"Bergüzar sultan bu mis kokular da ne böyle? Döktürmüşsün yine"
"Benim biricik torunum gelir de döktürmez miyim anneannesinin yakışıklısı, bal kaymaklısı? Anlat bakalım neler yaptın görüşmeyeli?"
Neler yapmıştım sahi? Hiçbir şey. Monoton hayatıma monotonluklar serisinden başka bir şey eklenmemişti. Projeler, taslaklar, çizimler,görüşmeler görüşmeler... Tabi ki bu tonton kadına, hayatımın anlamına bunları söylemeyecektim.
" süper gidiyor sultanım çizimler projeler o kadar yoğun ki vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorum" dedim. Dolma tenceresinin kapağını açıp tekrar kapadı,elini havluya sildi, gözlüklerini burnundan yukarı kaldırıp bana baktı. Evet ciddi bir mesele olduğu ortadaydı. Gardımı aldım ve ağzından çıkacaklara kendimi hazırladım. Yoksa rapor sonuçları bana dediği gibi iyi değil miydi? Bilmediğim başka bir hastalığı mı ortaya çıkmıştı? Bu aralar çok boşlamıştım keşke ziyaretlerimi daha sık yapsaydım. Aklımdan türlü düşünceler geçerken " gel şöyle senle konuşacaklarım var azıcık" dedi arkasını döndü salona doğru yol aldı. O an kalbim gümbür gümbürdü kötü şeyler duymaya hazır olmadığımı anladım. Ağır bir sessizlik içinde peşinden gittim. Bir şey sormaya ya da konuşmaya cesaret edemiyordum. Sakinliğimi korumaya çalışarak her zamanki yerimize pencere önü fiskos köşemize oturduk. Saniyeler yarım asır gibiydi. Yüzü ciddi,elleri titrek ancak soluğu düzenliydi. Hafif öksürerek boğazımı temizledim artık konuşması için sabırsızlanıyordum. Bir müddet sonra nihayet bir girizgah yaptı.
" oğlum biliyorsun artık iyice yaşlandım" dedi soluk alıp arkasına yaslandı. Vücudunu bana doğru biraz daha döndürüp " bugün varım yarın yokum " dedi. Yutkundum... Kesinlikle hazır değildim..
" senden başka kimsem de kalmadı."dedi. sessizlik.. Asırlarca süren bir sessizliğin ardından
" evlen artık canım aa torun sevmek istiyorum ben artık" demesiyle cümlesinin her kelimesini hatta her harfini beynimde gezdirip idrak etme çabasına girdim ve o anda kendimi nasıl sıktığımı farkettim. Meğer anneannemi nefesimi tutarak dinlemişim. Bir duygu dalgası içinde kayboldum. Önemli bir şey olmadığı için sevineyim mi böyle davranıp yüreğimi ağzıma getirdiği için kızayım mı bilemedim.
"neden bana öyle bakıyorsun canım kötü bir şey mi dedim?" diye sitemkar bir cümle sarf etti. O an benden bir cevap beklediğini ve ağzımı bile açmadığımı fark ettim. Biraz serzenişte bulunup
" allah aşkına anneanne bu muydu derdin! Ne o öyle ciddi ciddi tavırlar, kesik kesik cümleler? Sen benim yüreğime mi indireceksin! " dedim ve dakikalardır içimde tuttuğum nefesimi bu şekilde savurdum. Evet biraz sert çıkmıştım belki ama felaket korkmuştum.
" ne delleniyorsun canım! Az önce Bergüzar sultanken şimdi anneanne mi olduk?" dedi
" ah evet artık yaşlanmışsın ya bundan sonra anneannesin sen. Hatta nine! " dedim
"nine olabilmem için bir torunum olması gerekir murat efendi!" dedi
Hayretler içindeydim. Ben torunuydum ve bana torununun olmadığını söylüyordu
" anneanne. Bak anneanne dedim yani annemin annesi. Dolayısıyla senin torunun. Ne demek torun sevmek istiyorum, torunum yok? Ben neyim burda? "
" canım sen kocaman adam oldun bana küçük torun lazım" dedi. " off anneanne senle tartışmayacağım. Benim kurulu bir düzenim var kaç kere söyleceğim sana daha bunu? Ben uzunca bir süre evlilik düşünmüyorum o kadar sorumluluk sahibi hissetmiyorum kendimi daha."
" sen mi sorumluluk sahibi değilsin? Ayol her çarşamba Mehlika'nın pazar eksiğini alan ben miyim? Her hafta beni yoklayıp eksik listemi hazırlayıp getiren sen değil misin? Bir çocuk gibi bana baktığın yetmedi mi? İşin var, gücün var, evin var e daha ne bekliyorsun yaşlanıp gideceksin ve evde kalacaksın başıma." dedi. Konusurken yine soluksuz sıraladı cümlelerini. Kaç yaşında olursa olsun bu kadın sanırım asla vazgeçemeyecekti inadından. Konuşmanın nereye gideceğini, sonunu nasıl bağlayacağını bildiğimden ufak ufak kaçmaya niyetlendim. Mehlika sultana gidip bir kahve içersem döndüğümde en azından konu kapanmış olur diye düşünüp ayağa kalktım.
" ben gidiyorum Mehlika sultana bir uğrayacağım, bakıcısı geldiğinden beri göremez oldum yüzünü. " dedim ve kapıya yöneldim. Arkamdan
" nereye gidiyorsun daha konuşmamız bitmedi ki, hem ben de geleceğim bekle beni" dedi.
"ocakta yemeğin var anneanne unuttun mu? Yanmış dolma sevmediğimi çok iyi biliyorsun." diyip soğuk havaya bıraktım kendimi. Azıcık bir mesafe olsa da kendimi sorgulamadan edemedim. Evlilik.. Ne uzak bir kelime.. Çiti geçip Mehlika sultan konağına girdim zile bastım ve beklemeye başladım. Kapının bu kadar hızlı açılmasına mı yoksa kapıyı açana mı şaşırmalıydım bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsimsiz Düşler
RomanceBizim gibilerin her yaşı içinde yüzyıllık yaşanmışlık barındırır. Yüzümüzde çizgi gözlerimizde solgunluk varsa bilin ki acılar dostumuzdur