43. Gün

27 1 0
                                    

Son çentik de atıldığına göre artık buradan ayrılabilirdim. İnsanoğlu ne tuhaf varlıktı. Burdan çıkmak için gün sayarken şimdi içimi garip bir hüzün kaplamıştı. Halbuki beni buraya bağlayan Aysel abladan başka kimse yoktu.  Çok da güzel anılar biriktirmemiştim buraya dair ama nedense iç sesime, göz pınarlarıma dolan akıntıya ve sızlayan burnuma engel olamıyordum.
   Vedaları sevmediğimden kısa kesip ve sadece Aysel ablaya sarılıp nihayet gerçek dünyaya döndüm. Dışarı adım atmamla kısa süreli bir baş dönmesi yaşadım. Sanki yerle gök benle dans ediyordu. Yıllar sonra toprağa dokunmanın, kokusunu içime çekmenin çocuksu mutluluğunun baş dönmesiydi bu. Ayrılırkenki hüznümden eser kalmamıştı. Kesinlikle nankör bir insandım ve bencil.
  Elimi montumun cebine atınca parmaklarıma değen buruşuk kağıdın dokusuyla kendime geldim. Zihnimi toparlayıp etrafıma bakındım. Az ileride bir taksi durağı olduğu için çok şanslı; ancak taksiye binecek param olmadığı için çok şanssızdım. Aysel ablanın koğuşta çıkmadan evvel cebime sokuşturduğu parayla idare etmeli ve en yakın dolmuş durağına gidip adres tayin etmeliydim.
  Bacaklarım üşümekten donmaya geçerken nihayet beklediğim dolmuş gelmiş uzun süre toplu taşıma araçlarına binmediğim için garip bir hisle dolmuştum. Sanki herkes yüzüme bakıyor zihnimden geçenleri okuyor gibiydi. Böyle bir şeyin mümkün olmadığını bildiğim halde bu etkiden kurtulamıyordum.
  Yaklaşık yirmi dakika sonra şehrin görüntüsü değişti. Tek katlı evler yerini yüksek katlı binalara; mahalle bakkalını andıran dükkanlar ise  alışveriş mağazalarına bıraktı. İnsanların giyim kuşamları bile anında farklılaşmıştı. Bir an korkup şoföre adresimi hatırlattım acaba beni  indireceği durağı unutmuş muydu?
" yok abla senin gideceğin yere iki durak var daha" diyince biraz olsun rahatladım. Neden Aysel abladan daha fazla bilgi edinmemiştim ki!
" abla sen burda inecen" evet bu cümle benim içindi. Yerimden biraz şaşkın biraz da aceleci şekilde kalkıp teşekkür edip indim. Elimde adresle kalakalmıştım. Acaba hemen adrese mi gitmeli yoksa bu zengin caddeyi kafama göre adım adım gezmeli miydim?  bilmediğim bir eve, tanımadığım yaşlı bir bunağa gitmek için oldukça vaktim vardı. Öyleyse her genç kız gibi yapmam gerekeni yapmalı yani gezmeliydim.
  Soğuk hava başımı ağrıtana kadar gezdim. Amaçsızca vitrin camlarına baktım. Isınmak için bir iki mağazaya da girmedim değil. İçimden gitmek gelmese de hem hava iyice soğumuş hem de karanlık iyice çökmüştü. Hava daha da kararmadan artık gitmeliydim. Sora sora bulduğum evi görünce bütün gün soğukta aptal aptal vitrin camlarına bakıp vakit geçirdiğim için  pişman olmuştum. Burası ev değil adeta saray yavrusuydu. Girişteki ismi görmesem yanlış yere geldiğimi düşünecektim ama değildi. Altın yaldızlı harflerle MEHLİKA AYDINOĞLU yazıyordu.

Mevsimsiz DüşlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin