Gece irem'i sokakta gördüm arkadaşlarıyla gülüp eğleniyordu. Hafif sendelerken yanındaki bir erkeğe kolunu attığını, hatta erkekte elini İrem'in beline doladı. Çıldıracak gibi oldum, hemen yanına koştum. Beni görmedi bile gülmeye devam etti. Dahası mı bana alay eden gözlerle bakıp "bu kim yaa!?" diyip güldü...
"Furkan, hadi kalk oğlum öğlen oldu." Gözlerimi açtığımda, boynumun ve yüzümün terlemiş olduğunu hissettim. Ayağı kalktım ve bunun bir rüya olduğuna kendimi inandırdım. Annem odamın kapısında dikilmiş duruyordu. "Üstünü değiştirip gel kahvaltı yapıp çıkacağız." Annemin söylediklerini tabi ki yapacaktım her ne kadar istemesem de." Banyoya girdiğimde etrafın bir hayli dağınık olduğunu fark ettim. Dağınıklıktan hiç hoşlanmazdım. Kirli sepeti devrilmiş, yerler de ıslaktı. Böyle bir şey yaptığımı hatırlamıyorum. Annem zaten yapmaz o çok titizdir. Kahvaltı masasına geçtiğim gibi zil çaldı. Annem kapıya giderken ben kendi kendime konuşmaya başladım. "Acaba İrem mi? Aman banane ben artık onu düşünmeyeceğim. Eski halime geri döneceğim." Gelen, kapıcı vedat abiymiş. Ekmek getirmiş. Annemin telefonu çaldı. Titrek bir sesle "efendim" dedi.
Kahvaltı faslından sonra annem hiçbir şey söylemeden çıktı. Tabi ben de arkasından gittim. Annem karşıdan karşıya hızlı koşarken son süratli gelen otomobil anneme çarptı. Havada bir kere takla attıktan sonra tekerleğin altında kaldı. Arabadaki gerizekalı arkasına bile bakmadan ve hız kesmeden gitmeye devam etti. Annem kan revan yerde yatıyordu. Sesimin çıktığı kadar bağıdım. Yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başladı.
Gözlerimi araladığımda kendimi sedyenin üstünde yanımda doktorın koşuştuğunu gördüm. Zaman çok hızlı geçiyordu sanki doktorların sesini duyamıyor ağız harekeyletini de takip edemiyordum. "Annem nerede?" Diye sordum. Yoğun bakıma almışlar.
Birkaç saat sonra kendime tam olarak geldiğimde yoğun bakım kapısının önüne gittim. Gözlerim ağlamaklı bir şekilde çaresiz beklerken birden doktor çıktı.
-Hastanın yakını sen misin?
+Evet ben oğluyum.
-Öncelikle sakin olun. Kafasına aldığı sert darbe sonucu kafada hasar var, ayrıca çok kan kaybetmiş. Acil 0-rh kan lazım.
+Benim uyabilir ama tam olarak bilmiyorum kan grubumu...
Kan vermek için gittiğim odadaki iğneleri görünce biraz içim cız etti. Hemşire güzel güzel konuşup benim dikkatimi dağıtmaya çalışıyordu. Ben yermiyim? Aklımdan hiç çıkmadı iğne korkusu.
-Bitti. Biraz dinlendikten sonra sakince kalkın..
Birden, filimlerden fırlamış gibi bi adam geldi. Siyah ceket beyaz gömlek giymiş, tam bir psikopat görünümlü... Yoğun bakım kapısının önüne geçip "Abi tamamdır o işi hallettik." Tabi ki de umursamadım, bizimle ne ilgisi olabilirdi ki?
İçeri birden bir sürü doktorların koşuştuğunu gördüm. "N'oldu?" Diye sordum ama duymadılar bile. Bir tane hemşire gelip;
-Annenizin kalp atışları zayıflıyor.
Beynim yerinden çıkacak gibi oldu sanki. Hayatımda bir şeye hiç bu kadar üzülmemiştim. Babam bizi terkettiğinde, hatta başka çocuğu olduğunu öğrendiğimde bile..
Neyse ki annemin kalp atışlar normale döndü. Bu sırada bir tane doktor gelip odasına çağırdı beni. Oturduktan sonra
-İçecek bir şey ister misin?
+İstemiyorum! Neden çağırdınız beni?
-Bak, annenin kan grubu çok zor bulanlardan.
+Benden kan aldınız ya!
-Nasıl söyleyeceğim bilmiyorum. Ee.. Kan gruplarınız aynı değil, ayrıca aynı kan olmaları da imkansız.. Tahliller sonucu.. DNA nız uyuşmuyor.
Odadan kapıyı sertçe vurarak çıktım. Yoğun bakım kapısının önüne gittim. Hemşire ve doktorlar birer birer çıkıyordu. "N'oldu" diye sorduğumda kimse cevap vermedi. Sonunda bi doktor çıkıp etrafına bakındı. Karşısına geçtim.
-Hastanın organlarındaki iç kanamayı durduramadık.
Başıne yere eğdi.
-Üzgünüm hastayı kaybettik..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PLATONİK
Non-FictionHer şey 3 yıl önce başlamıştı. Ben de bilmezdim kendimi plotonik, çevremdekiler bunu söyledikçe ben de inanmaya başladım. Her yerde o vardı sanki..