakın benden utanma. Ama bidahaki sefere biraz daha erken kalkmaya çalış canım sıkılıyor benim " diyerek güldü gülüşüne ben de karşılık verdim içime tarifsiz bir mutluluk yerleşti.
Olabildiğimce kibar olmaya çalışarak kahvaltımı yaptım. Aslında tıka basa doymamıştım utandığım için hepsini bitirmemiştim. Ben kahvaltımı yaparken antika sayılır bir radyodan nostaljik şarkılar hiç ara vermeden çalmaya devam etmişti. Demek düğünümde dans eden asil gençlerin dans müziği de buradan girmişti rüyama. Bir de gelinle damadı hatırlayabilsem rahatlayacaktım..
Masayı topladım bulaşıkları gıcır gıcır sanki hiç kullanılmamış gibi duran bulaşık makinesine dizdim. Acaba elde mi yıkasaydım? Sudan tasarruf olsun diye düşünüp dizmeye başladım. Pencerenin önündeki tezgahta solmuş hatta çürümüş çiçekleri çöpe atıp vazoyu da elimde yıkayıp kuruladım. Tezgahı bir güzel
Sildikten sonra canım acayip derece kahve istedi. Üniversitedeyken ev arkadaşımla yapmayı en sevdiğim şey karşılıklı oturup keyif kahvesi içmekti.. O zamanlar keyifliydik tabi. Tek derdimiz Büte kalmadan sınavları verebilmekti. Ama sanki dünyanın bütün derdini kahrını omuzlarımıza yıkmışlar da altında kalmışız gibi hissediyorduk o zamanlar. Şımarıklığım had safhadayken, hayatım derse girip çıkmak, geceleri eğlenmeye gitmek, arkadaşlarımızla monopoli okey oynamak, her yaz tatili mutlaka bir arkadaşımızın yazlığına gitmek, sabahlara kadar sokaklarda dilediğimiz gibi gezip tozmakla meşguldü. Ve mutluydum.
Deli dolu ve mutlu... Kurduğumuz hayallerin çeyreğini bile gerçekleştiremeden yabancı bir evde yaşlı bir kadınla başbaşaydım işte. Daha derine inmemek için salona geçtim Mehlika hanımın karşısındaki berjere oturdum. Artık tanışma vaktimiz gelmişti. Sonuçta buraya yiyip içip uyumaya gelmemiştim.
Ben oturunca hala bitiremediği gazetesini katlayıp yanındaki fiskosun üzerine bıraktı. Gözlüğünü itinayla çıkarıp gözlük kutusuna koydu onu da fiskosun üzerine bıraktı.ellerini dizinde kenetleyip gözlerimin içine baktı
" aslında yemekten önce kahve içme gibi bir alışkanlığım yoktur ama bugün nedense canım kahve içmek istiyor. İkimize bir kahve yapar mısın? Benimki orta olsun.." dedi
şaşkınlığım yüzüme yansımış olacak ki bana çaktırmadan güldü. Bu kadın kesinlikle içimi okuyordu hemen yerimden kalkıp hızlı adımlarla mutfağa girecektim ki kahvenin yerini bilmediğim aklıma geldi sormak için arkamı döndüm
" kahve kapının arkasındaki tahta dolapta" dedi
" tamam " dedim ve güldüm galiba bu duruma yavaş yavaş alışıyordum. Maharetimi göstermiş bol köpüklü iki kahve yapmıştım. Kokusu bile beni benden almaya yetmişti.
" konuşmamız gerektiğini düşünüyorsun değil mi?" dedi
" evet" dedim
" pekala. Eğer bu seni rahatlatacaksa başlayalım o vakit" dedi. Ne diyeceğimi, nereden başlayacağımı bilemiyordum. Dilim tutulmuştu adeta. Tıpkı o rüyamdaki gibi dilim ağzıma büyük geliyor konuşamıyordum.
" aslında senin hakkında bilmem gerekenleri zaten Aysel' den biliyorum. Bunun dışında bilmem gereken bir şey olursa zaten öğrenirim ama senin bilmen gereken şeyler olduğunu düşünüyorum " dedi ve vücudunu bana biraz daha döndürdü
" mesela her sabah 6'da kalkar ve 6.30 da kahvaltıda olurum. Erken kalkma sebebimi biliyorsun zaten. Senden bana kahvaltı hazırlamanı istemiyorum. Uykunu benim gibi bir bunağın lüzumsuz kahvaltısı yüzünden ziyan etmeni istemem"
"estağ" dedim ve kaldım çünkü eliyle bana sus işareti yaptı ve devam etti
" ama öğle ve akşam yemekleri senden. Malum dizlerim artık beni taşımak istemiyor. Yemek seçmem ama çok tuzlu ve yağlı olmasın. Akşamları 6 dan sonra asla yemek yemem lakin meyveye hayır demem. Çarşamba günleri semt pazarı kurulur. Her çarşamba yan komşunun torunu pazar eksiğimi alır sağ olsun. Ama bundan sonra sen gidersin. Hem biraz hava almış olursun
Haftada bir ortalığı silip süpürürsen de daha hijyenik bir ortamda yaşarız. Senden önce Fatma Hanım hafta bir gelip temizliyordu amma anneciği rahatsızlanmış memlekete gitti. Bir daha ne zaman gelir kim bilir. akşam 8 ile 9 arası kitap okuma saati. Zaten dokuz buçukta yatıyorum ama sen istediğin saatte yatabilirsin.
Bu arada çamaşır makinesi ikinci kattaki banyoda. Kıyafetlerini yıkayabilirsin. Dolabında temiz kıyafet var yenilerini alana dek onlarla idare et. Bana da Mehlika hanım değil Mehlika Sultan de. Komşumun torunu bana öyle diyor. Laf aramızda kendimi daha genç hissediyorum" dedi ve kıkırdadı. Mehlika Sultan.. Sevmiştim bu işi. Hem işi hem onu. Mehlika Sultanı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsimsiz Düşler
RomanceBizim gibilerin her yaşı içinde yüzyıllık yaşanmışlık barındırır. Yüzümüzde çizgi gözlerimizde solgunluk varsa bilin ki acılar dostumuzdur